1. YAZARLAR

  2. Lale Kemal

  3. Hükümet tuzağa mı düşüyor
Lale Kemal

Lale Kemal

Yazarın Tüm Yazıları >

Hükümet tuzağa mı düşüyor

24 Ağustos 2011 Çarşamba 16:17A+A-

Hükümet, kimi zaman, dış politika alanında abartılı ve adeta Osmanlı’nın başarılı dönemlerindeki hakimiyetini yeniden canlandırmak ister bir görüntü verebiliyor ve kimi dış çevrelerde bu algı güçleniyor. Bende de zaman zaman bu türden algı oluşuyor. Ama ben bu tür sapmaları, ufak yol kazaları olarak görüyor ve genel hatlarıyla, Türkiye’nin dış politikada doğru adımlar atan ve bu adımları atarken de sözü dinlenen bir ülke haline geldiğini gözlüyorum. Hele hele de yakın tarihe kadarki ciddiye alınmazlığımız gözönüne alındığında bugün sözü dinlenen bir ülke olduğumuzu kabul etmemiz gerekiyor.

Çok öteye gitmeye gerek yok. Daha 10 yıl öncesine kadar, ciddi insan hakları ihlalleri yüzünden dış dünyada ağır eleştirilere maruz kalıyorduk. Darbe kültürü, faili meçhul cinayetler, nezarethanelerde işkenceden ölen insanlar, Güneydoğu’da, sivil-asker rant paylaşımı arasında PKK ve güvenlik güçleri arasında sıkışıp kalan insanlar, yerlerinden edilen onbinlerce insan. Saymakla bitmez.

Bugün dünyada saygın bir yerimiz varsa, bunun izlerini, atılan demokratikleşme adımlarında bulabiliriz. Ne zamanki Türkiye, tabu olan, askerin yönetimi sivil iktidarla paylaşmama uğruna gerçekleştirdiği darbeler, sonrasında yargıya intikal eden darbe planı iddiaları, Kürt sorunu gibi ülkeyi derinden yaralayan sorunları, reformlardan aldığı güçle tartışmaya başladı işte o zaman dünyanın kayda değer bulduğu bir ülke haline geldi.

Bugün artık, tabu olan konuların tartışılmasının da ötesine geçildi. Darbe kalıntısı Anayasa’da önemli değişiklikler yapıldı, faili meçhul cinayetlerden sorumlu olanlar yargı önünde hesap veriyor, futboldaki şike iddiaları yargıya taşındı, yakın tarihe kadar dokunulmaz olan üniformalı ya da üniformasız suç işlediklerinden şüphelenilen pek çok kişi yargı önünde hesap veriyor. Kürt sorununa, çok geç de olsa 2009 yılında başlatılan açılım ile silah dışı yöntemlerle çözüm arayışları başlatıldı.

Ama son zamanlardaki gelişmeler, Türkiye, bu kazanımlarından ödün mü veriyor, milliyetçi hezeyan içindeki savaş yanlısı çevrelerin tuzağına mı düşüyor, gibi soruları sormamıza neden olacak nitelikte. Bu soruları sormamıza neden olan en önemli gelişmelerden biri, Kuzey Irak’ta PKK hedeflerine yönelik yaklaşık bir yıl aradan sonra yeniden başlatılan operasyonlar.

12 yaşında Prusya ordusuna katılan ünlü savaş filozofu Clausewitz der ki, “Savaş, politik amaçlara başka yollardan ulaşmanın bir aracı olmaktan öteye geçmez”.

Clausewtz, “Politikayı yapan siyasetçiler ile bu politikayı uygulayan askerler arasındaki yakın işbirliği temel bir gereksinimdir” diye de ekler.

Bu ünlü savaşçı ve savaş yazarının öğretilerini, bizde asker ve siyasetçiler ya okumamış ya da okumuş, önemsememiş!.. Bunca yıllık NATO üyeliğimiz sırasında Brüksel’e gönderdiğimiz askerî ataşeler de, terörü önemli ölçüde azaltan İspanya ve İngiltere gibi ülkelerden alınan dersleri de karargâhlarına ya aktarmamışlar ya da aktarmışlar, aldıran olmamış.

28 yılı buldu PKK ile mücadele adı altında devam eden düşük yoğunluklu savaş; onbinlerce insan ya öldü ya da yaralandı, geride kalan aileleri derin acılar içersinde. 1990 yılı sonrası, son operasyonlar sayılmazsa Kuzey Irak’taki PKK hedeflerine yönelik yapılan hava ve kara harekâtı sayısı 20’yi aştı. Bu süre zarfında, “savaşın politik amaçların elde edilmesinde bir araç olmaktan öteye gitmediğini” idrak eden tek bir siyasi irade ortaya çıkmadı. TSK’nın, onlarca yıl inisiyatifine ve kontrolüne bırakılan terörle mücadeleden sonuç doğal olarak alınmadı. Zira, bu mücadele mutlaka ve mutlaka, siyasi irade ve parlamentonun denetiminde yapılmalıydı ve siyasi araçlar devreye sokulmalıydı.

Hükümetin, geç de olsa, terörle mücadelede kontrolü ele aldığını görüyoruz. Şimdinin Başbakan Yardımcısı, eski İçişleri Bakanı Beşir Atalay, 19 ağustosta NTV’ye yaptığı açıklamada, sınırötesi operasyonları kastederek, “Daha önce olmadığı kadar bütün kurumlar koordinasyon içinde hareket ediyoruz” diyordu.

Ancak, hükümet, operasyonları kısa süre içinde durdurmaz ve reformları hayata geçirmez ise, içerde derin yaralar almaya devam edeceğimiz gibi dış politikadaki kazanımlarımız da heba olacak.


CNN International’da, “Türkiye’de yatırım yapın” çağrısını içeren bir reklam dönüyor şu sıralar. Savaş tamtamlarının çaldığı Türkiye’ye yatırım yapan olur mu, diye sormak gerekiyor.


TSK hazırlığı hükümetin bilgisi dahilinde mi?

Önceki gün bizim gazetede manşetten verilen bir haber vardı. Genelkurmay Başkanlığı Adlî Müşavirliği’nde bir toplantı yapıldığı ve bu toplantıda, darbe planı iddialarından tutuklu olan sanıkların tahliye edilmeleri için Ceza Yasası’nda yapılabilecek değişiklikler üzerinde çalışıldığı belirtiliyordu. Genelkurmay Başkanlığı, aynı gün yaptığı açıklamada, haberi doğruluyordu ama bir nüansla.

“Şeytan ayrıntıda gizlidir” derler ya işte o ayrıntı, açıklamadaki şu cümlede gizliydi:

“Bu toplantıda (Genelkurmay Başkanlığı Karargâhında), yeni yasama döneminde CMK’da ve askerî hukuki mevzuatta yapılması düşünülen yeni düzenlemelerin neler olabileceği üzerinde değerlendirmeler yapılmıştır.” TSK açıklamalarında kullanılan ifadeleri iyi bilenler, Genelkurmay Başkanlığı’ndaki bu toplantının ve söz konusu çalışmanın, aslında hükümetin bilgisi dahilinde yapıldığına işaret ettiğini belirtiyorlar.

Söz konusu toplantı ve ele alınan konu şayet TSK’nın inisiyatifinde gerçekleşseydi; “CMK’da ve askerî hukuki mevzuatta yapılması düşünülen yeni düzenlemeler” ifadesi yerine, “Yapılmasına ihtiyaç olan düzenlemeler” cümlesi kurulurdu. “Düşünülen yeni düzenlemeler” ifadesi, TSK dışında düşünülen bir çalışmayı kastediyor.

Önümüzdeki günlerde, tutukluluk süreleriyle ilgili hükümetten bir düzenleme gelirse şaşırmayın. Ancak uzun tutukluluk sürelerinin adeta cezaya dönüştüğü de bir gerçek. Kimilerince de uzun tutukluluk süreleri, “Sanki ortada işlenmiş bir suç yokmuş gibi,” istismar ediliyor.

Diğer yandan, salt rütbeliler mağdur edebiyatı yaptığı için tutuksuz yargılanma sürecini başlatmak, toplumda aynı durumda bulunan sıradan vatandaşı, “Neden biz benzer durumdayken önlem alınmadı” diye sormasını kaçınılmaz kılıp, derinden yaralayacaktır.

Türkiye’yi zor durumda bırakmaya gebe sınırötesi operasyonlar gibi bu hukuki tasarruf hazırlıkları da hükümeti tuzağa düşürebilecek nitelikte.

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT