1. YAZARLAR

  2. SİNAN ÖN

  3. Toplumsal Değişim ve Islah Sürecinde Tedriciliğin Önemi
SİNAN ÖN

SİNAN ÖN

Yazarın Tüm Yazıları >

Toplumsal Değişim ve Islah Sürecinde Tedriciliğin Önemi

09 Aralık 2015 Çarşamba 14:44A+A-

Toplumsal değişme kuramları aydınlama felsefesi tarafından genel olarak “ilerlemeci tarih anlayışı”  ile açıklanmaya çalışılmış bu doğrultuda gelişim aşamaları belirlenmiş, son aşamaya ulaşmak için bir önceki dönemi yaşamak kaçınılmaz bir olgu olarak algılanmıştır.

 

İslamın tarih anlayışı ise; ilerlemeci değil döngüseldir. Nimete sahip çıkmaya endeksli değişimlerin yaşandığı bu tarih anlayışında izzetli dönemler olabildiği gibi nimetin yitirildiği  zillet dönemleri de yaşanabilmekte.

 

Bu noktadan hareketle; içinde bulunduğumuz toplum vahiyden soyutlanmış, sahih geleneği ile irtibatı koparılmış, yüzyıllardır kullandığı kavramlara yabancılaş(tırıl)mış, bireyler arasında iletişim ve etkileşim minimize edilmiş bir toplum. Bugün konuşulanların anlaşıl(a)madığı dolayısı ile kargaşanın ve karmaşanın yaşandığı bir toplumda yaşıyoruz.

 

Osmanlı’dan ulus devlete geçiş sürecinde yeni bir “aydın” sınıfı oluşturulmuş, getirilen yeni düzenlemelerle toplum ve oluşturulan bu aydın sınıf arasındaki uçurum derinleştirilmiştir. Bu durum günümüz “cahiliye” toplumunu anlayabilmenin göstergelerinden sadece bir tanesi...

 

Cahiliye kavramı Kur’an’da dört farklı şekilde karşımıza çıkmakta. Bunlar Allah hakkında zanda bulunma,  Allah adına hüküm koyma,  asabiyet  ve cahiliye ziyneti  yani tüketim kültürü olarak sınıflandırılabilir.

 

Allah hakkında zanda bulunanlar; Allah’ın yokluğu ile O’nun herhangi bir insanda tecessüs etmesi arasında tavırlar takınmakta. Allah adına hüküm koyanlar; seküler dünyanın akla yüklediği haddinden fazla değerle ürettikleri sistemleri Allah’a rağmen uygulayanlarla, “Allah’ın murat ettiğini en iyi ben anlarım, benim anlayışım en isabetli anlayıştır” diyerek kendi içtihatlarını mutlaklaştıranlar arasında seyretmekte. Asabiyet; ırkçılıktan, ilmi asabiyeye kadar çeşitlilik arzetmekte. Cahiliye ziyneti ise; kapitalist tüketim kültürü olarak Mekke cahileyesinde olduğu gibi bugünde toplumu kuşatmış durumda.

 

Cahiliye kavramı yüzyıllardan sonra Seyyid Kutup tarafından gündeme getirilen bir kavram. Ancak o yaptığı bu toplum değerlendirmesi sonucunda bu toplumu ötekileştirmemiş, ıslah edilmesi gerektiğini vurgulamış, reçeteyi yazarak tedavi yöntemini de sunmuştur. Onun çözüm önerisi Kur’an Nesli projesidir.

 

Toplumun ıslah edilmesi gerektiği tespitini yaptıktan sonra bunun nasıl yapılacağı konusunda Kur’an-ın inzal süreci ve resulün sireti bize ipuçları vermekte. 23 yıllık bir dönemde tedrici olarak indirilen kitap en nihayetinde medine toplumu gerçeğine iman edenleri ulaştırıyor.

 

Tedric kavramı herhangi bir işi, oluşu, düşünceyi veya olguyu aşama aşama, merhale merhale  hedefe ulaştırmak adına basamakları teker teker, katları birer birer çıkmayı ifade eden bir yöntemin adı. Kavramın içerisinde aceleciliğe, aniliğe ve tepeden inmeciliğe değil sabır, sebat ve sürekli tekrarlanan bir sürece şahit olmaktayız.

 

Genel olarak tüm peygamberlerin özel olarak Hz.Muhammed (as)’ın tedriciliği bizlere içinde bulunduğumuz toplumu değiştirme, dönüştürme konusunda ışık tutmakta. Toplumsal realiteyi gözeten, yaşanan hadiselere yönelik çözümler getiren, inzal olduğu anda pratiğe yansıtılan vahyin bugün de dayatan sorunlar karşısında hayata aktarılması gerekiyor.

 

Terk edilen kitap tekrar hayat rehberi kılınmalı ve bu süreç nimeti tekrar elde etmeyle sonuçlanmalıdır. Süreç içerisinde karşılaşılan sorunlardan birisi “Kur’an-ın anlaşıl(ma)ması” durumudur. Kitaba gerekli değeri vermeyenler için Kur’an-ın tamamı müteşabih olabilirken ilimde derinleşenler için çok azı müstesna Kur’an muhkem hale gelebilmekte. Her müslümanın ilimde derinleşmesini beklenmek doğru olmamakla beraber her müslümandan orta yolu tutması istenebilir.

 

Kitaba varis kılınanlar olarak bugün toplum üçe ayrılmakta bunlar; nefsine zulmedenler, orta yolu tutanlar ve önde gidenler. Cahiliye kavramına geri dönersek nefsine zulmedenlerin nasıl bir çoğunluğa sahip olduğunu görebiliriz.

 

İçinden çıkılamayan bir konu da çoğunluğun her daim öcü gibi algılanması azınlıkta  kalmanın ise övünülecek bir şeymiş gibi değerlendirilip bununla yetinilmesi. Hz. Nuh kıssası veya hz.İbrahim’in tek başına ümmet olma bilinci bu tarzda okunmuş bu peygamberlerin asli görevi olan insanları davet ve ıslah mücadeleleri arka plana itilmiştir. Ne azınlıkta olmak ne de mustazaf olmak övünülecek bir durum değildir. Böyle bir durumla övünebilmek için Hz. Nuh gibi her türlü tebliğ metodunu uygulamalı, tevhid bilinci tüm topluma yayılmaya çalışılmalı, sonuçta gerekirse tek başına ümmet olunmalıdır.

 

Mücadele etmeden salt “toplumdan farkını ortaya koymak” adına edinilen ilim kibir dışında bir işe yaramaz. Suya sabuna dokunmayan söylemden öteye geçmeyen ilim faydasız bir ilimdir. “Ne de olsa ben mükafata hak kazandım, benim gibi düşünmeyenlerin vay haline” diyerek zanda bulunmak, iyiliği emretmek kötülükten nehyetmek sorumluluğunu arkaya atmak ve toplumda çok önemli bir kesimle irtibatı koparmak anlamına gelmekte.

 

Buradan hareketle bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah o toplumu değiştirmez sünnetullahı sanki cahiliye toplumunun üzerine farzmış gibi algılanmış, o toplumu dönüştürme, ıslah etme çabalarını üstlenmesi gereken öncü şahsiyetler olma bilincinin yitirilmesine sebep olmuştur.

 

Kendilerini “tevhid ehli” olarak nitelendirip toplumdaki diğer insanları yaptıkları tercih(ler) nedeni ile “müşrik” ilan edenler bunu yaparken “ibadet” yaptıklarını düşünmekteler. Kendilerini islama nispet edenlerle bu şekilde irtibatın koparılması nasıl bir ıslah çabasıdır anlam vermekte zorlanıyor insan!

 

Bedevilerin teslim olması gibi islama teslim olanların iman edebilmeleri için tedriciliğin önemini hatırlamak lazım. İslamın yaşanılan toplumu anlama noktasında gerçekçi,  bu toplumdan ideal bir ümmet oluşturma konusunda gayeci bir din olduğu unutulmamalıdır. Bugünün teslim olanlarına nasıl iman edeceklerini anlatacak bir peygamber olmadığına göre bu iş önde gidenlerin üzerine sorumluluktur.

 

Gerçekliği görmek ve hedefe ulaşmak için Hz.Muhammed (as)’ın örnekliğine ihtiyacımız var. Kabe’de putlar varken tebliğde bulunan, gücü eline geçirince yıkan. İçki içilen, kumar oynanan, her türlü ifsadın yaşandığı panayırları özgürce davet için araç olarak kullanan. Eman, ilaf, hılfu’l-fudul gibi kurumlara fiili olarak katılan. Gerektiği zaman vahyin işaret ettiği adil krala sahabesini emanet eden peygamberin örnekliğini görmek gerekiyor. “Nebevi metod” adı altında peygambere itaat ettiğini iddia edenlerin  peygamberi referans alarak uyguladıkları” yöntemlerini gözden geçirmeleri gerekiyor.

 

Bugün müslümanlar kazanılan mevzilerin üzerine yenilerini koyma sorumluluğuna muhataplar. Nasıl ki peygamberler öncelikli olarak bozuk inanç sistemlerinden ıslah edilmesi gerekenleri ıslah etmiş, kaldırılması gerekenleri kaldırmış ve toplumu tedricen kemale ulaştırmışsa, bizim de bu işi bir yerlerin insafına havale etmememiz gerek. İdeal ümmet yapısına ulaşmak için kazanılan mevzileri korumak ve yenilerini kazanmak adına mücadele etmek elzem.

 

Bağımsız ve özgür düşünceyi tevhid ve adalet çizgisi doğrultusunda ortaya koyabilmek, peygamberlerin yaptığı gibi kimliğini gizlemeden, yağcılık yapmadan, mesajı açık ve net bir şekilde ulaştırmakla olur. Kazanılacak mevziler için “ne olsa gider” tarzında makyavelist yöntemler bizi ilkesiz, temelsiz ve köksüz bir duruma düşürür.

 

Kendi cahiliyesini yenmeden toplumu hatta dünyayı aydınlığa çıkaracağını düşünenler hayal görmekteler. Bugün müslümanların üzerine bomba yağdırılmasının meşru gerekçesini sağlayanlar ister bilinçli ister bilinçsiz olsun ümmete ciddi anlamda mevzi kaybettirmekteler. Onurlu mücadelelere leke sürmekteler. Yaptıkları Allah adına hüküm vermekten başka bir şey değil ve ne kadar da kötü hüküm veriyorlar.

 

Sonuç itibari ile müslümanlar arasında safların sıklaştırılması gerekirken ihtilafların kaşınması, esas konular dururken detaylara dalınması, toplumun kitabileştirilmesi için çalışılması gerekirken toplumla irtibatın koparılması gelecek tasavvurlarımız için engel teşkil etmekte.

 

Bunun yanında kaynağa ve bilgiye ulaşma konusundaki kolaylık, gençlerin bilgiye yönelik arzusu, istenilen yerde istenilen mesajın verilebiliyor olması, yaşanılan olumlu olumsuz tecrübelerden edinilen birikim, ümmet coğrafyasında yaşanan diriliş ve mücadeleler gelecek tasavvurlarımız için umutlarımızı arttırmakta.

 

Rabbimizden müslümanlar arasındaki ünsiyet ve samimiyeti arttırmasını, ıslah çabalarımızda bireyden topluma yönelik süreçte başarılı olabilmeyi, aşama aşama kazanılan mevzilerin sonucunda zafere ulaşabilmeyi diliyorum. Hikmetsiz ve basiretsiz ilimden, acelecilik ve dışlayıcılıktan, modern ve geleneksel cahiliyenin kirlerinden ise Rabbimize sığınıyorum...

 

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum