1. YAZARLAR

  2. Taha Kıvanç

  3. Tezviratçılar sussun
Taha Kıvanç

Taha Kıvanç

Yazarın Tüm Yazıları >

Tezviratçılar sussun

13 Haziran 2009 Cumartesi 04:15A+A-

Daha ağzını açar açmaz susturdum dostumu, “Tehlikeli sularda dolaşıyorsun” uyarısıyla; ülkemizin en büyük medya grubunun amiral gemisi kaptan köşkünde oturan kişinin dün çıkan 'Artık Kuran'ı anlıyorum' yazısını 'ti'ye almaya kalkışıyordu çünkü...

Ortada 'ti'ye alınacak bir durum yok, tam tersine teşvik etmemiz gereken bir süreç söz konusu...

Amiral gemisinin kaptanı son yıllarda din konusuna yakın ilgi duymuş, ama Kur'an-ı Kerim'le bir sorun yaşamış: Ne zaman okumaya başlasa ikinci sureye geçemiyormuş... “Çünkü hiçbir şey anlamıyordum” diyor. Okuduğu çeviriler bir türlü beklediği tadı veremiyormuş... “Son dört yılda bu sıkıntımı attım” diyor.

Sıkıntısını atışını son yıllarda eline geçen yeni meallere borçlu olduğunu anlıyoruz.

Dostum gibiler Hürriyet yazarının Kur'an üzerinden dinle ilgisini belli ettiği yazısını başka türlü yorumlama eğilimindeler. Olabilir. Zeki bir insan olduğu için başkalarına belli etmeden farklı bir sonuç almak üzere de kaleme aldığı yazıları çok oldu. Ancak birdenbire bir ilgi yoğunlaşması değil onun yaşadığı; bayağı bir zamandır kafasını en fazla meşgul eden konuların başında 'din' ve 'kendi din anlayışı' geliyor.

Geçen yılın Şubat ayında (23 Şubat 2008) yazdığı yazının şu bölümü meselâ: “Ben bir lâikim. İsterseniz bana katı lâik de diyebilirsiniz. Beni rahatsız etmez; çünkü lâikliğin katısı, yumuşağı olmaz. / Yine de göğsümü gere gere ifade ediyorum. / Dindar insanlardan nefret etmiyorum, tam aksine birlikte yaşamaktan mutluyum. / Çünkü onlardan nefret etmeye kalksam önce annemden, rahmetli babamdan, babaannemden, yakın akrabalarımdan, eşimden, kızımdan nefret etmem gerekir.”

Yazısında İslâm'ı Allah ile lâik insanlar arasında 'bir inanç sistemi'dir diye tanımlaması Haşmet Babaoğlu'nu rahatsız etmiş, verdiği cevap günlerce konuşulmuştu. “Ne İslâm ne de herhangi bir din böyle bir şeydir” diyordu Babaoğlu ve ekliyordu: “Din böyle 'kişiye özel' ve deyim yerindeyse 'toplumsuz' bir şey değildir, din böyle yaşanmaz! (..) İnançla dini karıştıran kişi sosyolog olamaz.”

Görüşlerinin itiraza uğraması benim “Zihni epeydir 'din' ile meşguldü” tezimi zedelemiyor elbette...

Dört ay sonra (5 Haziran 2008), arada geçen sürede zihnini meşgul eden konuya biraz daha açıklık getirmişti Hürriyet yazarı. “Tanrı mı kötüdür?” sorusuna cevap arıyordu: “Tanrı mı kötüdür?.. / Yoksa insanlar, özellikle de siyasetçiler mi 'Tanrı' fikrini kötü hale getirmiştir? / Lekelemiştir? / Artık bu soruyu daha cesaretle sorma zamanı geldi.

Vardığı sonucu da merak etmişsinizdir: “Benim fikrim şu: / Ne Allah, ne Tanrı kötüdür. / Onu insanlar kötü hale getirmiştir. / Dolayısıyla Allah'ı ve Tanrı'yı, kötü insanların elinden kurtarıp inancın temiz dünyasına iade etmeliyiz. / İnananların da inanmayanların da, Müslümanların da Hıristiyan ve Yahudilerin de yapması gereken budur.”

Daha yakınlarda, geçen yılın Kasım ayında (16 Kasım 2008) da içe dönük sorgusunun sonucunu okurlarıyla paylaşırken şunları yazmıştı: “Hayatımın hiçbir döneminde 'ateist' olmadım. / 'Yaradan' kavramı benim için hep çok önemli bir duygunun simgesi oldu. / Hep 'Allah'a inandım. / Özellikle üniversite yıllarımda, belli bir çevrede 'ateist' olmak moda gibiydi. / Bense bir yandan Marx'a inanırken, bir yandan da Allah'a inanıyordum. / En kuvvetli ateistler bile, ölüm yaklaştıkça 'Yaradan' fikrine yanaşırlar.”

Demek ki, bir yandan kendini sorgular ve inancını diplerden kazıyıp ortaya çıkarmaya çalışırken, bir yandan da yeni yapılmış meallerden haldır haldır Kur'an-ı Kerim okuyormuş Kaptan...

Birinci sureyi geçmiş, altıncı sureye (En'am) kadar gelmiş... Sırasıyla okumuyor olsa da fark etmez, sonuçta En'am Suresinin 112. âyetini keşfetmiş ya, benim için önemli olan burası...

Ayeti bir de Muhammed Esed çevirisinden okuyalım: “Ve işte böylece, hem insanlar hem de görünmez varlıklar (cinler, TK) içinden zihin çelmeyi amaçlayan yaldızlı/parlak yarı-hakikatleri birbirlerine fısıldayan şeytani güçleri her peygambere düşman kıldık. Ama Rabbin dilemedikçe onlar bunu yapamazlardı; o halde onlardan ve onların mesnedsiz hayallerinden uzak durun.”

Kaptan'ın alıntısında diğer meallerde bulunmayan bir kısım var da ondan kendi danıştığım meali tercih ettim.

Bu ve başka âyetlerde hep şeytani güçlerin aldatmalarına karşı uyarılıyoruz. Günaha dâvet eden, hoşlanmadıklarına onları küçültecek lâkaplar takan, yalan, dolan ve iftiralarla gününü gün eden, kişilik haklarına önem vermeyen, fitne ve fesadın yayılması için başka uğursuz kişilerle çeteler oluşturan şeytani güçler sürekli yeriliyor...

Tezviratçılar sussun, kaptan zor bir yola girdi.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT