1. YAZARLAR

  2. Erhan Afyoncu

  3. Darbe yaparak vatanı kurtarma geleneği
Erhan Afyoncu

Erhan Afyoncu

Yazarın Tüm Yazıları >

Darbe yaparak vatanı kurtarma geleneği

13 Aralık 2009 Pazar 06:01A+A-

İttihat ve Terakki, darbe yaparak vatan kurtarmayı bir gelenek haline getirdi. Bu gelenek cumhuriyet döneminde de devam etti.

İttihatçılar'ın kötü mirası siyasi hayatımıza büyük darbe vurdu

İttihat ve Terakki, 20. yüzyılın başlarında darbe yaparak vatan kurtarmayı bir gelenek haline getirdi. Bu gelenek cumhuriyet döneminde de devam etti.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra Sultan Abdülhamid'in kısa bir süre önce açılan meclisi kapatması üzerine Jöntürkler Meşrutiyet'i tekrar yürürlüğe geçirmek için faaliyete geçtiler. Ancak İkinci Abdülhamid aleyhine faaliyetleri başarıya ulaşamadı. Otuz yıl sonra sultana karşı muhalefetin başarıya ulaşacağı yer Makedonya olacaktı.

VATANI SATTI

Makedonya'da faaliyetlerini sürdüren İttihatçılar örgütlenmelerini sürdürürken Fedai grubu adı altında cemiyetin vurucu gücünü de teşkil ettiler. İkinci Abdülhamid'in büyük devletlerin baskıları sonucu Makedonya'yı Balkan Hristiyanlarına vereceğine, bu yüzden de vatanı sattığına inanıyorlardı.

Örgütün fedaileri Selanik'te padişah taraftarı memur ve subaylara karşı suikastlara başladılar. 1908 Temmuz'unun başlarında Enver Bey ve Resneli Niyazi birlikleri ve halktan kendilerine katılanlarla birlikte dağa çıktı. Ohrili Eyüp Sabri de birliğiyle aynı yolu izledi. İsyan gittikçe büyüdü. Balkanlar'da birçok başarıları olan ve sultanın en güvendiği paşalardan Şemsi Paşa asilerin üzerine gönderildi. Ancak Şemsi Paşa, 7 Temmuz'da Manastır'da örgütün fedailerinden Atıf Kamçıl tarafından vuruldu.

Bu olaydan sonra İttihatçılar'ın önünde hiçbir güç duramadı ve 23 Temmuz'da Makedonya'daki Meşrutiyet'i ilân ettiler. İkinci Abdülhamid okun yaydan çıktığını görünce aynı gün Kanun-i Esasî'yi yeniden yürürlüğe koydu. Böylece İkinci Abdülhamid'in 30 yıldan fazla süren iktidarının sonu gelmiş, tarihimizde yeni bir dönem açılmıştı. İkinci Meşrutiyet'i ilân ettirip, İkinci Abdülhamid dönemini resmen olmasa da fiilen sona erdirmişlerdi.

NAMLUNUN UCUNDAKİ İKTİDAR

II. Meşrutiyet ile İttihat ve Terakki Cemiyeti ülke kaderine hâkim bir konuma gelmişti. Her ne kadar Meşrutiyet'in ilk dönemlerinde İttihat ve Terakki mensupları bütünüyle hükümetlerde yer almadılarsa da, cemiyet geri planda etkili oluyordu. İttihatçılar, basın tarafından eleştirilmeye başlayınca örgütün fedaileri gazetecileri öldürerek muhalifleri susturdular.

13 Nisan 1909'da 31 Mart Vakası meydana geldi. İstanbul'da çıkan isyan Rumeli'den gelen Hareket Ordusu tarafından bastırıldı. Aslında isyan çıkmasından hiç sorumlu olmadığı halde, Yeşilköy'de toplanan Meclis, 27 Nisan 1909'da İkinci Abdülhamid'i tahttan indirip, Beşinci Mehmed Reşad'ı padişah yaptı.

Basın eleştirmeye devam edince ardı ardına gazeteciler vuruldu. Suikastlar gazetecileri sindirdi ama siyasi muhalifleri İttihatçılar'la mücadeleye devam etti. Halaskâr Zabitan hareketi 1912'de İttihatçılar'ı iktidardan uzaklaştırdı. İttihat ve Terakki bunun üzerine 1913'te Bâbıâli baskınıyla iktidarı kontrollerine aldılar.

Darbe ile sadrazamlık makamına gelmiş olan Mahmud Şevket Paşa Hürriyet ve İtilafçı muhaliflerin düzenledikleri bir suikast sonucu 11 Haziran 1913'te hayatını kaybetti. İttihatçılar, bu suikastı kullanarak muhaliflerini sindirdiler. İttihat ve Terakki, suikasttan sonra Said Halim Paşa'nın sadrazam olmasıyla iktidara hâkim oldu. 1918'e kadar ülkenin kaderi İttihatçılar'ın elinde kaldı.

İttihatçılar, İkinci Abdülhamid'i iktidardan uzaklaştırmakla kurtardıklarını sanmışlardı. Balkan toprakları izledikleri yanlış siyaset yüzünden dört yıl içerisinde tamamen kaybedildi. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ise muhteşem imparatorluğun yerinde yeller esiyordu.

HAREKET ORDUSU

Meşrutiyet'i koru­mak üzere Selanik'ten İstanbul'a getirtilen avcı taburlarının isyanı sonucunda 31 Mart Vak'ası meydana geldi. Durum Selanik'te duyulur du­yulmaz Mahmud Şevket Paşa başkanlığında yapılan toplantıda Rume­li'den gönderilecek bir ordu ile isyanın bastırılmasına karar verildi. Edirne'den ikinci ordu, Selanik'ten de üçüncü ordu yola çıktı. Hareket Ordusu'nda düzenli birliklerin yanı sıra Arnavut, Bulgar, Rum, Sırp, Make­don gibi milletlerden gönüllüler de bulunuyordu. Gönüllülerin arasında Sandanski, Paniça ve Kapitan Keta gibi Balkan çeteleri de vardı.

İstanbul'a yaklaştıkça büyüyen Hareket Ordusu birlikleri 22-23 Nisan gecesi dört koldan İstanbul'a girdi. Beyazıt'ta Harbiye Ne­zareti binası ele geçirildi. Taksim ve Taşkışla'da çıkan çatışmalardan sonra Beyoğ­lu bölgesi de kontrol altına alındı.

25 Nisan 1909'da İstan­bul'da sıkıyönetim ilân edildi. Hareket Ordusu'nun İstanbul'a tama­men hâkim olmasından sonra divânıharpler kurularak Otuzbir Mart Vak'ası'ndan dolayı suçlu görülenler yargılandı. Divânıharpler İkinci Abdülhamid'e bağlı paşaları sürgüne gön­derdi. İttihatçılar, kendilerine rakip olabile­cek bütün siyasî grupları sindirdiler.

BÂBIÂLİ BASKINI

8 Ekim 1912'de Balkan Savaşı çıktı. Dört küçük Balkan ülkesi Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan ve Karadağ aralarında ittifak oluşturup Osmanlı Devleti'ne saldırdılar. Balkan Savaşı beklenmedik şekilde Osmanlı ordularının mağlubiyetine sahne oldu. Ordunun içine düşmüş olduğu politika bataklığı cephelerde büyük felaketlerin yaşanmasına yol açtı. Bu ortamda Gazi Ahmed Muhtar Paşa kabinesi tutunamayarak istifa etmek zorunda kaldı. Yeni kabineyi 29 Ekim 1912'de, öteden beri İttihat ve Terakki ile yıldızı barışmayan Kâmil Paşa kurdu. Kâmil Paşa hükümeti zamanında da Balkan Savaşı'nın kötü gidişatı devam etti. Bulgar orduları Çatalca önlerine kadar geldi. Makedonya elden çıktı. Selanik Yunanlılar'ın eline geçti. Bulgar kuşatması altındaki Edirne'de Şükrü Paşa olağanüstü bir direniş mücadelesi verirken, büyük devletler Osmanlı Devleti'ne verdikleri bir nota ile Edirne'nin Bulgaristan'a terkini istediler.

Balkan Savaşı'nın kötü gidişatını ve Edirne'nin düşecek bir konuma gelmesini İttihatçılar şiddetle eleştiriyorlar, bu durumu propaganda aracı olarak kullanıyorlardı. Aynı zamanda, mevcut hükümetle işlerin daha da kötüye gideceğinden korkuyorlardı. Enver ve Talat Beyler başta olmak üzere, İttihat ve Terakki ileri gelenleri aralarında gizli toplantılar yaparak gidişata müdahale etmeye karar verdiler. Buna göre, Bâbıâli'ye bir baskın düzenlenip, Kâmil Paşa hükümeti düşürülecekti. Bu karar alındıktan sonra faaliyete girişildi. 23 Ocak 1913'te Enver Bey'in başında olduğu bir grup Bâbıâli'deki hükümet merkezine doğru harekete geçti. Enver Bey beyaz bir ata binmişti. Yanında İttihat ve Terakki'nin militan kadrosu yaya olarak yürüyor, grup "Yaşasın Enver Bey, yaşasın millet" diye bağırarak ilerliyordu. Baskıncıların arasında Talat Bey yoktu. Talat Bey, birkaç arkadaşıyla daha önce gelerek hükümet binasına girmişti.

Günümüzde İstanbul Valiliği olarak kullanılan hükümet binasının girişinde bir muhafız bölüğü bulunuyordu. Bu bölüğün kumandanı ve erleri daha önceden İttihatçılar tarafından elde edilmişlerdi. Bu sebeple Enver Bey ve arkadaşlarına hiçbir zorluk çıkarmadılar. Enver Bey atından inerek, yanındakilerle binanın merdivenlerinden çıkmaya başladı. İçerideki büyük sofaya

girdiklerinde orada bulunan Sadaret Yaveri Nafiz Bey ve Harbiye Nezâreti Yaveri Tevfik Bey kalabalık bir grubun geldiğini görünce silahlarını çekerek karşı koymaya çalıştılar. Fakat baskıncıların açtıkları ateş sonucu hayatlarını kaybettiler. Bu şekilde meydana gelen çatışmada içeride bulunan altı asker ve baskıncılardan Mustafa Necib Bey de öldü.

Baskıncılar Talat ve Enver Bey önlerinde olduğu hâlde bu defa iç küçük sofaya geçtiler ve kapıda bekleyen sivil polis memuru Cemal Efendi'yi öldürdüler. Bu sırada Harbiye Nazırı Nazım Paşa silah seslerinin nereden geldiğini merak ederek makam odasından çıktı. Baskıncıları azarlamaya başladı. Hatta pek çok kaynakta söz edildiğine göre "...siz beni aldattınız! Bana verdiğiniz söz böyle miydi" diye bağırdı. Tam bu sırada İttihatçı fedailerden Yakub Cemil silahını ateşleyerek Nazım Paşa'yı öldürdü.

Baskın başarılı olup, sadece birkaç kişinin gösterdiği direniş de kırılınca, Talat ve Enver beyler Sadrazam Kâmil Paşa'nın odasına girdiler. Kâmil Paşa'dan istifa etmesini istediler. Kâmil Paşa, bu baskı karşısında istifa etti.

İttihat ve Terakki Partisi'nin yaptığı bir hükümet darbesi sonucu 23 Ocak 1913'te Sadrazam Mahmud Şevket Paşa başkanlığında yeni kabine oluşturuldu. Bu darbeden sonra İttihat ve Terakki iktidardaki mevkiini sağlamlaştırdı.

BUGÜN

YAZIYA YORUM KAT