1. YAZARLAR

  2. ASIM ÖZ

  3. Yaygınlaşan Bir Klişe
ASIM ÖZ

ASIM ÖZ

Yazarın Tüm Yazıları >

Yaygınlaşan Bir Klişe

06 Şubat 2009 Cuma 04:29A+A-

Hece dergisi 2007 (Kasım/Aralık) yılında iki sayısını basmakalıp bir şiirin eskimişliğiyle yenilik adına şiirde oluşan bozulmanın nedenlerine ayırmış ve “Edebiyatta Klişeye Karşı Deformasyonun İşlevi” başlıklı dosya konusu hazırlamıştı

Bu konu edebiyat dünyasında her zaman tartışmaya açık olacak. "Bir şairden yarınlara kaç şiir kalabilir?" diye düşüneceğiz. Kalıcı şiirin özellikleri neler olacak? Hayriye Ünal, 'Hadi, O Eski Havaları Çal Yine' de "Elimizde klişenin üzerinde uzlaşılmış bir ölçüsü yoktur" diyor. Bir şair için geçerli ölçüt bir başka şair için geçersiz oluyor. Bir şair boyuna kendini kullanıp tüketebilir. Bir akımı kullananlar onu yozlaştırabilir.

Cemal Süreya "'İkinci Yeni' bir güvercin curnatasıdır" derken, o anlayışa takılan yeteneksiz ozanların bir bozulmaya yol açtığını da anımsamak gerek. Alıştığımız gerçekleri bilimsel açıklamalarla anlaşılmaz duruma sokan yazarlar da var, değer ölçütlerine kuşkuyla bakanlar da."Bir şairden yarınlara kaç şiir kalabilir?" derken, zamana dayanmanın geçerli bir ölçüt olduğuna inanırız. Bir şiirin gücünü sezen şair, o şiirin gerisine düşmüşse, şiir okuru o şiire uzak duruyorsa, şiirin son kullanma tarihi" dolmuş sayılmaz mı?  

Peki klişeler niye sevilir? Fatih Özgüven bu soruya “Kuytu, sıcak birer yuva oldukları için herhalde” dedikten sonra, kendi uğraş alanı o sinema yazarlığından örnekler vererek klişelerin ipliğini pazara çıkarmaya çalışır: “Sinema yazısı yazarken kaleme takılan (konuşurken kimse bunları kullanmaz) 'sinema sanatı adına', 'keyifli bir seyirlik', 'görsel bir şölen', 'sinemanın büyüsü', 'sinema bir şenliktir' vs. gibi klişeler” diye sürdürür yazısını.

İnsan, pek çok konuda olduğu gibi dili kullanırken de kolaya kaçmaya meyillidir. Birbiriyle iyi giden, kalıplaşma eğilimi gösteren sözcükleri seçer sıklıkla. Sonuçta iletilmek istenenin en tasarruflu şekilde iletilmesini sağlar bu kalıp sözler. Ancak belli bir ileti bağlamında donmuş bulunduklarından bireysel olana, hele ki yazınsal olana katkıları yok denecek kadar azdır. İngilizcedeki “apathy” sözcüğü durumu en iyi ifade eden sözcüktür kanımca. Okuyanı ya da duyanı; “hissizlik, kayıtsızlık, ruhsuzluk, duyumsamazlık, duygusuzluk” alanında bırakan, bir çeşit cansızlıkla sarmalayan sözcük ya da söz gruplarıdır bunlar. Ve sadece edebiyat içinde yer almazlar; öyle kullanımları vardır ki nerede olursa olsun dil yoluyla özgün bir değer üretemeyen herkes bu klişelerin kuytusuna -üstelik soğukluk pahasına- sığınma gereği duyar. Kalıp söz tabirinden “atasözü, deyim, ikileme, bileşik sözcük” gibi kavramlar anlaşılmamalıdır. Daha derinde, kültürel mirasın içinde ya da bir akıp giden hayatın kısacık tarihinde oluşuvermişlerdir.

Sözünü etmek istediğim klişe ''İktisadın duayeni'' olarak da anılan ama daha çok “Hocaların Hocası” olarak anılan, Sabahattin Zaim’le birlikte yaygınlaşan “hocaların hocası” klişe sözüdür. Belli dönemlerde baskın hale gelen şiirsel eğilimler  nasıl o dönemlere özgü söylemleri yaratırlarsa, belli kişiler için yoğun olarak kullanılan söylemler de bir süre sonra klişeleşerek yaygınlaşma eğilimi gösterirler.Kendinden öncekinin meydan okuyan ağırlığına teslimiyettir bu.

Kur’ani Hayat dergisinin son sayısında Sabahattin Zaim’den sonra Hayrettin Karaman ve Salih Tuğ için de “hocaların hocası” sözünün kullanıldığını görmek şaşırttı beni. Kuşkusuz bu isimlerin her biri kendi dalında önemli çalışmalar yapmış olabilirler. Onların emeğini takdir etmek için klişeleşen bir sözün tiranlığına minnet edilmesi anlamadığım nokta. Elbette başka klişe sözler de var: Üstad, Cahit Abi, yedi güzel adam vb… Yakınımızda duran bir örnek olduğu için “hocaların hocası” üzerinde durma gereği duydum.

İlk kullanımından bu yana kullanımında hissizlik, ruhsuzluk, duygusuzluk gördüğüm “hocaların hocası” klişesi karşısında ne diyebilirim ki?

Hüseyin Atlansoy’a katılıyorum ve diyorum ki: “Klişeleri yakın! Isınırsınız..”

YAZIYA YORUM KAT

3 Yorum