1. YAZARLAR

  2. CUNDULLAH AVCI

  3. Zindanlarda yankılanan irade
CUNDULLAH AVCI

CUNDULLAH AVCI

Yazarın Tüm Yazıları >

Zindanlarda yankılanan irade

05 Ekim 2025 Pazar 20:14A+A-

İnsan ömründe belli dönemler kalan ömrü belirleyici özellikler taşır. Bu dönemlerde irade sekteye uğradığında kişi “keşke”lere duçar yaşar. Kimi zaman aile, kimi zaman gelenek görenek, kimi zaman yetişilen ortam bu iradeyi sekteye uğratır. Kalpte sürekli yanan bir köz kalır; kimi zaman alevlenir can yakar, kimi zaman köz hâlinde kalır can sıkar. Özgür irade makro düzeyde makul olabilir ama mikro düzeyde bir yanılgıdan ibarettir.

Şeriati, insanın dört zindanı olduğunu söyler; ancak insanın beş zindanı vardır. Tavanda kapalıdır. Şeriati’nin anlayışında gözünü göğe dikip ferahlayabilmek mümkün. Tavan kapalı olması nedeniyle ferahlamak mümkün değil. Tek tek zindanın duvarlarını yıkmak, özgürleşmek lazım. Lakin bu çok zor.

Zaman, insanın kendi varlığını unuttuğu en incelikli tuzaktır. Yaşarken seçtiğimizi zannederiz, oysa çoğu şeyi bizden önce seçilmiş buluruz. Aile, doğduğumuz ilk kalıptır; sıcaklığıyla kuşatır ama biçimiyle sınırlar. Gelenek, görünmez bir el gibi uzanır geçmişten bugüne, içimize işler, kimliğimizi yoğurur, irademizi yönlendirir. Yetişilen ortam, düşüncenin nabzını belirler; neye inanabileceğimizi, neyi sorgulamayacağımızı fısıldar kulağımıza.

Ve insan, bütün bunların ortasında, özgür olduğunu sanır. Oysa özgürlük çoğu zaman bir yanılsamadır; zihnin kendini kandırma biçimidir. Makro düzeyde, toplumun ve sistemin içindeki özgür irade fikri tutarlıdır; ama mikro düzeyde, insanın kendi varlığında, kendi iç dünyasında bir aldanıştan ibarettir. Çünkü insan, çoğu kez kendine ait olmayan duygularla karar verir, kendi olmayan düşüncelerle yaşar.

Ali Şeriati, insanın dört zindanından söz eder: doğa, tarih, toplum ve benlik. Ne var ki bu çağda bu dört duvarın üstüne bir tavan inmiştir. İnsan artık göğe bakamaz. Yeryüzünün sıkışmışlığına mahkûm, ruhunun tavanına çarpar her duası. Şeriati’nin insanı göğe yönelerek ferahlayabiliyordu, ama bugünün insanı tavanda kapalı. Göğe dikip gözünü ferahlamak mümkün değil artık. Gök, sadece hatıralarda kaldı; dua, yankısını bile bulamıyor.

İnsan çoğu zaman özgür olduğunu sanır, oysa seçimlerinin çoğu kendi değildir. Ailenin, geleneğin, çevrenin, tarihin ve nefsin görünmez elleri arasında şekillenir hayat. Her biri insanın ruhuna ayrı bir mühür basar, ayrı bir sınır çizer. Şeriati’nin dört zindanı insanın çevresini örer. Fakat Şeriati’nin değinmediği bir zindan daha vardır. Bu da: Ailedir.

Aile, hem sığınak hem hapishanedir. Köklerin sıcaklığıyla sarar, ama o sıcaklığın içinde biçim verir insana. Ailenin sevgisi çoğu zaman koşullu, sessiz bir itaati ödüllendirir. Kişi daha çocukken, hangi sözün yankı bulacağını, hangi düşüncenin duvarlara çarpıp geri döneceğini öğrenir. Böylece insan, özgürlüğün ilk kaybını en yakınında yaşar.

Aile, kimliğin ilk aynasıdır ama aynı zamanda iradenin ilk kırılmasıdır da. İnsan, “kendisi” olmadan önce “onların istediği kişi” olur. Belki de insanın özgürlükle en sert imtihanı burada başlar. Çünkü diğer zindanlar dışarıdadır, ama aile içerdedir. Kanın, duygunun, aidiyetin içindedir. Toplumu reddedebilirsin, tarihi eleştirebilirsin, doğaya başkaldırabilirsin, nefsini terbiye edebilirsin — ama aileye itiraz etmek, insanın kendi varoluş köklerine dokunması demektir. İşte bu yüzden beşinci zindan, en derin, en görünmez olanıdır.

Ve bu dört zindanın üstüne aile beşinci zindan olarak bir tavan görevi görmektedir. Beşinci zindan budur işte: göğe kapalı bir varoluş. Yukarıyı unutan, yalnız yatay düzlemde yaşayan insanın zindanı. Üretir, tüketir, kazanır, konuşur ama göğe bakamaz. Bu çağın insanı, başını kaldırdığında bile göğe değil, tavanına çarpar.

Zindanların duvarlarını yıkmak, özgürleşmenin yegâne yoludur; fakat kolay değildir. Her duvarın ardında bir korku, bir alışkanlık, bir konfor yatar. İnsan çoğu zaman o duvarların ardına geçmektense onların güvenli gölgesinde yaşamayı seçer. Çünkü duvarlar yalnız korumaz, aynı zamanda tanımlar da. Onları yıkmak, kendini yıkmak gibidir.

Ama belki de insan, zindandan değil, zindanı fark etmekten doğar yeniden. Çünkü kim kendi sınırlarını bilirse, o sınırların ötesini de hisseder. Köz, bazen sızlar ama yön gösterir; bazen yakar ama aydınlatır. Ve insan, o közle yanmadan ısınmayı, o tavana çarpmadan göğü özlemeyi öğrenmedikçe, özgürleşemez.

Belki de hakiki özgürlük, zindanın duvarlarını değil, zindanın anlamını sorgulamaktır. Çünkü bazen zinciri kırmak değil, zinciri taşıdığını bilmek kurtarır insanı.

YAZIYA YORUM KAT