1. YAZARLAR

  2. Emrah Usta

  3. Yeni Ortadoğu Eski İsrail
Emrah Usta

Emrah Usta

Yazarın Tüm Yazıları >

Yeni Ortadoğu Eski İsrail

05 Ekim 2011 Çarşamba 00:41A+A-

Üzerine sayısız yorumların yapıldığı İsrail toplumu ve devleti, ikili devlet ilişkilerinden öte farklı milletlerin de vicdanında bir deprem etkisi oluşturmaya başladı.

Üstlendiği şımarık ve kimseyi tanımaz tavrı ile kendi halkını da isyan noktasına getirmiş Netanyahu hükümeti, yeni Ortadoğu'daki bu değişimi anlayabilmiş değil. Zira geçtiğimiz aylarda Netanyahu hükümetine karşı hayat pahalılığı ve sosyal eşitsizlik adı altında gerçekleşen Tel Aviv merkezli sosyal-adalet protestoları bunu kanıtlar niteliktedir. Tüm bu olaylar bir yana, diktatör rejimlerin yıkılmasıyla gelişen süreç, bölgesel milletlerle etkileşip devletleri içlerine almış, İsrail'i yalnızlaştırmıştı. Yeni Ortadoğu'daki yeni düzenler ile Arap dünyası İsrail devletini yalnızlığa ittiği gibi bölgenin vicdanî ve kalbi konumuna gelen Türkiye'yi ön plana çıkarmakta ve güvenilir aktör durumuna getirmektedir. Arap devrimleriyle gerçekleşen halk tabanlı sosyolojik olaylar Ortadoğu'da meşruiyeti sorgulanan devlet modellerine yol açtığı gibi kendi halkına bile yük olan bu devleti tartışmaya gittiğini açık şekilde hissettirmekte. Reel-politik alanda aşırı realist politikalara kapılan İsrail'in bölge halklarıyla iletişimi ileriye dönük zor günleri göstermektedir. Zira 'aiyah'lar (göçler) ile dünyanın birçok farklı yerinden geçmişte bölgeye yerleştirilmeye çalışılan İsrail halkı ile devleti arasında derin bir toplumsal uçurum bulunmaktadır.

Türkiye-İsrail ilişkilerinde sıkıntıları sadece dönemsel tepkiler olan Gazze, alçak sandalye krizi, Davos ve Mavi Marmara'ya indirgemek sürecin analizi için doğru olmayabilir. Türkiye başta olmak üzere İsrail'in Ortadoğu'da yaşanan sorunları temelinde İsrail'in elit tabanlı aşırı realist politikalarının bölge halkları nezdinde meşruiyetin olmamasıdır. Bu karşılıklı ilişkilerin normale dönmesi için artık siyasi ve askeri birtakım kararlardan ziyade, halklar arasındaki iletişim kanalları açık tutulmalı. Farklı ülkelere ve marjinal gruplara uygulanan olaylarda medyanın olayı sunuş şekli, işlediği konular ve sivil toplum arasındaki gizli çekişmeler sorunun alevlenmesinde etkili rol oynayabilmektedir. Tüm bunlar milletler arası çekişmede etkili olurken devletler arasındaki düzeyde de bölgede yalnızlaşan İsrail'in Ortadoğu politikalarının tekrar ele alınması zaruriyettir. Yeni Ortadoğu'da değişmeyen bir aktör olmayı göze alabilen İsrail hükümeti, bölgenin dilini anlayabilmiş değil. Başbakan Erdoğan'ın Arap Baharı Turu'ndaki duraklarından biri olan Mısır ziyareti İsrail'in bölgede daha yalnızlaşacağı kanaatini de beraberinde getirdi. Erdoğan'ın olası Gazze ziyaretini programından çıkarması, BM Genel Kurul'undaki verdiği net mesajlar Türkiye'nin bu dili yerinde analiz edebildiğini bizlere gösteriyor. Zira Mısırlı yetkililer tarafından izin verilmeyen bir ziyarette geçici hükümetin halk ile zor durumda kalacağını gören Türk karar alıcıları ziyaretin başka bir tarihte yapılmasını öngörmüş olacaktır. Devletlerin yeni dili konuşması ile Arap Baharı sonrasında hızla değişen ve demokratikleşecek olan Ortadoğu'da İsrail'in eski Camp David düzenini korumak isteyişi dönemi artık sona ermiştir. Mısır ile İsrail büyükelçiliği baskını sonrasında gerçekleşen Türkiye ziyareti iki ülke arasındaki güçlenen ilişkiler Camp David düzeninin altını oymaya devam edecektir. 194. üye olmak için BM Genel Sekreteri'ne başvuruda bulunan Filistinlilerin (ABD'nin olası vetosuna karşın) basit çoğunlukla 'üye olmayan devlet' statüsünde (Vatikan modelinde) tanınması bile İsrail korunmacılığını gözeten bu hukuksal düzeni sona erdirebilir.

Yeni Ortadoğu'daki bu dönüşümü anlayabilen İsrail devleti, siyasetçisiyle, askeriyle, bürokratıyla, aydınıyla, din adamıyla, toplumunda bulunan farklı aktörlerle, kendi kendine ürettiği korku ve vehimlerinden kurtulduğu oranda normalleşecektir. Uyguladığı politikalarla ekonomik ve siyasi manada ölçek küçülten İsrail'in, Ortadoğu'daki halklar bir yana kendi halkına bile bir yük olduğu kesindir.

Türkiye'nin Yeni STRATEJİSİ NASIL Olmalı?

Bugün İsrail ile bozulan ilişkilerin başlangıcı dünyanın terörist kabul ettiği Hamas'ın seçimleri kazanmasıyla başlar. Dönemin siyasi büro şefi Halid Meşal'in Ankara'da konuk edilmesi Amerika'daki Yahudi lobisinin ve İsrail hükümetinin sert tepkisiyle karşılanır. Sonrasında gelen Lübnan ve Gazze saldırılarıyla ikili ilişkiler kötüye giderken, Davos'taki 'One Minute' çıkışı ve Mavi Marmara baskınıyla sivillerin kaybı ilişkileri dondurma noktasına getirdi. İlişkilerin kötü düzeyde seyretmesinin temelinde Türkiye'nin olmazsa olmazlarından olan 'tazminat, resmî özür ve Gazze'ye yönelik ablukanın kaldırılması' şartları değil, İsrail'de bulunan kurum ve kuruluşların 'Yeni Türkiye'ye karşı sergilemek istedikleri tavrın belirsizliği etkilidir. Bunun sonucu olarak da, rasyonel olmayan İsrail politikaları, hükümetin yapısı, dış politika'da yaşanan tutum ve davranışlar gelmektedir. Hal böyleyken, 120 kişilik Knesset'te 12 parti ve içerisindeki 6 partili koalisyonun tutumu İsrail'in yeni paradigmalar oluşturmasına zaruri ihtiyacının olduğunu gözler önüne sermekte. Ortak aklı ve hareketi sağlayamayan koalisyonun birbirinden çok daha farklı dünya görüşlerine sahip olması da mevcut statükoda tutarlı davranışlar sergileyememesine neden olabilmektedir. Temmuz ayı ortalarında İsrail Dışişleri Sözcüsü Yigal Palmor'ın 'Ordu ve subaylara açılan davalardan rahatsızlık duyabileceği ama bunun ordu ve savunma bakanlığının resmî görüşü olmayacağını' açıklaması üzerine İsrail'de tutum ordu-asker üzerine yoğunlaşma göstermişti. Uluslararası alanda İsrail askeri üzerine açılabilecek davalarda askerin rahatsız olduğunu gözlemleyebilen Türkiye, özür konusunda çok daha rahat hareket edebilirdi. Bunu, geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen Beşiktaş-Maccabi Tel-Aviv karşılaşmasına asker olan oyuncuların getirilmesinde yaşanan kriz ile teyit edebiliriz. 'Olası bir tutuklama kararı' çıkabilir düşüncesine kapılan İsrail Savunma Bakanlığı ve Netanyahu hükümeti bunu önlemek adına oyuncuları Türkiye'ye göndermeme kararı almıştı. Türkiye'nin tavrının kararlı ve net olduğunu gören İsrail Savunma Bakanlığı içerisindeki genç subayların bu yönde çekincelerinin olduğu görülüyor.

Yıllarca darbe vesayeti ile sivil irade arasında çalkalanan Türkiye'nin, geçirdiği deneyimleri de göz önüne alarak İsrail'in içerisindeki bu çatlağı iyi değerlendirmesi ve Palmer raporu sonrasında, BM nezdindeki yol haritasına alternatif 'kamu diplomasisi' yapması gerekmektedir. İsrail'deki bu kurum ve kuruluşların arasındaki fikir ayrılıklarından istifade edebilen Türkiye ancak Mavi Marmara'daki haklılığını ortaya çıkarabilir. Unutulmaması gereken bir diğer husus ise, Türk-İsrail ilişkileri çerçevesinde BM Genel Kurulu sonrasında gördüğümüz ''Yeni Türkiye Enerjisi''ni boşuna harcamaması yönünde olacaktır. Zira bu enerji bölgesellikten küreselliğe geçiş sancılarında kullanılması elzem olan bir unsurdur.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT