1. YAZARLAR

  2. Cüneyt Toraman

  3. CHP ve darbe sanıklarının çelişkisi
Cüneyt Toraman

Cüneyt Toraman

Yazarın Tüm Yazıları >

CHP ve darbe sanıklarının çelişkisi

14 Nisan 2011 Perşembe 02:58A+A-

Ülkemiz, yeni bir genel seçime doğru yol alırken, siyasî partiler, belirledikleri aday listelerini Yüksek Seçim Kurulu'na sundu.

Aday listelerinin en dikkat çeken yönü, darbeye teşebbüs suçundan yargılananların, seçilebilecek yerlerden aday gösterilmiş olmaları. Mehmet Haberal, CHP Zonguldak 1. sıra; Mustafa Balbay, İzmir 2. Bölge 2. sıra; Sinan Aygün ise Ankara 2. Bölge 3. sıra milletvekili adayı. Balyoz ve Ergenekon davası sanıklarına açık destek verenleri de eklediğimizde, önemli bir sayıya ulaşıyor. Kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı bulunmadığı sürece, darbe sanıklarının adaylık başvurusunda bulunmalarına, aday gösterilmelerine ve hatta seçilmelerine yasal bir engel olmamakla birlikte, önemli bir çelişkiye dikkat çekmek istiyorum.

Bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi, "darbeye teşebbüs" suçu, suç skalasının en tepesinde yer alır ve en tehlikeli suçtur. Tehlikeli olmasının nedeni, doğrudan doğruya sistemi hedef alması ve 'kuralları rafa kaldırma' amacından kaynaklanmaktadır. Bu suçun failleri, darbeye zemin hazırlayacak eylemler icra etmek suretiyle kaos oluşturmayı, "şartların olgunlaşması" halinde, (bir kişinin bile oyuna gerek kalmadan) yönetime el koymayı amaçladığından, demokratik yöntemlerle yönetime gelmeyi "gereksiz bir çaba" olarak görmektedirler. Bunun için, demokrasinin temel unsurlarından olan siyasî partilerin içinde mücadele ederek üst kademelere yükselme gibi bir dertleri olmadığı gibi, diğer siyasî partilerle herhangi bir "yarışı" da söz konusu olamaz. Siyasî partiler, sadece, örgütün amacına ulaşmasında "araç" olarak yararlanılabilecek kurumlardır. Kaos oluşturmak için, 27 Nisan e-muhtırasında siyasetçilerin kullanılması, siyasî partilerin üst yönetim kadrolarını dizayn etmeye yönelik çabaları (Baykal ve kaset olayı), iktidar partisinden bir milletvekilinin bu yapı içerisinde yer aldığının ortaya çıkması, bu örgütün, ideoloji ve politika ayırımı yapmaksızın, her partinin içine kolayca sızabildiğini ve amaçları doğrultusunda her partiden yararlanabildiğini göstermektedir.

Siyasî partiler ise, "demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır." (1982 Anayasası, m. 68/2) Halkı temsil araçlarıdır. Demokrasinin en yetkili kurumu olan yasama organı, siyasî partilerin belirlediği temsilcilerden oluşur. Bir ülkenin hukuk düzenini oluşturan kanunları, halkın tercihlerine göre belirlenen yasama organı belirler. Ülkenin en tepe yönetim kadroları, siyasî partilerin yarışacağı seçimlerle belirlenir. Siyasî partilere yönetme hak ve yetkisini halk verdiğinden, siyasî partiler (zorunlu olarak) halka yönelir, halkın desteğini aldıkları oranda temsil yetkisine kavuşurlar. Siyasî partilerin, bu çerçevenin dışına taşması, demokrasi dışı yöntemlere meyletmesi, ağır yaptırımlara bağlanmıştır. AİHM de, birkaç yıl önce (30 Haziran 2009), İspanya'da Bask bölgesinin bağımsızlığı için silahlı mücadele veren ETA örgütünün siyasî kanadı Batasuna ve Herri Batasuna partilerinin kapatılmasında hukuka aykırılık bulmamış, örgütlenme hakkının kısıtlanmadığına oybirliğiyle karar vermişti.

Bu iki yapının, birbiriyle hiçbir ortak yanının olmadığı, hatta birbirinin alternatifi yapılar olduğu açıktır. Darbeye teşebbüs yöntemini benimseyen birinin, herhangi bir siyasî parti içerisinde faaliyet göstermesi, bu suçun mahiyetiyle bağdaşmadığı gibi, demokratik mücadele yöntemini tercih edenlerin, darbeye teşebbüs organizasyonlarında yer alması da bu yöntemin mahiyetiyle bağdaşmaz. Siyasî partilerin, 'bilmeden' bu örgüt mensuplarından birine kapılarını açması mazur karşılanabilir ise de, darbeye teşebbüs suçundan yargılanan birini milletvekili adayı göstermesi, çok ağır bir risktir. Böyle bir tercih, siyasî partinin demokrasiye bağlılığını tartışmalı hale getirecek, meşruiyetinin sorgulanmasına yol açacaktır. CHP (haklı olarak), hırsızlık, dolandırıcılık, vs. gibi çok daha hafif suçlardan yargılananları bile aday göstermezken (ya da aklanmalarını beklerken) demokratik sistemi hedef alan ve çok da ağır bir suçtan yargılananları aday göstermesi elbette yadırganacak ve sorgulanacaktır.

'DARBEYE TEŞEBBÜS' HIRSIZLIKTAN İYİ Mİ?

Ceza yargılamasında, "kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmadığı sürece kişilerin masum sayılacağı" (Anayasa 38. madde, BM Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi 11. madde, AİHS 6. madde) prensibi ile "masumiyet" (bilerek veya bilmeyerek) birbirine karıştırılmaktadır. "Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe olmadan" (CMK 170/2 mad.) iddianame düzenlenemeyeceğine göre, bir kişi hakkında açılan kamu davası, 'suçun işlendiğine' delalet eder. Bu nedenle, yasalarımızda, aleyhine kamu davası açılan kamu görevlileriyle ilgili özel düzenlemeler (tedbirler), öngörülmüştür. Hiç kimse, herhangi bir kişiyi, mahkûmiyet hükmü kesinleşmediği sürece suçlu ilan edemez ise de, etik değerlere önem veren kişi ve kurumlar, aleyhinde dava açılan biriyle hiçbir davası olmayanları bir tutmamalıdır. En azından, banka soymaktan yargılananları bankaya güvenlik görevlisi, cinsel tacizden yargılananları kız yurdunda müdür, vs. olarak görevlendirmemeli, darbeye teşebbüs suçundan yargılananları, milletvekili adayı göstermemelidir.

Darbeye teşebbüs suçundan yargılanan birinin milletvekili olmak için başvuruda bulunması, iki şekilde yorumlanabilir. Bu kişi, ya kendisine isnat edilen suçu işlememiş veya işlediği suçtan pişmanlık duymuştur. Her iki halde de, isnat edilen ağır suç kendisini gölge gibi her gittiği yerde takip edecek, adım attığı her yerde, (ister istemez) demokrasi testine tabi tutulacaktır. Demokrasiye yönelen her türlü tehdidi, her türlü girişimi lanetlemesi beklenecek, sessiz kalması bile 'ikrar' olarak yorumlanacaktır. Bu gölge, ancak, mahkemenin beraat kararıyla son bulacaktır. Darbe sanıklarının milletvekili seçildikten sonra, tercih ettiği demokratik yöntemin gereklerine uygun davranması, gerek kamuoyunda ve gerekse yargılandığı davada (etkin pişmanlık hükümleri, hâkimin takdiri indirim hakkı) mutlaka karşılığını bulacaktır.

Bu adayların bir kısmının tutuklu olduğu dikkate alındığında, milletvekili seçilmelerinin nasıl bir katkı sağlayacağı da belirsizdir. Anayasa'nın 83/2 maddesine göre, darbeye teşebbüs suçu yasama dokunulmazlığı kapsamında olmadığı için, bu suç isnadından yargılanan sanıklar milletvekili seçilse bile, yargılama devam edecektir. 2007 genel seçimlerinde (tutuklu iken) BDP'den milletvekili seçilen Sebahat Tuncel örneği, "bu suçların, yasama dokunulmazlığı kapsamına girmediğini" açıkça ortaya koyuyor. Mahkeme, tutuklu sanıkların tahliyesine karar verse, sanıklar arasındaki eşitlik ilkesi ihlal edilecek, tahliye etmese yargıya müdahale artacak, bu da kaosa yol açacaktır.

Darbe sanıklarının adaylık başvurularını, 'demokrasi dışı yöntemlerin reddi' olarak yorumlamak mümkün ise de, CHP'ye adaylık başvurularının, darbeye teşebbüs suçundan tutuklanan Yalçın Küçük'ün önerilerinden sonra gündeme gelmesi ve bu tercihin Yüksek Seçim Kurulu'na (YSK) verilen aday listelerine yansıması, CHP ve adaylar için büyük bir talihsizliktir. Milletvekilliği için başvuruda bulunan adayların bu suçu işleyip işlemedikleri, elbette yargılama sonunda ortaya çıkacaktır. Bu kişilerin seçim sürecinde ve seçildikten sonra nasıl bir tavır sergileyeceğini ise hep birlikte göreceğiz. Ancak, CHP'nin darbe sanıklarını aday göstermesi, kamuoyunda bu kişilere dokunulmazlık zırhı sağlama girişimi olarak algılanır ve milletvekili adayları "Silivri'ye selam!" göndermeye devam ederlerse, halk gereken cevabı sandıkta verecektir.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT