1. YAZARLAR

  2. Bülent Keneş

  3. Hasar tespiti veya Wikileaks'e de sızarlarsa endişesi
Bülent Keneş

Bülent Keneş

Yazarın Tüm Yazıları >

Hasar tespiti veya Wikileaks'e de sızarlarsa endişesi

08 Aralık 2010 Çarşamba 00:44A+A-

Henüz Wikileaks sürecinin başında olduğumuzun farkındayım. Neticede Wikileaks'in elinde bulunan Amerikan diplomatik yazışmalarına dair 251.287 belgeden sadece 930 civarı açıklandı.

Ankara'daki Amerikan diplomatlarının yazışmalarından oluşan 7.918 belgenin ise ancak 30'dan azı yayınlandı. Ankara'dan gönderilen ve henüz açıklanmayan 7.890 civarındaki belge dâhil geriye kalan 251.360 belgede neler olduğunu henüz bilmiyoruz. Ama şu ana kadar açıklanan az sayıdaki belgelerle ortaya saçılan bilgi ve iddialar bile Wikileaks'in sebep olduğu hasar ya da faydanın tespiti için ciddi bir imkân veriyor.

Pek çok Türk gözlemcinin aksine şu aşamaya kadar Türkiye'nin ve Türk hükümetinin sızan Amerikan diplomatik yazışmalarından ortaya saçılan bilgi ve iddialardan bir zarar gördüğünü ben şahsen düşünmüyorum. Tam tersine, iç siyasette AK Parti hükümetinin ve genel olarak uluslararası güç dengelerinde Türkiye'nin yerini güçlendirdiğine bile inanıyorum. Her şeyden önce Ankara'dan gönderilen 30 civarındaki yazışma ve diğer başkentlerden gönderildikleri halde Türkiye'ye dair bilgi ve iddialar içeren 110'un üzerindeki yazışmada Amerikan diplomatlarının kullandığı AK Parti karşıtı söylem, üslup ve iddialar AK Parti hükümetinin Amerikan politikalarının taşeronluğunu yaptığına dair laik-Kemalist-ulusalcı çevrelerce dillendirilen propaganda ve söylemleri tamamen yıkmıştır. Doğru, Başbakan Erdoğan'ın İsviçre bankalarında 8 gizli hesabı olduğuna dair duyumların ve iddiaların bu yazışmalarda yer alması Erdoğan'ı biraz üzmüş ve öfkelendirmiştir. Ancak bu duyumların dedikodudan ibaret ve dayanaktan yoksun olması, dahası bu zayıf kozu iç siyasette aleyhine kullanmaya teşebbüs edenlere karşı Erdoğan'ın sert bir üslupla meydan okuması AK Parti'nin potansiyel seçmen kitlesi üzerinde pozitif bir etki bile yaratmış olabilir. Öyleyse ilk kazanan-kaybeden analizimizi yapalım: Sürekli olarak AK Parti hükümetinin ABD'nin bir ılımlı İslam projesi olduğu propagandasını yapan ulusalcı-Kemalist-laikçi cenah yine kaybetmiş, AK Parti hükümeti ise küçük hasarlara rağmen yine kazanan olmuştur. Tabii şimdilik kaydıyla...

Uluslararası ilişkilerde ise Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev'in Türkiye'nin bir enerji merkezi olmasını istemediğine dair sözleri, her ne kadar Aliyev tarafından yalanlansa da Türk yetkililer tarafından not edilmiş ve ileriki dönemlerde Aliyev'i herhangi bir konuda ikna için kullanılabilecek bir koz olarak Ankara'nın diplomatik cephaneliğine konulmuştur. Bu iddianın kaybedeni Azerbaycan, kazananı Türkiye iken, Irak'ta yeniden başbakanlık görevine gelen Nuri el-Maliki'ye dair Türkiye'nin yaklaşımlarına dair iddialar konusunda ise Ankara, Irak nezdinde önceki vakada Bakü'nün düştüğü duruma düşmüştür. Burada açık bir şekilde Türk diplomasisi için bir kayıp söz konusudur. Ama yukarıda dediğim gibi sadece şimdilik...

EN BÜYÜK MAĞDUR KİM?

Genel olarak bakıldığında ise başta Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan olmak üzere Arap ülkelerinin liderlerinin gizli ya da özel görüşmelerde İran'a karşı duydukları endişelerin ve görüştükleri Amerikalı yetkililer üzerinde İran'a bir askerî operasyon düzenlenmesi konusundaki baskıların Wikileaks'in yayınladığı diplomatik yazışmalarda ortalığa saçılması Körfez ve Arap ülkelerine büyük zarar vermiştir. Bu konuda durum gerçekten ciddidir ve Ortadoğu'da yıllardır temel çatışma ve fay hatlarını belirleyen Arap-İsrail çatışmasının eksenini neredeyse Arap-İran eksenine kaydırma riski bile bulunmaktadır. Düşünün ki, diğer Körfez şeyhliklerinin aksine oldum olası İran'la iyi ilişkiler kurmaya en fazla hassasiyet gösterdiği bilinen Katar'ın şeyhi bile meğer İran'a saldırılması için Amerika'ya talep üzerine talep iletiyormuş. Bu ifşaatlar ve iddialardan sonra İran-Körfez, İran-Arap, Şii-Sünni ilişkilerinin hiçbir zarar görmediğini söylemek ne kadar mümkün olabilir? Öyleyse bilançoya hemen ekleyelim: İran rejimini ve nükleer çalışmalarını yaşamsal bir tehdit olarak gören İsrail, bu endişelerinin aslında tüm Araplar tarafından paylaşıldığını ortaya koyan Wikileaks ifşaatlarıyla önemli bir diplomatik kazanım elde etmiştir. İran-Irak savaşının başladığı 1980'den bu yana aralarındaki güvensizliği ortadan kaldırmak ve yavaş da olsa bir güven tesis etmek için çaba harcayan hem İran hem de Körfez/Arap dünyası kaybetmiştir. Diplomasi alanının tam da İranlıların düşündüğü gibi bir takiye alanı olduğunu bu sefer Araplar İran'a ispatlamıştır. Tabii şimdilik...

Wikileaks ifşaatlarının en çok kaybedeni diplomatik sırlarının önemlice bir kısmı, yani bir nevi kirli çamaşırları ortalığa saçılan ve en azından Türkiye özelinde diplomatik kadrosunun analitik kalibresinin zavallılığı açığa çıkan ABD diplomasisi olmuştur. Zannetmiyorum ki Wikileaks'ten sonra bu ülkedeki (Türkiye) herhangi bir kimse Amerikalı diplomatlara ve onlarla temasa Wikileaks'ten önce atfettiği önem ve ciddiyeti atfetsin. Hem gene zannetmiyorum ki, Hüsamettin Cindoruk'un dediği gibi "hamam dedikoduları"nı bile bilgi diye Washington'a geçen Amerikalı diplomatlar eskisi gibi Türk siyasetçiler, gazeteciler, işadamları ve sivil toplum temsilcileriyle rahatça bir araya gelsin ve ihtiyaç duydukları bilgileri kolayca elde edebilsin. Wikileaks'in en fazla hasar verdiği şüphesiz ki Amerikan diplomasisi, Amerikan diplomatlarına duyulan güven ve bu diplomatların imajıdır. En büyük ve en uzun süre kalıcı hasarı hiç şüphesiz ki Amerikan diplomasisi almıştır. Ama...

"Ama" diyorum çünkü yayınlanmamış 251 binin üzerindeki diplomatik yazışmalarda neler olduğunu henüz bilmiyoruz. Bilmediğimiz diğer bir şey de Wikileaks'in manipülasyon ve etkilere ne kadar açık olduğu. Stephan Hardley ve Zbigniev Brzezinski gibi bu alanın duayenleri halihazırda bu konudaki endişelerini dile getirdi bile. Bu konuda Türk kamuoyunda da derin bir endişe ve şüphe olduğu malumumuz. Yazışmaların seçilerek öncelendiği ve etkisinin maksimize edildiğine dair endişeler sanırım yersiz de değil. Ama benim asıl endişem bu değil. Neticede Wikileaks'in elindeki dokümanlar üzerindeki editoryal manipülasyonların etkisi bir yere kadar. Benim esas endişem, bu aşamadan sonra bazı karanlık ve gizli ellerin yayınlanmayan belgelerin arasına birilerini ya da bazı ülkeleri hedef alan gerçek ya da üretilmiş bazı dokümanlar yerleştirmesi ihtimalidir. Yani "gizli belgelerin tutulduğu en korunaklı yerlere bile sızabilen Wikileaks'e acaba birileri sızabilir mi?" sorusunun üzerine düşünmeye değer. Sanırım endişelenmeye de...

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT