1. YAZARLAR

  2. Hüseyin Bayçöl

  3. Bir oportünizm örneği olarak sivil dikta söylemi
Hüseyin Bayçöl

Hüseyin Bayçöl

Yazarın Tüm Yazıları >

Bir oportünizm örneği olarak sivil dikta söylemi

31 Ağustos 2010 Salı 05:13A+A-

Türkiye'nin gündemine ısrarla taşınmak isteniyor "sivil dikta" söylemi.

Daha önce politik tabanlarda dolaşıma sokulan ve siyasilerin de ara ara kullandığı bu söylem, Nuray Mert'in 5 Ocak'ta Vatan gazetesine verdiği demeçle gündemimize esas girişi yaptı; ardından Ahmet Hakan, Ertuğrul Özkök gibi kalemlerin eliyle iyice oturtulmaya çalışıldı. "İrtica tehdidi" gibi temelsiz korkuların tedavülden kalktığını fark eden kimi amiraller, yakın zamanda ölen İlhan Selçuk'un "irtica tehdidinin bittiği, yerine sivil dikta tehdidinin geldiği" şeklindeki işaretiyle kavrama iyice asılmaya başladılar.

Dünya tarihinde sivil diktatörlük kavramına karşılık gelen figürlerin en bariz özellikleri nelerdi? Bu kavramsallaştırmanın tarihsel ve sosyolojik izahı yapıldığında sivil diktatörlük ülkemizde en çok hangi parti ve kesime tekabül ederdi? Evet, tüm bu sorular bir yana; en başta vurgulamak gerekir ki sivil ile diktatörlük kavramının bir araya getirilmesi başlı başına bir garabettir. Çünkü sivil, sade tarifiyle "gayri resmi olan" demektir. Sivil ile diktatörlük ilk elden yan yana gel(e)mez. Tabii ki sivil diktatörlerin tarihsel örnekleri vardır ama meseleyi örnekler üzerinden deşecek olursak, kavramın Türkiye'deki adresi, direkt resmî ideolojinin partilerine çıkar.

Öte yandan "sivil" kavramının demokrasi tarihinde neye karşılık geldiğini, kavramın inşa edilmesi yolunda sivillerin, diktatörlere, generallere, kiliselere, egemen resmî ideolojilere karşı nasıl bir bedel ödediğini bilmeden, mal bulmuş mağribi gibi kavrama alelacele sarılanlar; farkında olmadan kendi kuyularını kazımaktalar. Zira sivil, demokratik vasıtalarla askere, bürokrasiye karşı duran geniş halk kesimleri demektir. Sivilin; seçtikleri vekiller, partiler veya kişiler vasıtasıyla aktör olması, bizatihi gizli/açık diktatörlere karşı itiraz geliştirmelerin ifadesidir. Bir yerde sivillerin sadece sivil imkânlarla diktatörlük yapabilme ihtimalinden veya tehlikesinden bahsediliyorsa, orada sivil olmayan birtakım güçlerin hükümranlığı itiraf edilmiş olur. Sivilin karşıtı sivil olmadığına göre, "sivil diktatörlükle suçlananlar, sivil olmayan birilerinin iktidarını tehdit ediyor" demektir. Yine bu meyanda daha fazla sivilin bir araya gelerek seslerini daha gür bir şekilde çıkarmaları da demokratik rejimlerdeki nispi temsilin bir gereğidir ve bundan en çok askerî diktatörler rahatsız olur.

Meselenin ilk elden izahı bu; ama dolaşıma sokulan kavramın tarihsel temelleri de yok değil. Ve kavram, tarihsel örnekleriyle irdelendiğinde Türkiye'deki sivil diktanın tarifi CHP gibi sistem partilerine çıkar. Tarihte sivil dikta kavramıyla en çok ilişkilendirilen ve belki de kavramı en müşahhas hale getiren kişi Hitler'di. Onun en bariz özelliği de resmî, daha doğrusu askerî kanadın desteğiyle boy vermesiydi. Hitler, yüzeysel bir seçim çalışmasıyla iktidara gelmedi. Hitler; başta ordu olmak üzere, yargıdan üniversiteye kadar belli başlı sacayaklarının ortak ve sistematik çalışmalarıyla tarih sahnesine çıktı. Hitler üzerinden konuşacak olursak, sivil diktaların başat özelliği ordu ve hakim resmi ideolojiyle kol kola olmasıdır. Yani tarihsel tarifiyle sivil diktalar ancak "ordu göreve" pankartlarını taşıyanların arasından çıkabilir. Emekli generaller, büyük bürokratlar, resmî ideoloji kitapları en çok hangi kesim veya hangi partiye yakınsa ancak onlardan sivil diktalar çıkabilir.

Yüzeysel bir tarih okumasıyla hemen anlaşılacağı üzere; sivil diktaya en iyi örnek olarak gösterilebilecek olan Hitler rejimi, tam da bizdeki Ergenekonlar misali çalışmalarla tasarlanmıştı. Savaşta yenilen Alman ordusu bir çıkış kapısı arıyordu ve ekonomik sıkıntılarla sosyal buhranlar geçiren halk da sosyal patlamaların arefesindeydi. Burjuvazi de kaybettiklerinden dolayı isyandaydı. Bu buhran sürecinde ordunun içindeki derin bir yapı, sol muhalefeti yavaş yavaş sindirmiş, Ergenekon örneğindeki cuntacı örgütlenmelere gitmiş, halka yoğun faşizan propagandalar yapmış ve sonunda Hitler üzerinden sivil görünümlü bir diktatörlük kurmuştu. Hitler, tek başına büyümüş, boy vermiş bir figür değildir zaten. Nazi ideolojisi Hitler'den önce vardı ve Hitler gelip orada yerleşerek boy vermişti.

İlginçtir ki kavram, en çok anayasa referandumu sürecinde dillendiriliyor. Ama hatırlatmak gerek: AK Parti ebedi bir yapı değil ve sivil diktatörlük kavramıyla kastedilen, bu anayasa değişikliklerinin hükümetlere daha fazla yetki verdiği meselesiyle gayet müsterih olabilirler. Yarın öbür gün kendileri iktidar olduklarında bu değişiklikler birebir kendilerine yarayacaktır. Halk dediğimiz "yığın" değil ki! Halka o nazarla bakanlar, tam da CHP'nin suçladığı, diktatör zihinlerdir. Halka güveneceğimize göre, bugün AK Parti'ye yarayacağı iddia edilen değişiklikler; yarın kendileri iktidara geldiklerinde bizatihi kendilerine yarayacaktır. O halde insanların en kötü ihtimalle yüzde elli bir oyla yapacakları değişiklik seçeneği, neden sivil diktatörlük gibi temelsiz bir kavrama bağlanarak lekelendiriliyor. Yoksa sistem partileri, halkın hiçbir zaman iktidarı kendilerine vermeyeceklerinden mi şüpheleniyorlar? Öyle bir şüphe varsa ve geniş bir halk kesiminin demokrasideki nispi temsil vasıtasıyla daha fazla iktidar olmasından korkuluyorsa, o zaman bu durum "CHP'nin bizzat kendisinin şu an yürürlükte olan gizli bir diktatörlüğün devamını istediği" anlamına gelmez mi?

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT