1. YAZARLAR

  2. Etyen Mahçupyan

  3. Temsil ve sorumluluk
Etyen Mahçupyan

Etyen Mahçupyan

Yazarın Tüm Yazıları >

Temsil ve sorumluluk

21 Ağustos 2011 Pazar 05:35A+A-

Kürt meselesinde asıl ve öncelikli sorumluluğun 'Türklerde' olduğu açık. Sonuçta bu ülkede Cumhuriyet eşit vatandaşlık zemini üzerinde kurulmadığı için, yönetimsel meşruiyet kimliğe dayandı ve Türk kimliği bütün diğer kimlikleri devlet desteğiyle ezip geçti.

'Kürtler' salt bu kimliğe sahip oldukları için hiçbir zaman tam vatandaş olamadılar, ya da en azından bu tedirginliği sürekli yaşamak durumunda kaldılar. Öte yandan Kürtlerin içinden 1925'ten bu yana çıkan itiraz ve isyan hareketleri ise, devletin Kürt kimliğini düşmanlaştırması ve Türk kimliğini daha da yüceltmesi ile sonuçlandı. Dolayısıyla eğer Kürt meselesinin barışçı bir çözümü olacaksa, bu süreçte asıl ve öncelikli sorumluluk genel olarak bugüne değin 'Türk' olmanın adı konmamış imtiyazlarından yararlananlara düşüyor.

Ancak iş bu sorumluluğu 'Türkler' adına kimin alacağına geldiğinde durum basitliğini yitiriyor. Doğal beklenti parlamentonun ve hükümetin üzerine aldığı siyasi yükümlülüğün gereğini yapması, çözüm yolunda gerekli adımları atmasıdır. Aslında bu hükümet de bu yönde ilerlemek istiyor ve samimi girişimlerde bulunuyor. Ne var ki ortada daha ideolojik ve yapısal bir mesele var: AKP hükümeti seçim sonuçlarına göre 'Türkleri' temsil etse de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti 'Türklere' değil 'Türklüğe' dayalı bir meşruiyet tanımına sahip. Demokrasi olmayıp, bir askeri vesayet rejiminde yaşamanın anlamı da bu... Çünkü rejim, ülke için iyi ve doğru olanın ancak 'Türklüğü' temsil eden kişi ve grupların uhdesinde olduğunu söylüyor. Öte yandan bu 'Türklük' laikleştirilmiş bir Müslümanlıktan ibaret ve laikleştirilememiş olanları tehdit olarak görüyor. Nitekim yönetme imtiyazı da kurumsal laikliğin taşıyıcısı olan asker ve yargının elinde tekelleşmiş durumda.

Bu koşullar altında yüzde elli oy almak bir yandan şu anki sivil/asker gerilimini üretmekle kalmıyor, Kürt meselesi gibi ideolojik tarafı güçlü olan sorunlarda bir temsil sıkıntısı yaratıyor. Kısaca söylemek gerekirse, AKP 'Türkleri' temsil etse de, 'Türklüğü' temsil etmiyor. Oysa Kürt meselesi henüz ancak bu iki temsilin buluşturulmasıyla çözülebilir. Hükümet bu yüzden yalpalıyor, tereddütlü ve tedirgin davranıyor. Söz konusu tablonun sorumlusu tabii ki Kürtler değil. Onlar kendi yaşadıklarından hareketle hükümetin sorun çözücü yönde irade kullanmasını istemekte haksız değiller. Ne var ki haklılık, gerçekliğin bizim istediğimiz yönde yürümesini garanti eden bir kaldıraç değil. Ne de olsa gerçeklik daima bir ilişkiyi ima eder ve her ilişkinin sorumluluk taşıyan iki kanadı vardır.

Kürt meselesinde bu sorumluluğun eşit olmadığı zaten belli... 'Türkler' 'Kürtlere' göre çok daha sorumlu... Ama çözüm somut aktörler üzerinden oluşabilir ve dolayısıyla o somut aktörlerin temsil yetenekleri de kaçınılmaz olarak dikkate alınması gereken bir husus. Kürt meselesinde bu noktada ilginç bir asimetri var: PKK'nın 'Kürtleri' temsil gücü kabaca AKP'nin hem Türkleri hem de Kürtleri temsil yeteneği kadar. Yani aslında PKK'nın Kürtleri temsil açısından bir zaafı mevcut, çünkü siyasi muhatabı da bizzat Kürt kesiminde aynı temsil gücüne sahip. Diğer taraftan PKK, AKP'nin sahip olmadığı başka bir 'üstünlüğü' kullanıyor: 'Kürtlüğü' temsil ediyor...

Bu 'üstünlük' PKK'yı bu süreçte mağduriyetin ima ettiğinden daha sorumlu kılıyor, çünkü 'Kürtlük' adına davranma imtiyazını istediği gibi kullanıyor. Ama ne yazık ki bu tehlikeli de bir sorumluluk... Bir yandan PKK'yı kolaycılığa sevk ederek, Kürtlük uğruna Kürtlerin görmezden gelinmesine, Kürtlerin Kürtlük adına feda edilebilmesi anlayışına yol açıyor. Ancak daha da önemlisi, Kürtlerin 'yarım temsili' nedeniyle vurgunun giderek 'Kürtlüğe' yapılması, yani milliyetçi ve tahakkümcü bir bakışın Kürt siyasetine yerleşmesidir. Bu bakış, antidemokratik bir siyaseti 'demokrat' kelimesinin ardına gizleyerek tedavüle sokmakla kalmıyor, doğrudan şiddet kullanımını rasyonalize ediyor.

Kürt siyasetçilerin şu gerçekle bir an önce yüzleşmelerinde yarar var: Kendilerini düzenli bir biçimde zehirleme istidadı gösteren bir siyaset stratejisinin içindeler. Bu yönde devam ederlerse, PKK'nın ve onun her türlü uzantısının bütün dünya nezdinde gayrimeşru hale düşmesi pek şaşırtıcı olmaz. Yapılması gereken, bugüne kadar verilmiş mücadelenin karşılığını, bugünün dilinin içinde yeniden üreterek alabilmekten geçiyor. Bu ise, muhatabından kaçmayan, konuşmayı ve siyaseti tercih eden, özgüvenli bir Kürt hareketini ima etmekte. Çünkü kendileri farkında olmasa da, PKK'nın şu anki şiddet eğiliminin siyasi anlamı özgüven eksikliği ve sorumluluğu taşıyamama halidir.

Kürtlerin artık kaçak güreşmeyi bırakması gerek. Çünkü temelde hemen her konuda haklılar ve toplum bu meseleye hakkaniyet çerçevesinde bakmaya hazır. Kendi eliyle bu potansiyeli mahveden bir harekete kimsenin acımayacağını idrak etmek lazım.

ZAMAN 

YAZIYA YORUM KAT