1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. İdeolojik Fanatizm ve Çiftestandart Yaklaşımlar
İdeolojik Fanatizm ve Çiftestandart Yaklaşımlar

İdeolojik Fanatizm ve Çiftestandart Yaklaşımlar

"Adam öldürmek cinayet, adam öldüren de katildir." Solun tamamı bu hükmün altına kayıtsız şartsız imza koyabilir mi?

12 Temmuz 2012 Perşembe 19:24A+A-

MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE; infaz eşitsizliğini gidermeye dönük yasa değişikliğine dönük medyanın güçlü sol lobisi tarafından yapılan çiftestandart eleştirilerine cevap veriyor:

Katiller

70'li yıllarda, özellikle ikinci yarısında 5 bin insan cinayetlere kurban gitti. 5 bin cinayet, yaklaşık aynı sayıda katil demek. 5 bin insan, beş bin civarında katil tarafından öldürüldü. 32 yıl önce sona eren cinayetler bunlar.

Gencecik maktuller ve aynı yaşlarda katiller. Ölenlerin hatıraları en az 32 yıl geride kaldı. Ama katillerin herhalde önemli bir kısmı aramızda yaşıyor. Çoluk çocuğa karışmış, normal ve sıradan insanlar olarak.

"Cinayet", "katil" gibi deyimlerin üzerinden 70'li yılların ideolojik yükünü indirdiğiniz zaman durum bu kadar açık. Peki ideolojik anlamı? Sağ-sol kavgasında taraflar kendi inançları, idealleri ve amaçları için şiddete başvuruyor ve cinayet işliyordu. Siyasî şiddeti ideolojik bir kurgu içinde Türkiye'ye Latin Amerika modelini benimseyen sol gruplar soktu. Küba devriminde başarılı olan bu modele göre öncü bir grup silahlı eyleme başlayacak ve halkın gözünü açacaktı. Şehir veya kır gerillası gibi iki farklı şiddet stratejisi ile iktidar yıpratılacak, destekçileri sindirilecek ve halkın desteği kazanılacaktı. Marx'ın "Zor, tarihin ebesidir" sözü, şiddet yöntemleri, yani cinayetlerle sosyalist düzene geçişin ilham kaynağı olmuştu.

68 kuşağının mantığı çocuksu ama sonuçları kanlı olan şiddet eylemleri, bu stratejiye dayanıyordu. Baas tipi bir sol askerî cuntaya darbe zemini hazırlamaktan başka bir amaca hizmet etmeyen bu eylemler, 12 Mart darbesi ile ezildi. Aynı strateji, "silahlı propaganda"yı yöntem olarak benimseyen sol örgütler tarafından devam ettirildi. Türkiye 1975'ten itibaren bu stratejilerin tetiklediği bir şiddet sarmalına girdi. PKK'nın bu stratejiyi benimseyerek bugünlere gelen bir örgüt olduğunu hatırlatmaya gerek var mı?

Devlet içindeki çeteler, şiddet ortamının kendilerine geniş bir iktidar alanı açtığını görerek terörü tırmandırdılar. At izi it izine karıştı. Çeteler, terör örgütleri iç içe geçti ve doğrudan devlet içindeki çetelerin planı ve organizasyonu olan Maraş, Çorum, 16 Mart, MHP Genel Merkezi'ne saldırı gibi olaylarla 12 Eylül darbesinin şartları olgunlaştırıldı.

Bu kanlı entrikalar ve acılarla dolu defterin son sayfası, Bahçelievler'de 7 TİP'li gencin öldürülmesi olayının hükümlüleri olan iki kişinin tahliyesi ile daha yeni kapandı. Olay 12 Eylül'ün hafızalarda iz bırakan sembol olaylarından biri. Ama defterin kapanmasının bu kadar gecikmesinin olayın kendisi ile ilgisi yok. 70'li yıllarda binlerce Ülkücü genç, koleradan veya tifodan ölmedi; "devrimci şiddet"in kurbanı oldu. Ümraniye'de 1 Mayıs mahallesinin inşa edildiği yıllarda 5 Ülkücü işçinin katledilmesi ile, Adana'da 6 Ülkücü öğretmenin benzer şekilde öldürülmesi o yılların şiddet dengesi hakkında bir fikir verecektir. 7 TİP'li gencin öldürülmesi tüyler ürpertici bir cinayetti; aynı şekilde sağ-sol şiddet sarmalı içinde anlamsızdı. Zira TİP'liler silahlı şiddet yöntemini reddediyordu.

Ünal Osmanağaoğlu ile Bünyamin Adanalı'nın bugüne kadar yatmalarının sebebi, hüküm giydikleri ceza kanunu maddesinin, soldaki benzer cinayetlerden farklı olmasıydı. Anayasal düzeni değiştirme suçu ile yargılanınca solcu katiller tek bir idam cezası aldılar ve sonrasında serbest bırakıldılar. Bahçelievler davasında ise TCK 450'den ayrı ayrı idam cezaları verildi ve toplandı. Kısaca altı cinayet işleyen bir solcu tek bir idam cezası alıp serbest kalırken diğerleri yedi ayrı idam cezasının karşılığı kadar hüküm giymiş oldu. 70 öncesi olaylarından cezaevinde sadece bu iki kişinin yatıyor olması durumu açıklamak için yeterli. Meclis'te kabul edilen 3. yargı paketi bu dengesizliği ortadan kaldırdı ve eşitliği tesis etti.

Bu sonuç, 80 öncesine ait hesabın artık kapandığına dair bir işaret olarak kabul edilmeli. Sağ şiddet, solun sistematik olarak ürettiği "devrimci şiddet"e bir karşılık olarak gelişti. Sonrasında devlet içindeki çeteler tarafından daha kolay manipüle edildi. Bugün sudan çıkmış ak kaşık gibi konuşanlar arasında, 80 öncesinin solcu katillerinin de bulunması rahatsız edici bir durum. Halbuki bu acılarla dolu kanlı defter bugün kapanırken, herkes kendi adına bir özeleştiri yapma imkânına sahip. Bu özeleştiri siyasî şiddeti Türkiye'ye ithal eden ve sonra icat ettikleri canavarla baş edemeyen sol için önemli bir fırsata dönüşebilir. PKK terörü de dahil, siyasî şiddetin mahkûm edilmesi sol ideolojinin şiddetten uzak bir geleceği inşa edebilmesi için. Sağ şiddetin geçmişte de bugün de bir anlamı ve karşılığı yok. "Devrimci şiddet" ise yüz yılı aşan incelmiş teknikleri ile yaşamaya devam ediyor.

"Adam öldürmek cinayet, adam öldüren de katildir." Solun tamamı bu hükmün altına kayıtsız şartsız imza koyabilir mi?

ZAMAN 

HABERE YORUM KAT

1 Yorum