1. YAZARLAR

  2. MURAT AYDOĞDU

  3. Yargı Sistemi
MURAT AYDOĞDU

MURAT AYDOĞDU

Yazarın Tüm Yazıları >

Yargı Sistemi

09 Ocak 2011 Pazar 16:33A+A-

Yargıçlar Cumhuriyeti Dayatması:

Adalet Sistemi ve Yargı yaşadığımız coğrafyanın temel problemlerinden birisidir.

Yargılamak kolaydır, problem yargılamanın adalet ve hukuk temelinde olup olmadığıdır. Herkesin bir yönü vardır. Temelleri bizim ilke ve değerlerimiz üzerine bina edilmemiş sistemin bize dayatılması bir yana, kendi içerisinde bile uyumsuz olması gitgide göze batıyor.

Yargının siyasallaştığından söz ediliyor. Bu yaklaşım temel bir yanılgı içerir, zira sosyal yaşamda siyasi olmayan hiçbir şey yoktur. Bazı alanlar için siyaset dışıdır demek, bu alanın Monark (gücü elinde tutan odaklar) otoritesine teslim edilmesi ya da bu alanın Monark’a müdahale etmesini engellemek için uydurulmuş yalandır. Ancak yargının belli bir ideolojini tekeline girip, baskı aracına dönüştüğünden söz edebiliriz. Dayatma dediğimiz nokta burasıdır.

“Firavun ve çevresindekilerin baskı ve fitnesinden korkmalarından dolayı kavminden Musa’ya çok küçük bir grubun dışında inanan olmadı. Çünkü Firavun o yerde güçlü ve musrif’ti.” (10 Yunus 83)

Antik Yunan medeniyetinde profesyonel demagoglar (laf ebeleri) vardır. Demagoglar değerler, ilkeler ve hukuk kaidelerini üzerinde lafları evirip çevirerek altüst ederler bu sayede suçluyu suçsuz, suçsuzu suçlu haline düşürürler. Böylece parası ve mevkii olanlar bu demagogları tutarak yaptıkları rezaletlere kılıf bulurlar. Bu yaklaşım toplumda hukuki eşitsizliğe ve belirsizliğe neden olur. Muhtemelen, Eflatun’un İdealizmi’nin temel amacı bu problemli uygulamaların önüne geçmektir. İdealist felsefe bu paçavraya dönmüş değerlere, ilkelere kutsallık kazandırır ve “İdeler Âlemi” olarak insanoğlunun müdahale alanı dışına çıkarır. Genelde Dünya hukuk alanı, özelde Türkiye bu dönemle neredeyse birebir örtüşmektedir. Barolar, yargı kurumları ve onların medyadaki meşrulaştırma kalemleri profesyonel demagoglar gibi davranıyorlar. Bunlar da kendi içindeki uyumsuzluktur.

“Ey iman edenler! Adalet ile hükmeden hâkimler ve Allah için şahitler olun. Şahitliğiniz kendi aleyhinize veya çocuklarınızın ve yakınlarınızın aleyhine olsa bile, zengin olsun fakir olsun doğru şahitlik edin. Allah her ikisine de sizden daha yakındır. Adaletten sapmamak için heveslerinize uymayın. Eğer dilinizi eğip bükerseniz ve yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (4 Nisa 135)

Siyaset ve siyasetin üzerine bina edildiği değerler boşluk kabul etmez. Yargı siyasal değildir dersiniz, Baro gibi yarı özerk(!) kurumlar ve Yargıtay gibi resmi kurumlar siyasal bir hizbin kaleleri ya da bir çeşit çatışma alanı haline gelir. Diğer yandan bizim gibi ideolojik takıntılı devletlerde bu problem zirve yapar. Kendini devletin sahibi gören kesimler, devlete karşı suç olarak gördükleri kişileri olabildiğince mağdur ederler. Bu mağduriyetin ideolojik kaleleri olan adalet(!) kurumlarındaki uygulamalarını son zamanlarda sıkça görüyoruz. Taraftarlarının zanlı olduğu duruşmaları kısa sürede beraat ile sonuçlandırırlar. Aynı kurumlar karşıtları beraat edecekse senelerce bekletilmesi, mahkûm olacaksa kısa sürede onaylamaları örnekleri konuşuluyor, yani kısacası kral çıplak. Besleme aydınların ve yine besleme medya kuruluşlarının ekranlardan, sayfalardan halka yönelik demagoji yapmaları da insaf sahiplerinin midelerini bulandırıyor. Bu konuda ki sicil için https://www.haksozhaber.net/news_detail.php?id=18840 linkinde kısa bir derleme bulabiliriz.

Kadılık yapıp yargılayın bakalım, sizin kadılığınız ancak bu dünya hayatındadır.

“İmana gelen büyücüler Firavun’a karşı; Seni, bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana üstün tutmayacağız. Ne hüküm verirsen ver, sen ancak bu dünya hayatında hüküm verebilirsin, dediler.” (20 Taha 72)

Yargının Baskısına Karşı Avukatlık:

Haklarımızı kim savunacak? “Avukatlar var efendim” deniyor. Oldum olası şu avukatlık müessesesini hiç sevemedim. Bireylerin ve kurumların hakların korunması için oluşturulmuş avukatlık mesleği nasıl bir meslektir? Parası olanlar düzinelerce avukat tutup suçlarını aklarlar.

“Aranızda birbirinizin mallarını haksız sebeplerle yemeyin ve bildiğiniz halde insanların mallarından bir kısmını günahı gerektirecek şekilde yemek için onu hakimlere aktarmayın.” (2 Bakara 188)

Diğer yandan mustazaf kesimlerin ise, basit mevzuat hataları ile (büyük oranda kasıtlı hatalar) mağdur edilirler. Tıpkı imam ya da siyasetçi gibi sıfat olarak algıladığım avukatlığı bir meslek olarak göremiyorum. Avukatlığa yüklenen işlev savcılar tarafından yürütülebilir. Ancak otoritenin adaleti sağlamak görevine bağlı olmalı ve ücretle tutulan bir meslek olmamalıdır. Otoritenin adaleti sağlamak gibi bir kaygısı olup olmadığı ayrı bir tartışma.

“Firavun kavminden ileri gelen kesim: Musa’yı ve kavmini yeryüzünde bozgunculuk etsinler seni ve senin ilahlarını terk etsinler diye mi bırakacaksın? Dediler. Firavun: Onların erkek çocuklarını öldürürüz. Kadınlarını da sağ bırakırız. Biz, onlara hâkim bir konumdayız, dedi.” (7 Araf 127)

Buna rağmen hukukçu arkadaşlarımızın yardımına ihtiyaç duyuyoruz ki bu da bir savunma mekanizmasıdır. İlkesel olarak avukatlık kişi hakkını savunmak olarak erdemli bir sıfattır. Ama günümüz seküler materyalist anlayıştaki uygulaması ve kurumsal yapısı problemlidir. Emperyal Roma’nın avukatı Caton, avukatlık için “Konuşmasını, inandırmasını bilen namuslu adam” tanımını yapar. Tabii ki Roma’nın namusu diğer halkları yakıp yok etmek ve Roma’yı beslemektir. Aynı Caton “Kartaca yakılmalıdır” fetvasını verir.

Bir avukat arkadaşım, mahkemelerdeki avukatlık uygulamalarının, öyle Amerikan filmlerindeki gibi şov içerikli olmadığını, birçok mahkemede sadece mevzuata dayalı prosedürlerin takip edildiğini söyledi. İlk tepkim “O zaman avukata ne gerek var, savcı ve hâkimler gerekli prosedürlere bakarak karar veremezler mi?” oldu. Kısa sohbette aslında işin yukarıda değinilen yasal boşlukların araştırılması olduğunu söyledi, yani bir çeşit hileyi şeriye. Yasal boşluklar! Bu zaten beşeri bir sistemin kaderi değil mi? Onlar helvadan putlarını yiyedursunlar, bizde baltayı putların boynuna asmaya çalışalım.

Yargının Dayanağı Hangi Hukuk?:

Hukuk beşeri ilişkileri düzenler ve Devlet gücü ile uygulanan kurallardır. Devlet yani gücü elinde tutan sistem hangi değerlere dayanıyor? Seküler Roma hukukunun dayatıldığı ülkemizde Kamu Hukuku (Uis pulicum) cebri uygulayıcısı olan güç/devlet totaliterdir. Eflatun’a göre bir erdem olan hukuk, Aristo’ya göre eşitlik ilkesine göre oluşmalıdır.  Günümüzde; Ekonomik, sosyal ve kültürel değerlerin dağılımındaki dengesizliklerin giderilmesini, toplumdaki zayıf ve güçsüzlere devletçe yardım edilmesini içeren Sosyal Adalet prensibi Aristo’nun eşitlik ilkesinin bir ürünüdür. Marksist literatürde cebri üygulama geçici bir proloter/işçi sınıfı devletinin uygulaması olup, gerçek komünal toplum oluştuğunda cebr’e/zorlamaya gerek kalmayacaktır. Kısacası günümüz adalet ve hukuk alanı bir kavga meydanıdır, adı üstüne olması gereken adalet ve hukuktan yoksundur. Kavgada yumruk sayılmaz prensibi ile birbirine giren güç odaklarının arasında kalan mazlumlardır. Bu durum karşısında açık ve net olmak gerek, karnından konuşmanın anlamı yoktur.

Adalet gramerde fidye, bedel, karşılık ve eşitlik anlamlarında kullanılır. Haydi, kanun önünde eşitlik bir yalan, sistemin istediği bedel nedir? Birileri bedeli öder, ya kadılık taslayanların bedeli ne olacak?

“Dinlerini oyalanma ve eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak. Sen, kendi yaptıkları ile Allah’tan başka bir dost ve şefaatçinin bulunmadığı ahirette tehlikeye düşmemeleri için öğüt ver. Zira onlar, sahip oldukları her şeyi bedel olarak verseler bile, kabul edilmez.”6 Enam 70

 

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum