1. YAZARLAR

  2. Hacı Duran

  3. Halk Egemenliğine Müttefik Kuvvetler Zinciri
Hacı Duran

Hacı Duran

Yazarın Tüm Yazıları >

Halk Egemenliğine Müttefik Kuvvetler Zinciri

29 Mart 2011 Salı 00:15A+A-

Bugün Libya’ya saldıran ülkelere, her ne kadar koalisyon kuvvetleri denmekte ise de, aslında bu saldırıyı yapan ülkeler Birinci Dünya Savaşı’ndaki müttefik kuvvetlerden başkası değildir.

Saldırganlar her ne kadar despot bir kuvvete saldırdıklarını söylüyorsa da aslında bu saldırılar, Arap halk isyanlarını aynı zamanda yönetme ve kontrol altında tutma girişimidir. Bu yazıda Libya’ya saldırıyla başlayan yeni Emperyal politikalar üstünde duracağım. Bu yeni sömürgeciliğin tarihi ise, ABD ve müttefiklerinin Irak’a yaptıkları saldırı ile başlar.

Malum olduğu üzere, Irak’ın işgalinden sonra İslam dünyası hakkındaki tartışmalarda öne çıkan konuların başında; Irak, Filistin, Afganistan, Aden körfezindeki korsanlar, Sudan’ın Darfur bölgesi, El-kaide, İran’ın nükleer enerji programı ve Türkiye’nin bölgesel bir güç olması gelmekteydi.

2011 yılının başından itibaren ise, beklenmedik bir şekilde bütün Arap ülkeleri isyanlarla, ihtilallarla, iç çatışmalarla devrimlerle anılmaya başlandı. Bu isyanları, daha önceki yazılarımın birisinde, Müslüman halkın kendine güvenmesinin, baskıya direnme hakkına inanmasının ve demokratik bilinç arayışının bir işareti olarak değerlendirmiştim. Bundan sonra Emperyal Batı devletlerinin himayesiyle kurulan tiranlıkların, derebeyliklerin varlıklarını devam ettiremeyeceklerini söylemiştim. Daha sonra başta Noam Chomsky olmak üzere konuyla ilgilenen birçok düşünür bu duruma işaret etti. Yani pasif ve edilgen Müslüman tiplemesi geçerliliğini yitirmektedir. Yerine özgüveni yüksek bir halk bilinci ikame edilmektedir.

Libya’da ortaya çıkan durum, maalesef şartları değiştirmeye yönelik bir girişim olarak karşımıza çıktı. Libya’da halk isyanına müdahale edildi. Bu müdahale halkın iradesini ve tepki koyma biçimini bağlamından koparmaya yönelik bir girişim olarak karşımıza çıktı.

Batının sömürgeci devletleri, 19. Yüzyıldan kalma alışkanlıklarını yeniden tekrarlamaya başladılar. Fransa’nın hiçbir uluslararası koalisyon grubunun onayını almadan doğrudan doğruya Libya’ya saldırması, şartları değiştirdi. İngiltere ve ABD, Fransa’nın kendi başına hareket etmesini Napolyon’un sömürgeci bir bilinçle Mısır’ı istila etmesine benzettiler. Rusya ise, Fransa ile birlikte Libya’ya saldıran Avrupalı devletleri, Haçlı savaşlarını hortlatmakla suçladı. Batılı sömürgeci devletler arasında Libya’ya saldırma konusunda ortaya çıkan ihtilaf, BBC yorumcusu Jonathan Marcus tarafından, “savaş koalisyonu için verilen savaş” olarak tanımlandı. Türkiye ise son anda Nato’nun devreye girmesini, komuta kademesinin Türkiye’de üslenmesini, Türkiye’nin de işin içine girmesini sağlayarak Libya’nın Fransa’ya yem olmasını, politik kartları kullanarak engellemeye çalıştı.

Fransa’nın Libya’ya saldırması ve ardından ortaya çıkan uluslararası ihtilaflar ve çekişmeler bizleri ilginç bir şekilde 19. Yüzyılda yani sömürgeleştirme çağındaki oluşumlarla, hırslarla, işgallerle yüzleştirdi.

Emperyalist devletler, aradan geçen bunca zamana, iki büyük dünya savaşındaki katliamlara, Irak, Afganistan ve Filistin ülkelerindeki kıyımlara aldırış etmeden, insan hakları hakkında hiçbir kaygı taşımadan, saldırma ve işgal etme rekabeti içine girmiş bulunmaktadırlar. Emperyalist müttefiklerin bu saldırıları Arapların, Müslüman halkların kendi başlarına kalmalarına ve kendi bilinçlerini bulmalarına engel olacak bir girişim olarak görünmektedir. Çünkü, dış müdahaleler, her zaman halkın doğal tepkileri ve bağımsızlık bilinçleri önünde önemli bir engel olmuştur.

Tarih okuyanlar şunu iyi hatırlar: Son Osmanlı Mebuslar Meclisi’nin aldığı Misak-ı Milli kararının en önemli maddelerinden birisi, Müttefik ülkeler tarafından işgal edilen Arap ülkelerindeki halkların demokratik seçimlerle kendi gelecekleri hakkında karar verme hakkına sahip olmalarını öngörüyordu. Ancak ne Birinci Dünya Savaşı sonrasında, ne de İkinci Dünya Savaşı sonrasında hiçbir Arap ülkesi halkına, kendi özgür iradeleri ve demokratik bilinçleriyle egemenliklerini kurma hakkı verilmedi. Darbeciler, Şeyhler ve Aşiretler Batılı müttefik ülkelerin, yani şimdiki adıyla koalisyon güçlerinin himayesinde uydu devletler kurdular.

Bugün ortaya çıkan Arap isyanları bu gecikmiş hakkın iadesini ve alınmasını çağrıştırmaktadır. Aslında Arap isyanları içerik olarak malum emperyal ve sömürgeci güçlere karşı başlatılmış bulunmaktadır. Batılı müttefikler ise, (bugünlerde bunlara koalisyon güçleri denmektedir) bu durumu değiştirmek için, Libya örneğinde ortaya çıktığı gibi, halk isyanlarını kendi kontrolleri altına almaya çalışmaktadırlar. Daha önce cuntacılar ve otantik kuvvetler tarafından kontrol altında tutulan Müslüman toplumlar, bu müdahalelerle başka yöntemlerle kontrol edilmeye çalışılacaktır.

Muhtemelen bütün İslam topraklarını bu saldırılarla “Iraklaştırma”ya, “Afganistanlaştırma”ya ve “Filistinleştirme”ye çalışacaklardır. Fransa’nın ve ortaklarının fırsatı ganimet bilip Libya’ya saldırmasının arkasında bu yeni kaos ortamı oluşturma çabası yatmaktadır.

Ancak Müslüman halkların, ayağa kalktığını ve kendi bilinçlerini bulmaya çalıştıklarını görmek yine de güzeldir. Tarih bu bilincin, emperyalizmi ve Haçlı ruhunu yendiğini, Allah’ın izniyle bize gösterecektir. Egemenlik, bağımsızlık ve özgür bilinç bir kere halkların davası olduktan sonra, yitirilmiş tarih yeniden dirilecektir. Müslüman toplumlar eninde sonunda kendi kaderlerini özgürce tayin etme hakkını kazanacaktır. Arap bağımsızlık ruhunu bastırmayı amaçlayan koalisyon güçleri/müttefik kuvvetler, 19. Yüzyılın yeise kapılmış Müslüman toplumlarıyla muhatap olmadıklarını eninde sonunda görecektir.

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT