1. YAZARLAR

  2. Lütfü Özşahin

  3. MHP'yi anlamak
Lütfü Özşahin

Lütfü Özşahin

Yazarın Tüm Yazıları >

MHP'yi anlamak

25 Ağustos 2009 Salı 00:17A+A-

Son zamanlarda MHP'nin Kürt meselesi veyahut onların deyimi ile terör sorunu konusunda takındıkları katı ve sert tutum, bendeniz dahil oldukça hatta acımasızca eleştirildi.

Ancak MHP'nin neden bu kadar sert bir tutum sergilediğine dair biraz empati yapmanın gerekli olduğu kanısındayım. Zira MHP'nin yaptığı her eleştiriyi, hamasetten, ırkçılıktan, terörden, kandan ve gerilimden beslenen bir konsepte ve anlamlar kategorisine indirgemek kanımca siyaseten sağlıklı bir yaklaşım tarzı değildir. Kürt meselesinin çözümünde MHP'nin siyasal analizinde ve takındığı katı pozisyonda meseleye böyle bakmak, Türkiye'nin sosyo-kültürel, tarihsel ve siyasal yapısını bilmemekten kaynaklanan, sanki Türkiye'de hiç Türk yokmuş anlayışını içeren, son derece provokatif ve kötü niyetli bir anlayışı beraberinde getirecektir..

MHP'nin Kürt meselesi karşısındaki katı tutumunun düşünsel ve tarihsel arka planı nedir? Elbette bu ülkede MHP gibi hakikaten, samimiyetle yakın bir gelecekte Türkiye'nin bölünebileceğine, devletin çökeceğine inanan veyahut inandırılan oldukça geniş bir kesim var. Zira meşhur cumhuriyet mitinglerine, ABD'nin Cheryl Benard'a hazırlattığı son derece bölücü ve çatışmacı Rand Corporation gibi raporlara, Irak ve Afganistan'ın işgaline bir göz atarsak, bu kaygıların MHP açısından pek yabana atılacak cinsten olduğu da söylenemez. Öyle ki, devletler arasındaki münasebetlerin çıkar ve gerekirse sıcak çatışma esasına dayandığını göz önünde bulundurursak, Batı'nın bölgede Türkiye'yi istemediğini ve asırlarca meşhur şark projesi çerçevesinde Türkiye'yi parçalamak niyetinde olduğunu düşünürsek MHP'yi ve çok önemli bir yekün teşkil eden bazı vatandaşlarımızı sanırım biraz daha anlamış oluruz. Bu siyaseten doğal ve anlaşılabilir bir durumdur.

Sonra MHP bakımından tarihî tecrübeyi bir delil olarak ele alırsak bu millet Sevr ve Mondros gibi projeleri de gördü, Osmanlı'nın 1789 Fransız devriminden mülhem ulus devlet akımları, etnik milliyetçilik, self determinasyon 1919 Paris Konferansı sonucunda nasıl dağıldığı keza Anadolu'nun nasıl işgal edildiği, bu genç devletin güç bela hangi şartlarda kurulduğu da yakinen bilinmektedir. İşte bütün bunlar Kürt meselesi söz konusu olduğunda MHP'nin şuuraltına ve siyasal aklına temel oluşturan tarihsel ve düşünsel dinamikleri oluşturmaktadır. Zira Türk ancak il (devlet) ile yaşar; ilsiz (devletsiz) millet ilelebet varlığını sürdüremez, başka milletlerin boyunduruğu altına girer. Öyleyse devleti korumak milleti korumaktır.

Peki MHP'nin seslendirdiği bu görüşün günümüzün Türkiye'sinde, yeryüzü reel politik koşullarında, Türkiye'nin kazandığı bugünkü konumda temenni olmasının ötesinde yakın bir tehdit olarak geçerliliği var mı? El cevap yok.

Yani Türkiye asırlarca iç içe yaşadığımız Kürtler kendi kültürlerini, folklor ve âdetlerini, dillerini, geleneklerini üniter bir devlet yapısı içinde, anayasal bir güvence ile ifade ederlerse, devlet çöker mi? Yahut Kürdistan demekle, yer isimlerini değiştirmekle bu ülke bölünür mü? Kanımca bölünmez. Devlet de çökmez, aksine güçlenir. Zira farklılıklarla bir arada yaşama noktasında tarihsel ve toplumsal birikimimize, ilk kurucu meclise ve 1921 Anayasası'na baktığımızda Kürdistan, Lazistan vs. gibi yer isimlerinin, Gürcü ve Boşnak gibi etnik kavramların hiçbir problem oluşturmadığını anlamaktayız. Esas problemin 1921 Anayasası'nın terk edilerek 1924'ten başlayarak 1928 yılından itibaren yoğunlaşan tepeden inmeci, jakoben tüm etnisiteleri yok sayan katı modern ulus devlet inşası ile başladığı açık ve seçiktir.

KÜRT OLMAK FAZİLET OLDU!

Fakat bu analiz MHP ve CHP gibi partileri ikna etmeye yetmemektedir. Öyleyse yapılması gereken, muhalefetin eleştirilerini bir çırpıda reddeden, yok sayan, sert açıklamalar değil daha diyaloğa yakın, eleştirilerden ve farklı görüşlerden faydalanan, bu partilerin yönetici ve tabanlarının endişelerini anlayacak düzeyde bir empatiyi kapsayan bir siyasal yaklaşım benimsemektir. Sürece mutlaka onları da dahil etmenin makul yollarını aramaktır. Kangren olan bir sorunu açık ve yeterince tartışmadan bir oldubittiye getirmemektir.

Zira MHP'nin haklı olarak söylediği başka bir durumu da gözden kaçırmamak gerekir. O da şudur: Bu ülkede Kürtlerden başka anadili Türkçe olmayan Laz, Gürcü, Çerkez, Abhaz, Çeçen, Arap, Boşnak vs. devlete sadakat gösteren, dağa çıkmayan, vergi veren vatandaşlar var, Kürtlere verilecek kültürel haklar, örneğin kendi anadilinde eğitim yapma hakkı bu gruplara da verilecek mi? Verilmeyecekse niye verilmeyecek? Meselenin çözümünü Kürt açılımı yerine tümden bir demokratik hakların tesisi olarak görmezsek ne işe yarar?

Ayrıca bazı siyasilerin, yazar ve çizerlerin sanki Kürt'üm demek bir takva ve fazilet ölçüsü imiş gibi meseleye tersinden yaklaşmaları, keza ırkçılığa kapı aralayacak yeni bir Kürt milliyetçiliğine zemin hazırlayacak sorumsuz beyanlarda bulunmaları MHP ve CHP gibi devlet merkezli partilerin endişelerini doğal olarak daha da güçlendirmektedir. Böylesi bir yaklaşım da şüphesiz çözüme değil, çözümsüzlüğe giden yolu kuvvetlendirecektir. Bu noktada DTP sözcülerinin bir zamanlar kendilerinin de yakındıkları ırkçı söylemleri Kürtlük adına tekrar etmemeleri, hükümet sözcülerinin ve çevrelerinin muhalefete empati yapması, eleştirilere sert ve duygusal cevaplar vermek yerine, faydalanması her kesimi kucaklayan makul ve rasyonel açıklamalarda bulunması çözüm noktasında son derece önemlidir.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT