1. YAZARLAR

  2. Mustafa Atav

  3. Dosta Mektuplar -2
Mustafa Atav

Mustafa Atav

Yazarın Tüm Yazıları >

Dosta Mektuplar -2

21 Şubat 2010 Pazar 17:52A+A-

Bir çuval dolusu kitap..

Nefahatül Üns, Müsekkin Nüfus, Kadınlara Hitap,Mehmet Emre Fetvaları, Mektubat-ı Rabbani, İhya / Kimyayı Saadet / Ey Oğul / Kabir azabı, Kara Davut Delal-i Hayrat Şerhi, Fetavai Hindiyye, Redd’ül Muhtar, Marifetname, Haleb-i sağır ve şimdi isimleri aklıma gelmeyen başkaları..

Hepsi İslam için, Din için, Kur’an için, fisebilillah, Allah aşkınadır diye tanışmamızın akabinde elime tutuşturmuştun, hatırlarsın. Bende de elde var bir, Faideli bilgiler, Saadet-i Ebediyye, değme keyfine!

Yeni nesil şükretsin efendim, şimdinin akil adamlarının esamisi mi okunuyordu o demlerde?

Dini öğrenmek Kur’an’dan çok, ancak isimlerini verdiğim eserlerle ve benzerleriyle mümkündü..

Ne yalan söyleyeyim, faydalanmadım değil hani, bugünlere nereden geldik sanıyoruz ki biz, değil mi?

Çoklarını satır satır, bir kısmını da gündeme binaen bap bap okuduk ama Rabb’imizin bir hikmetidir takılıp kalmadık oralarda, süreç de onu gerektiriyordu zaten.. Sen de öyle yapmış olmalısın ki sonrasında kadim İslam kültüründen mülhem geliştirildiği söylenen o ve diğer kitapların kâh önsözlerinde, kâh son sayfalarında yerden yere vurulan Afgani, Reşit Rıza başta olmak üzere S.Kutup, Mevdudi vb. şahsiyetlerin eserlerini beraberce bulup okumaya çalışmamız, Ehl-i Sünnet dışı ilan edilen ameli ve itikadi mezheplerin ne’liğini araştırmamız bunun göstergesi değil midir zaten?

Aslında ismini zikrettiğim kitapların yazarlarından daha çok, onların tercümesini yapıp neşredenlerin düşünceleriydi önsözlerde yazılanlar..

Öyle ya, Gazali ne bilsindi Mevdudi’yi, Rabbani nereden tanısındı S. kutup’u?

Geçmişte kendi selametleri için çaba göstermiş insanların düşüncelerine yaslanarak kendi karın gurultularını “Din” diye dayatanlar, aslında ilahlık adına rol kestiklerini, güya insanlığı tefrikadan beri tutmaya çalışırken bizatihi tefrikanın daniskasına sebep olduklarını bilmezler miydi acep, ne dersin?

Malum kitaplarda reddiyeye maruz kalan ama bize göre Rahmet-i Rahmana kavuştuklarına inandıklarımızdan vazgeçtik, halen yaşayan ve geçmişteki söylemleriyle ilgimizi çekmiş olan bir kaç kişinin düşünceleri için kanaatlerini sormuştuk birlikte,bir başka biri-leri-ne..

Verilen cevap malumundur; ”Onlar mezhepsiz, selefi, reformist vs.”

Kitapların önsözlerini tahkim edercesine verilen cevap üzmüştü ve şaşırtmıştı bizi ki sormamız hataydı zaten ama sormuştuk işte!

Dikkat buyur dostum,şimdilerde birileri ilke ve prensiplerden, usulden, cemaatleşmeden, hiyerarşik yapıya uyumdan,mevcut yapıyı korumaktan filan bahsediyorlar ya, işte o demlerde biz de aynı kaygıyla hareket ediyor, akil adam-lar-dır diye sorup duruyorduk biteviye,maksat araştırmaktı haliyle..

Her ne kadar bir başka dost, bu trenin bir istasyonu yok mu gibi ironik sataşmalarda bulunsa da böyle kardeşim! Ne idüğü  belirsiz istasyonların birinde durup sorgulamasaydık eğer, araştırmasaydık sabırla şayet, kendi adıma söyleyeyim, halen menakıpnamelerin gizemli odalarında münzevi bir hayatı idame ettiriyor olmamız işten bile değildi be dostum..

Başkaları hakkında soru sorma gafletinde bulunduğumuz zevat, niye kendi muhalifleri için ladini pozisyonda olduklarının hemen tarifine koyulurlardı ki? Ve içtihatta isabet edeceklerinin ön kabulüyle peşin peşin iki sevaba el koyup, olur ya isabet edemezsek diyerek bir sevabı da garantiye alanlar kendilerine rağmen yanılanlara ama aslında yanılmaya niyet koymayanlara niye zırnık koklatmaz istemezler ki? Allah’ın rahmetinden kendilerine verilenlerden eksileceğini mi sanıyorlardı ne, korkuları bu muydu sahi?

Garip bulmuştuk, çok düşünmüştük bunları beraberce ve koymuştuk tepkimizi dilimiz döndüğünce ve asla hiç kimseyi terk etmeden. Ama onlar bize tahammül edemediler, bir safra gibi görüp güya tehcir ettiler seni beni, yetmedi bir selamı bile çok gördüler!

S.Kutup, Mevdudi ve başkalarına reformist, rasyonalist derken, o konjoktürde ortaya çıkan ve Allah için “ Kur’an okuyun, akledin, düşünün ” vs. diyen düşün adamlarını da “mealciler, din tahripçileri vb” diye damgalayanlar için adam harcamak ne ki; Din onlardan soruluyordu çünkü değil mi dostum?

Din adına otorite koyan insanların yazdığı 1977 basımı ama seksenli yılların başında okuduğum bir kitap var kütüphanemde; ”laikliğin yeşerttiği fitne”, yani “Naylon Müçtehitler”. Kitapçılardan birinde dolaşırken ilişmişti gözüme, hem de akılları dumura uğramışlara destek veren cinsinden.

Ne yalan söyleyeyim adı da hoşuma gitmişti hani; ki yer yer alt edemediklerim için şaka niyetine kullanırım; ”Sizi gidi naylon müçtehitler sizi!” diyerek..

Biz çoktaaan naylon ilan edildik ya, arkadaş arıyoruz olmamızdandır zahir!

Neler yok ki içinde,malum kitapların önsözlerinde bahsedilenlerin özeti sadedinde yazılmış sanki.. Karaman Hoca başta olmak üzre yeni yetme ne kadar ilahiyatçı varsa, senin de tanıdığın ve yukarıda bazılarının isimlerini zikrettiğim ne kadar İranlı, Mısırlı vs. düşünür varsa Ehl-i Sünnet dışı ilan edilmiş!

Düşünebiliyor musun dostum, Karaman hoca bile rasyonalist, reformist, ehl-i sünnet ve’l cemaat dışı!

Dedim ya, isabet etseler de etmeseler de elde var bir sevap garanti nasıl olsa, sanki üstlerine elzemmiş gibi başkaları hakkında hüküm ortaya koyarken tam onikiden vuramasalar bile ne gam!

Bizimki de merak işte,kim ne yazmış, nasıl yazmış, kime yazmış diye dalarım kitapçılara; olmadı kim ne demiş, nerede neden demiş, kime nasıl demiş, sebepleri neymiş, bakalım bana uyarmıymış diye düşerim yollara,hemi de reformistmiş, mezhepsizmiş, mutezileymiş, şuymuş buymuş demeden, hemi de dur durak bilmeden.. Takılıp kalmam bir istasyonda, son durak hayrına..

Bilirim, sende öylesindir..

Çoğu ilahiyatçının, akil geçinen tiplerin sahip olmadığı kitaplar vardır kütüphanende..

Hatırlar mısın, çocuklarımıza miras bırakma güdüsüyle beraber aldık birçoğunu.

Muhabbetine takılıyordum ya hani; yaşlılığına kinaye sürekli köyden bahseden anacığım da söylenirdi o zamanlar; ”Ah oğlum ah! Çocukların rızkını harcıyorsun kitaplara!” diye..

İlahiyatçı değildik, medresede filan okumadık, sahi ne diye aldık bir dünya kitabı biz; üstelik eskisi yenisi ciltlerce, bazısı sen de bazısı bende bir dolu tefsir ve mealleri?

Sair kitaplar saymakla bitmez, dergiler de cabası..

Mektep, Ribat, İnsan, İslam, Kalem, Girişim, İslami Araştırmalar, İslamiyat, Bilgi ve Hikmet, Tezkire, İktibas, Haksöz ve başkaları.

Bunların hepsi de İslam için, Din için, Kur’an için, fisebilillah, Allah aşkına!

Öyle diyorlar efendim, öyle diyorlar!

Ve sen o yüzden birçoğuna abone oldun, okudun bilirim.

İyi de kardeşim Kur’an bu denli mi anlaşılmaz?

Hadi öyle, bunca tefsir, bunca meal, kitap, dergi O’nun anlaşılması için diyelim..

Peki, Kur’an’ın; ”Hepiniz birden Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, sakın ayrılıp bölünmeyin-3/103" çağrısı bizi bağlamıyor mu? Bu mesajlarda mı anlaşılmaz?

Kaldı ki Rabbimiz bizi birbirimizle tanışıp kaynaşalım diye kavim ve kabilelere ayırdığını söylüyor (49/13), çağrıya uyup tanışıp kaynaşırsak uzlaşmacı, ilkesiz olmak mı bize reva görülen?

Yeniden sorayım, sahi niye aldık, okumaya çalıştık bunca kitabı, bunca dergiyi? Niye tanıştık bir dolu insanla, başka bilenlerle, niye danıştık onlara? Bölündükçe bölünmek için mi, okuduğumuz Kur’an bunu mu öğretti bize?

Geldiğimiz yer açısından üzgünüm dostum, hep aynı nakarat, hep aynı tantana!

Okunsun diye verdiğin kitaplardan bu yana bizatihi ayrılığı istercesine, tefrikadan hoşnut olurcasına nelerle tanımlandığımıza bir bakar mısın?

Az buçuk Müslümanlığımızı yaşamaya başladık, eski çevremizden uzaklaştık, üşütük olduk....

Mezhebi, tarikatı araştırmaya koyulduk, Teymiyye, Said Havva, Mevdudi, S.Kutup, Şeriati vs. dedik, tasavvuf, tarikat, evliya düşmanı olduk ve mezhepsiz, Şii, Selefi ilan edildik..

Geç de olsa Kur’an meali okuyalım dedik mealci, cumasız, sünnetsiz vs; tefsir okumaya koyulduk, yeni metotlara başvurduk reformist, tarihselci, rasyonalist bilmem ne olduk!

Bütün bu denilenlere karşı çıkıp sizin zannınız üzre değiliz dedik, akıbet hayrolsun yaşlılıktan, ölümden dem vurduk, gelenekçi, bireyci, uzlaşmacı asosyal, münzevi kategorisine dahil edildik!

İşte beni de bu kahrediyor be dostum..

Geçmişte yanlış dediklerimizin şimdi bizatihi uygulayıcısıyız, farkında değil misin?

Bizi, bir başka cemaatin cenderesinden sevabına kurtarmaya çalışanlar, şimdi kerameti kendilerinden menkul bir takım ilke ve prensiplerle kendi alanlarına hapsetmek istiyorlar, görmüyor musun?

Güya gelenekçi dediklerinin kendilerine hışımla saldırmalarından rahatsız olanlar, aynı muameleyi kendileri gibi düşünmeyenlere mislince boca ediyorlar, rahatsız olmuyor musun?

Yahu, a dostum, a benim güzel kardeşim Allah aşkına bütün bunların bir ortası yok mu?

Aslında fıtrata, içinde bulunulan sosyal çevreye, yaşa, sahip olunan bilgi ve kültüre bağlı gelişen düşünce farklılıkları mı sosyal ayrışmayı icbar ediyor?

Sen deyiver iktidar partisinin, ben diyeyim konjonktürün estirdiği rüzgârla Kürt, Roman, Demokratik vb. açılımları insani, İslami hassasiyetler muvacehesince haklı gerekçelerle destekleyenler, hemen yanlarındaki Müslüman camialara, bireylere aynı hassasiyetlerle niye açılmazlar? Aralarına niye İsrail’in Filistin’e karşı ördüğü utanç duvarı gibi, niye Mısır’ın ördüğü Gazze duvarı gibi aşılmaz engeller koyarlar?

Sahi dostum, bu tür ayrışmalar, bu tür söylemler seni de boğmuyor mu?

Birbirimize Müslüman dememiz, birbirimizi kardeş kılmamız o kadar mı zor bizim?

Birbirimize bu kadar mı tahammülsüzüz?

İnandığımız “Din" mi tavsiye ediyor bunu bize?

Peki, seninle biz niye ayrılmadık, biz niye küsmedik, biz niye birbirimizi ötekileştirmedik bunca yıldır?

Sanki çok mu örtüşüyordu düşüncelerimiz, birebir miydi kabullerimiz?

Farklılıklarımıza rağmen darda ve zorda, iyi günde ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta birlikte olduk her daim, ne kaybettik?

He dostum, öyle değil mi, ne dersin, neyimiz zayi oldu?

Yok öyle yağma, susma, yatma kulağının üstüne, çık ortaya, ver cevabını!

Elden ayaktan düşmedin daha, var bir şeyler sende, hem de en kallavisinden, haykır olabildiğince!

Sormalısın hepimize istikamet nereye ve vahyin son bulmasının hemen akabinde tefrika çıkaranlardan, tefrikalarını iktidar kılanlardan bizim ne farkımız var diye?

Ve gözbağcı gündemlerin, entelektüel entelektül laf edenlerin,çok bilmişlerimizin inadına söylemelisin dostluk türkülerini, hemi de sazımın tellerine refakat ederek, hemi de muhabbetine..

Harcanıp gidiyor dostum ömrümüz, harcanıp gidiyor!

Bir insan ömrünü neye vermeli
Tükenip gidiyor ömür dediğin
Yolda kalan da bir yürüyen de bir
Harcanıp gidiyor ömür dediğin

Bir İnsan Ömrünü Neye Vermeli
Para Mı Onur Mu Taş Diken Bir Yol
Ağacın Köküne İnmek Mi Yoksa
Savrulup Gidiyor Yaprak Dediğin”

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum