1. HABERLER

  2. KİTAP

  3. Tarihi Bir Yara: Cariyeler ve Sömürü
Tarihi Bir Yara: Cariyeler ve Sömürü

Tarihi Bir Yara: Cariyeler ve Sömürü

İçtihadi yorum bozuklukları, uydurma ve şazz rivayetlerle oluşturulan tarihi bir yarayı ele alan Ali Rıza Demircan’ın “Kur’an ve Sünnet Işığında Cariyeler ve Sömürülen Cinsellikleri” adlı kitabını Zehra Ç. Türkmen Haksözhaber için değerlendirdi.

16 Eylül 2009 Çarşamba 22:33A+A-

Vahyin inzal olduğu toplumda kölelik sistemi yürürlükteydi. Roma Hukukuna göre köle eşya olarak kabul edilir, mal gibi alınıp satılırdı. Hatta iki kişi arasında ihtilafa düşülürse köle ikiye bölünür ve bu şekilde taksim edilirdi. Mekke toplumunda kölelik ise; mülkiyet hukuku yanında, esirlik ölçülerine ve örfi hukuka göre de değerlendirilirdi.

Ancak Mekke'de inzal olan vahiy, tüm muhataplarını insan olarak gördü. Ve o toplumun yaygın bir örfü olan köle hukukunu tedrici bir şekilde düzenlemeye ve böylece İslam'a göre savaş esiri olarak kabul edilen köle ve cariyelik sistemini ıslah etmeye çalıştı.

Vahyin değiştirme-dönüştürme (ıslah) hedefine rağmen sahih din algısını yeterince kavrayamayan veya taşıyamayan yöneticiler ve kitleler bir çok konuda olduğu gibi Cariyeler konusunda da geleneksel din anlayışını vahyin önüne geçirmiş, çeşitli hadisler uydurmuş ve Kur'an'a aykırı fetvalar vermişti.

Bu bağlamda Beyan Yayınları tarafından Kasım 2008 tarihinde yayımlanan ve Ali Rıza Demircan tarafından kaleme alınan "Kur'an ve Sünnet Işığında Cariyeler ve Sömürülen Cinsellikleri" isimli 175 sayfalık kitabı önemli bir boşluğu dolduruyor.

Cariye ve cinsellik konularının üzerinde ciddiyetle durulması ve bu tür konular üzerinde titizce çalışılması gerektiğini söyleyen yazar, cariye ve cinsellik konusunun Kur'an ve Sünnet'e uygun bir biçimde anlaşılamadığı, anlaşılsa bile uygulamaya geçmediği için büyük ölçüde istismar edildiğini belirtmektedir.

Yazar, Kur'an ve Sünnet hükmü gibi sunulan geleneksel anlayışların, keyfi içtihad veya yorumların, tarihi süreç içerisinde sultanlık sisteminin bakış açısıyla ve örfi tercihlerle şekillendiği belirtmektedir. Ve Demircan, ne yazık ki bu yaklaşımların cariyelerin kalıcı bir şekilde köleleştirilmesine neden olduğunu söylemekte, hatta Kur'an ve Sünnet dışı bu yapının, İslam şeriatının gölgesinde, devletlerin kontrolü altında tutularak, cinsel sömürüyü de içeren kölelik düzeninin 1905'li yıllara kadar sürdürülmesine sebep olduğunu vurgulamaktadır.

Demircan, geçmiş eserlerde olduğu gibi dönemin kaynaklarında bile Cariyelerin Kur'an ve Sünnete aykırı bir şekilde genelde köleler, özelde satın alınabilen cinsel partnerler olarak topluma sunulduğunun vurgusunu yapmaktadır. Savaşlar son bulamayacağı için savaş esirleri olan cariyelerin de hep var olacağını belirten Demircan, Kur'an ve Sünnet yasaları kıyamete kadar varlığını koruyacağından bu konuların sağlıklı bir şekilde bilinip, irdelenmesi gerektiğinin de altını çizmektedir.

Yazar kitabın birinci bölümünde "Oluşturulan Kuran ve Sünnet Dışı Yapı" başlığı altında tarihten günümüze kadar köleleştirme sürecini irdeleyerek, İslam'ın köleliğe tedrici bir şekilde karşı çıktığını, köleliği iç bünyede geçici, fakat Kıyamet'e kadar kalıcı savaş esirleri konumuna dönüştürdüğünü belirtmekte.

Ali Rıza Demircan Kitabında;

  • Evli olan veya Müslüman kadınla evlenebilecek durumda olan kişilerin nikahlayabileceği dört kadın yanı sıra dilediği kadar cariye edinerek onlarla ilişkiye girebileceği,
  • Nikah yapmaksızın cariyelerle mülkiyet yoluyla cinsel ilişkiye girilebileceği,
  • Kişinin kendi cariyesiyle evlenemeyeceği,
  • Mükiyet yoluyla ilişkiye girilen cariyelerin istenildiği zaman satılabileceği,
  • Satın alınan cariyelerin önceki kocalarından boşanmış olacakları,
  • Evlendirilirken rızalarının alınmasına gerek olmadığı,
  • Malikleri tarafından bütün vücutlarına bakılabilecek olan cariyelerin yabancılara karşı örtünmesi gereken yerlerin göbekle dizler arası olduğu,
  • Kendileri mal oldukları için mal sahibi olamayacakları,
  • Onlara karşı işlenen suçların hür kadınlara karşı işlenen suçlar gibi cezalandırılamayacağı,
  • Onların hemen hemen her alanda vücup ve eda ehliyeti yönünden eksik oldukları gibi…

İslami kaynaklara, fıkıh kitaplarına ve uygulamaya hakim olan, fakat Kur'an ve Sünnet'e aykırı bulunan birçok başlığı incelemeye ve Kuran perspektifinden izahlar getirmeye çalışmış.

Yazar, zaman zaman okuyucuya yönelttiği "ganimet paylaşımı yoluyla bir kadın köle edilebilir mi?", "nikahsız ilişkiye girilebilinir mi?" veya "nikahsız ilişkiye girmek nasıl oluyor da efendinin hakkı, cariyenin görevi oluyor?" gibi sorularla okuyucuyu düşünmeye ve analiz etmeye sevketmektedir.

Demircan kitabında, tarihten günümüze kadar köleleştirme sürecinden bahsederek, eski Yunan'da, Roma'da, Hint dünyasında ve Arabistan Yarımadası'nda varlığını sürdüren kölelerin öldürülebilen, yakılabilen hatta vahşi hayvanlar tarafından parçalanabilen insanlar olduğunu belirtmektedir.

Yazar, İslam öncesinde hürriyetleri ellerinden alınarak satılmış olanlarla İslami dönemde tutsak edilmiş olan erkek ve kadınlar için Kur'an'da Mekki ve Medeni sûrelerde geçen "Esir", "Rakabe", "Ma Meleket Yemin", "Abd", "Eme" ve "Fetayat" gibi kelimelerin anlamları üzerinde durmakta ve bu kavramların birbiriyle olan bağlantılarını izah etmektedir.

Ayrıca bu kavramlardan Mekki sûurelerde yer alanların köleliği kapsadığını, ancak Medeni sûrelerde geçenlerin ise kıyamete kadar sürecek olan esirlik sistemini yapılandırdığını ifade etmektedir.

Cariyeyi 'meşru harp esirleri' olarak tanımlayan yazar buradan kalkarak köle ile esir arasında ki farkın önemine değinerek, köleliğin kaynağının haklı-haksız her türlü savaşlar olduğunu, İslami Esirlik Sistemi'nin kaynağının ise meşru savaşlar olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca yazar, kölelik düzeninin başlıca amacının iktisadi sömürüye dayandığını, İslami esirlik siteminin gayesinin ise savaşta can ve mal kaybını asgari duruma getirmek olduğunu; kölelik sisteminde erkek istediği zaman kadın köleyle birlikte olurken, İslami esirlik sisteminde esir kadınla ilişkiye girebilmenin tek yolunun evlilik olduğunu; kölelikte köle sahibinin onayı olmadan kölelikten kurtuluş yokken, İslami esirlik sisteminde fidye verilmesi sonucunda esaretten kurtuluşun söz konusu olabileceğini de belirtmektedir.

İslam Dini'nin bildirilmesiyle bütün insanların doğuştan Allah'ın hür kulları olduğunu, insanların bir asıldan yaratıldığını ve insanlar arasında Allah'a itaat ve O'na imandan başka üstünlük ölçüsünün olmadığını vurgulayan Demircan, kitabında ele aldığı 'Cariyeler, sömürülen cinsellikler ve gerçekler' başlığında, nikah yoluyla dahi olsa cariyelerin hür eşlerle, hür eşlerin de cariyelerle bir araya getirilemeyeceği ve birbirlerine kuma yapılamayacağı, cariyelerle birleşmenin tek yolunun evlilik olduğunu göstermektedir. Yazar, kişinin kendi cariyesi ile evlenmesi için velisinin izni ve mehir şartının olması, Müslüman cariyelerin de Müslüman hür kadınlar gibi örtünmekle yükümlü oldukları gibi konulara ayetlerle delil göstererek açıklamakta ve cariye ile "evlilik" için de şu altı şartın olması gerektiğini belirtmektedir:

  1. Hür Müslüman kadınla evlenmeye güç yetirememek,
  2. Genç Müslüman cariyeleri seçmek,
  3. Cariyelerle ehli'nin izniyle evlenmek,
  4. Cariyeler iffetli olması, zinadan ve metres ilişkisinden uzak olmaları,
  5. Cariyelere mehir vermek,
  6. Cariyelerle evliliği zinaya düşebileceği korkusuyla yapmak.

Yazara göre bir arada bulunması gereken bu altı şart, cariyeler edinmek için değil ancak onlarla evlenmek için konmuştur.

Ticari yatırım alanı haline getirilmemesi gereken cariyelerin devir işlemleri, cezai sorumlulukları ve birçok hak ve görevleri üzerin de duran yazar, Peygamberimiz (s)'ın hayatına baktığımız zaman onun esirleri pazara sürerek onları satışa sunmak gibi bir uygulamasının olmadığını, Bedir, Beni Müstakil, Evsat ve Havazin esirlerine karşı yapılan hürleştirme çabalarının da bunun bir kanıtı olduğunun altını çizmektedir.

Osmanlı Toplumu'nda köle alım satımına da kısaca değinen Demircan, Osmanlı Devleti'nde esir alım satımın ticari bir hale getirildiğini, hatta devletin köle satımından vergi aldığını, değişik bölgelerden kaçırılan kızların pazarlarda cariye olarak satıldığını söyleyerek, esir pazarlarında cariyelerin göğüsleri ve diğer organlarına bakılarak satın alındığını, konakların cariyelerle dolduğunu ve bu cariyelerin zaman zaman fuhuş organizasyonlarında kullanıldıklarının vehameti üzerinde durmaktadır.

İslam alimlerinin de bu tür çirkin uygulamalar karşısında sessiz kaldıklarını belirten yazar, söylemini destekler mahiyette Muhammed Abduh ve Reşit Rızan'ın Menar Tefsiri'nde Nisa Suresi 5-9. ayetlerinin yorumunda cariyelere karşı yapılan ahlaksızlığa değinen ve zamanın alimlerinin bu çirkin ve aşağılık durum karşısında sessiz kalarak görevlerini yapmadıkları eleştirisini sunan açıklamalarına da yer vermektedir.

Demircan kitabında özellikle günümüzde cariye denince akla hemen cinselliklerinden faydalanılacak esirlerin geliyor olması üzerinde sık sık duruyor, bu durumu sahih Kur'an ve Sünnet algısından uzak oluşumuza bağlayarak, Şeriat'ın gölgesi altında Şeriat adına müthiş bir sömürünün gerçekleştiğinin vurgusunu yapıyor.

Cariyelerle ilgili ele aldığı "Kur'an ve Sünnet Işığında Cariyeler ve Sömürülen Cinsellikleri" adlı eserinde yazar fazla tekrarlara yer veriyor ve Kudsi Hadis inancını taşıyor olsa da, kaleme alınan bu eserin önemli bir boşluğu doldurduğunun altını çizmek gerekiyor.

Zehra Çomaklı Türkmen / Haksözhaber

HABERE YORUM KAT