1. YAZARLAR

  2. Mehmet Altan

  3. Yatak odasında zina
Mehmet Altan

Mehmet Altan

Yazarın Tüm Yazıları >

Yatak odasında zina

30 Aralık 2009 Çarşamba 06:34A+A-

Sokaktan geçen birini durdurup sorsan “Devlet nedir?” Muhtemel cevabı şöyle olacaktır: “Askerdir.”

Peki ya hükümet? Ona da “Siyasetçi” cevabını vermesi olasıdır.

Devlet ve hükümet tanımları bu olunca... Özel Harp’in bir suç iddiası nedeniyle yargı tarafından denetlenmesi de “hükümetin askeri köşeye kıstırması” şeklinde yorumlanır.

 “Asla askeriye denetlenemez” geleneğinin böylesi koyu bir gerçek halinde yaşandığı bir ülkede, belki de olaylara yukarıdaki çerçeveden bakanlar haklıdır.

Ne var ki Türkiye için doğru olabilecek bu yaklaşımın, gelişmiş bir hukuk devletinin vatandaşları için müstehcen derecede kara bir cehalet kabul edilmesi içten bile değildir...

***

Türkiye bırakın hukuk üretmeyi, evrensel düzeyde üretilmiş hukuku ne kadar uygulayabiliyor? Uygulansa, Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde en çok yargılanan ve mahkûm olan ülke olur mu?

***

Daha önce de yazdım, söyledim...

Ben, 25 yılı aşkındır üniversitede ders veririm... Ama Montesquieu’yu ve “kuvvetler ayrılığı”nı tarihsel bağlamda derli toplu anlatan herhangi bir öğrenciye de maalesef rastlamış değilim. Teorik temelleri Locke ve Montesquieu’ye dayanan... 18. yüzyılda devlet otoritesinin kötüye kullanılmasına karşı bir güvence olarak ön plana çıkan “kuvvetler ayrılığı prensibi”; klasik anlamıyla yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden ayrılması olarak tanımlanmakta...

***

“Kuvvetler ayrılığı”... Burjuvazinin elinin ayağının tutmaya başladığı... “Mutlak Monarşi”lere baş kaldırdığı... Bireyi devlete karşı korumanın kaçınılmaz bir mecburiyete dönüştüğü bir süreçte ortaya çıktı...

***

Kuvvetler ayrılığı prensibiyle amaçlanan, her bir gücü, diğeri karşısında özerk kılmak, her gücü kendine özgü işlevlerle sınırlamak ve böylelikle güçlerin kötüye kullanılmaması için aralarındaki dengenin herhangi biri lehine bozulmasını engellemek...

1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirgesi’nin 16. maddesinde, “hakların güven altına alınmadığı, kuvvetler ayrılığının yapılmadığı bir toplumda anayasa yoktur” ifadesiyle Montesquieu’nun öğretisi uygulamaya geçmiş oldu.

Böylelikle hukuk devleti, tutarlı bir insan hakları politikasının gerçekleştirilmesi ve demokrasinin işletilmesi yolunda güç kazanıldı...

***

Ama 2009 yılının sonunda bile, söz konusu Türkiye olunca, Montesquieu’nun kemikleri hiç şüphesiz sızlamaya devam etmekte...

 Çünkü buralarda...

“Modern devletin” temel prensibi olan “kuvvetler ayrılığı”nın kendisinden ziyade...

Askerin denetlenmemesinden tutun da lider sultasına kadar, yasama, yürütme ve yargı anlayışının hakikisi yerine, hep söylediğim gibi şimdiki moda deyimle ancak “çakması” uygulanmakta...

***

Son günlerde Özel Harp’teki arama nedeniyle o kadar çok saçma sapan laf dinliyorum ki...

Bunlar tercüme edilip, Avrupa basınında yayınlansa, eminim ki mizah yarışmalarında açık ara şampiyon olurlar. Yargı denetimini devleti yıpratmak olarak kabul eden mi ararsınız...

 Bu aramanın askerin “müsamahası” sayesinde yapıldığı incileri mi istersiniz...

 Buralarını devletin “yatak odası” olarak algılayan mı ararsınız...

 Hepsi mevcut...

***

“Çakma Montesquieu”cülerden değilseniz...

 Olup, biten çok basit:

 Devletin bir kurumuna ait ciddi bir iddia var.

 Yargı da bu iddiayı araştırarak, denetim görevini yapmakta...

 ***

 Yanlış olan... Askeriyenin hiç bir şekilde denetlenmemesi, parlamento ve yargı denetimi dışında faaliyet göstermesi...

 Üstelik halkın vergilerinden oluşan harcamaların hala denetlenemediğini de hatırlatmakta yarar var...

***

 Bütün tarihsel literatürü bir yana koyup...

 Özel Harp’i...

 Devletin yatak odası kabul etseniz bile...

 O yatak odası, “halk egemenliğinin” İttihat ve Terakki ruhu ile çok fazla aldatıldığı, ara sıra da cinayet işlenen karanlık ve kanlı bir garsoniyer haline gelmiş ise... Malın sahibi neden o yatak odasını basıp, olup biteni aydınlatmasın ki?

STAR

YAZIYA YORUM KAT