1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. İran, Şiddet ve Kaostan Uzak mı?
İran, Şiddet ve Kaostan Uzak mı?

İran, Şiddet ve Kaostan Uzak mı?

Başkalarının içişlerine müdahale eden, hiç kuşkusuz kendi içişlerine müdahale edecek birilerini bulacaktır. Bugün İran’a benzer bir misillemede bulunma kararı alan Arap çevreleri olduğu görülüyor.

25 Şubat 2015 Çarşamba 15:12A+A-

Yaser Ez Zeatira / Al Jazeera

İran Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani, 2014'ün son günlerinde Irak’ın Samarra kentinde ‘kutsal türbeleri savunurken’ öldürüldüğü söylenen İranlı General Hamid Takavi’nin cenaze törenine katılanların başında geliyordu. Şemhani törende ‘Şehit Takavi ve benzerleri, Samarra’da kanlarını dökmeseydi teröristler Sistan, Azerbaycan, Tahran, Yezd ve Şiraz’da kan dökeceklerdi’ diyordu. Aynı günFars Haber Ajansı ‘ülkenin güney doğusundaki sınır bölgesinde üç Devrim Muhafızı askerinin silahlı kişilerce şehit edildiğini’ bildirdi.

Bu, son aylarda İran sınır birlikleri ve Devrim Muhafızlarına yönelik düzenlenen ilk eylem değildi. Geçmişte İranlı çevrelerin de itiraf ettiği üzere birçok eylem yapıldı. İranlı yetkililerin tehditkâr açıklamaları, iç güvenliğin iyi durumda olduğu ve sarsılmayacağı yönündeki rahatlatıcı vurguları da bu eylemlerin varlığını doğrular nitelikteydi.

Ayrıca ülkenin güvenliğini hedef alan terörist unsurların yakalandığını ilan eden son açıklamalar da eylemleri teyit etti. Bu açıklamaların sonuncusu 14 Şubat'ta İran Güvenlik Bakanı Mahmud Alevi’den geldi.Fars Haber Ajansı'nın bildirdiğine göre Alevi, kendi bakanlığı bünyesindeki güvenlik biriminin Devrim Muhafızları ve iç güvenlik güçleriyle işbirliği yaparak terör grubunun Sistan ve Belucistan’daki merkezlerinin yok edildiğini ve birçok unsurunun tutuklandığını açıkladı.

Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) son zamanlarda İran içlerine girmesi dikkat çekiyor. Örgütün bayrakları İran’ın birçok bölgesinde, özellikle de genelde karışıklık içinde olan veya bazı haksızlıkların yaşandığı (Ahvaz ve Pakistan sınırındaki Belucistan gibi) bölgelerinde görüldü. Bu da İran hükümetini Pakistan’a sınırlarını daha iyi koruması gerektiği yönünde tehditlerde bulunmaya sevk etti. Bu sınır bölgesinde iki ülke arasındaki kabileler iç içe geçmiş durumdalar.

Burada kullandığımız argüman, demagoji görüntüsü verebilir; ancak aslında bir durum tespitinde bulunuyoruz. İki yıldır gelişmelerin İran’a da yansıyacağı yönünde tahminlerde bulunuyorduk. Başkalarının içişlerine müdahale eden, hiç kuşkusuz kendi içişlerine müdahale edecek birilerini bulacaktır. İran, Türkiye’deki bazı Kürt grupların hattına da birçok kez müdahale etmişti.

Daha da önemlisi İran, dünyanın dört bir yanındaki mensupları adına konuşan bir mezhep devletine dönüşünce ve kendinde onlar üzerinde bir vesayet hakkı görünce başkalarının da öfkeli grupları destekleyerek İran’ın içişlerine müdahale etmesi gayet doğaldır. Bu destek, mezhepsel gerekçelerle zulme uğradıklarını düşünen Sünniler üzerinden veya çoğunluğu Şii olsa da etnik nedenlerle dışlanan Ahvaz Arapları üzerinden yapılmaktadır. Her iki taraf da (Ahvaz Arapları ve Sünniler) zulüm ve ayrımcılığa maruz kalmakta. Bu bölgelerde son yıllarda yüzlerce aktivist ve âlim idam edildi. Bu durum yabancı çevrelerin ve uluslararası insan hakları örgütlerinin dikkatini çekti ancak hiçbir Arap veya İslam ülkesi (İran öfkesinden korkarak) bu soruna işaret etmedi. Ancak bu durum kesinlikle böyle devam edemez.

Hiç kuşkusuz İran’ın Şii azınlıklar üzerinden birçok Arap ülkesinin iç şartlarına müdahale etme imkânı var. Ayrıca Suriye, Irak ve Yemen’i işgal ediyor ve Lübnan’ı fiili olarak ele geçirmiş durumda. Buna karşın İran, başkalarının tepkisini kontrol altına alamaz. Özellikle de Şii azınlıklar üzerinden başka ülkelerin iç içlerine müdahale ettiği zaman bu tepkilerin önüne geçemez. Ayrıca İran, bahsi geçen ülkelere siyasi baskıda bulunmak için Şii azınlıkları farklı protesto eylemleri yapmaya sevk ediyor. Bu ülkelerin bazılarında (Şii azınlığa yönelik haksızlıkların bir kısmı doğru olsa) tansiyonu artırıcı veya yatıştırıcı adımların genelde kendini ‘vesayet’ sahibi gören ülkeden yani İran'dan geldiği herkesin malumu.

Bugün İran’a benzer bir misillemede bulunma kararı alan Arap çevreleri olduğu görülüyor. Ayrıca El Kaide ve IŞİD gibi bazı grupların da bu yönde özel bir eğilimi var. Bu yüzden önümüzdeki süreçte İran içinde bazı eylemler görmemiz uzak ihtimal değil. Bu eylemler İran devletinin yüksek güvenlik gücüne rağmen pahalıya patlayacaktır. Ayrıca tıpkı 14 Şubat Cumartesi günü Ahvaz bölgelerinde yapılan gösteriler gibi barışçıl gösteriler de olacaktır. Gösteriler yerel talepleri dile getiren sloganlarla yapılsa da İran’a zenginlik kaynaklarının büyük bir kısmını veren bu bölge halkının maruz kaldığı siyasi zulümlerden ayrı tutulamaz.

Şiddetin halk bazındaki tabanı, İran’ın birçok bölgesinde mevcut ve olası bir dış desteğin eylemleri ve en azından protestoları tırmandırması gayet doğal. Bu da zaten ekonomik açıdan kan kaybeden devlete, Suriye, Irak, Yemen ve hatta Lübnan’da ağır yeni yükler getirecektir.

Bu büyük bir krizdir ve bu krizin askıdaki tüm dosyalarının Araplar, Türkler ve İranlılar arasında bölgesel bir uzlaşma dışında bir çözümü yoktur. Ayrıca İran’ın (onlarca yıl dahi sürse) askerî olarak kazanamayacağı çekişmelerle Siyonist oluşum ve Batı'ya hizmet edilmemesi gerekmektedir. Çünkü bölgenin genelinde bir azınlık, çoğunluğa karşı kazanamayacağı bir savaş ilan etmez.

İran, mezhep ve etnik kökeni bir kenara bırakıp herkesi eşit gören yurttaşlık devletini müjdeleyen Arap Baharı'nın bitirilmesinde güçlü bir rol oynadı. Ancak bölgesel uzlaşma, bu baharın tamamlanması veya daha doğru ifade ile geri getirilmesi amaçlı yeni mücadelenin öncüsü olabilir. Peki böyle bir uzlaşma gerçekleşecek mi? Evet, gerçekleşecek; ancak asıl soru şu: Ne zaman gerçekleşecek ve bu çekişmede ümmet daha ne kadar ilave bedel ödeyecek?  

HABERE YORUM KAT