1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. "Suriye Direnişçileri Günümüzün Yetimleridir"
Suriye Direnişçileri Günümüzün Yetimleridir

"Suriye Direnişçileri Günümüzün Yetimleridir"

Özgür-Der Amasya'da İslam'da Siyaset Usulü konusunda panel programı düzenlendi.

08 Ekim 2012 Pazartesi 11:34A+A-

HAKSÖZ HABER

6 Ekim Cumartesi günü saat 19.30’da başlayan ve Amasya Belediyesi Düğün Salonunda gerçekleştirilen panelin konuşmacıları Gazeteci – Yazar Abdurrahman DİLİPAK ile Haksöz Dergisi Yazarlarından Hamza TÜRKMEN oldu.

Panelin sunuculuğunu Volkan SEZER yaparken, Özgür ERYİĞİT yönetti.

Panel Fatih AKGÜL tarafından Taha Suresinin 1’den 8’e kadar olan ayetlerinin Arapça ve mealinin okunmasıyla başladı.

Takiben Suriye intifadasını ve Özgür-Der’i tanıtan bir sinevizyon gösterimi sunuldu.

Müteakiben Alanur BENLİ tarafından, Ortadoğu intifadasını konu olan “İsyan Ateşi” İsimli Şiir okundu.

Panele başlamadan önce panel yöneticisi Özgür ERYİĞİT, İHH. İnsani Yardım Vakfının 2012 yılı Kurban kampanyası hakkında kısaca bilgi verdi.

İmkanı olanların, başta Suriye, Filistin ve Arakan olmak üzere, dünyanın dört bir yanındaki 100’ün üzerindeki memlekette ihtiyaç sahibi Müslümanlara dağıtılmak üzere vekaleten İHH organizasyonuyla kurban kestirebileceğini; bunun için İHH’ın 1605451 nolu posta çeki hesabı ile Ziraat Bank, Vakıfbank, Türkiye Finans, Albaraka Türk ve Kuveyt Türk şubelerindeki ilgili hesaplarına ismini yazdırmak suretiyle 350 TL yatırmasının yeterli olduğunu izah etti ve konu ile ilgili ayrıntılı bilginin http://www.ihh.org.tr/kurban/ internet adresinden alınabileceğini söyledi.

Panel yöneticisinin panelistleri kısaca tanıtmasıyla başlayan panelde ilk konuşmacı Hamza TÜRKMEN özetle şunları söyledi.

Maun Suresindeki itilip kakılan yetim ile doyurulmayan miskini, günümüz şartlarında daha geniş bağlamda yeniden yorumlarsak, Suriye direnişçileri günümüzün yetimleri; Arakan, Bengladeş ve dünyanın dört bir yanında günde 1 doların altında bir gelirle yaşayan dünyanın dörtte bir nüfusu ise miskinleridir.

Özellikle islam dünyasının bu yetimlik ve miskinlik durumu, batılı kapitalist sömürgeci güç ve devletlerin direkt yada dolaylı işgal ve sömürüleri neticesi olup; günümüzde Rusya ve Çinde yeni sömürgeci güçler olarak bu sömürü pastasına talip olmaktadırlar.

Mevcut kapitalist sömürü düzeni tıkanma durumuna gelmiş olup, adil yeni dünya sistemini ancak Siyasal İslam sağlayabilir. Kelimeyi tevhidin La – Hayır şiarı, her türlü şirke, zulme ve haksızlığa karşı çıkmayı tevhidin temeline yerleştirmiş olup, Kur’an insanları her türlü şirk ve zulümden kurtarmaya, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için indirilmiştir.

İslam ahlakının temeli, değil tüm insanlığa, tüm mahlukata adaletli davranmak temeline dayanmakta olup, böyle bir adalet ahlakı ancak Allah’ın Kur’anda açıklamış olduğu ilke, hikmet, emir ve yasaklar çerçevesinde, bütün benliğiyle sadece Allah’a kulluk – ibadet kaygısında olan muttaki Müslümanlarca gerçekleştirilebilir.

Çünkü şirk ve zulmün temelinde insanın ben merkezliliği – enaniyeti bulunmakta olup, ancak bütün benliğiyle la – hayır diyebilen gerçek muvahhidler bu enaniyetten ve oluşturduğu şirk ve zulümden uzak durabilir ve enaniyete değil, tevhid ve adalete dayalı siyasal bir sistem kurabilirler.

Bu nedenle islam, kişisel ve toplumsal tüm alanları ve hayatın tümü kapsayan bir ibadet ve siyasettir. Lakin islam dünyasında son ikiyüz yılda, kapitalist sömürgeci batı ile bunların güdümüne girmiş işbirlikçi rejim ve yöneticiler; ibadeti siyasetten ayırmaya, ibadeti kişi ila Allah arasına ve camiye sıkıştırmaya, siyaseti ise tamamen islamın dışına çıkarmaya uğraştılar. Nitekim memleketimizde de aynı olumsuz durum yaşanmış ve halen yaşanmaya devam etmekte, bir şekilde ibadet kişi ila Allah arasında ki bir vicdan ilişkisiyle sınırlı tutulmaya çalışılmaktadır.

Oysa laiklik ve sekülerizm denen bu siyaset tarzı, istense de mümkün olmayan bir durumdur. Nitekim namaz kişiyi fuhuştan ve her türlü kötülükten alıkoyarken, oruç her türlü haksızlığa ve çirkinliğe karşı kendini tutmayı öngörmektedir. Yani, hayatla ibadeti ve siyaseti istesek bile ayıramayız.

Bu nedenle siyasete ister insanların eğitimi ve yönlendirmesi, isterse Allah’ın hükümlerini hayata geçirme olarak bakalım, islam aynı zamanda siyasettir.

Çağdaş laik ve sekülerist siyasetin adı olan politika ise, yunanca kökenli polis – şehir kökünden gelmekte olup, halkın üstten şekillendirilmesini hedeflemektedir. Vahyi – Kur’ani siyasette öncelik devlet kurulması değildir. Peygamberimizin siyerinde görüleceği üzere, hakkı kabul edip bireysel ve topluluk olarak yaşamak suretiyle buna şahidlik eden topluluk oluşması ve bu topluluğun, kendi özgür iradesi ile buna talip olan halkı aşağıdan yukarı inşa etmesi süreci neticesinde, o toplumun kendi iradesiyle islam devletini oluşturması esastır.

Ancak böyle bir süreç neticesi oluşacak bir devlette tevhid ve adalet hakim olabilir, böyle oluşan bir devlet tevhid ve adaleti hakim kılabilir.

Bu sürecin ilk safhaları Müddessir Suresi 1’den 6’ya kadar olan ayetlerde açıklanmış, Muzzemmil Suresinde ise; şahid – yaşayan şehidler olmanın kişisel metod ve paremetleri özetlenmiştir.

İkinci konuşmacı Abdurrahman DİLİPAK ise özetle şunları söyledi.

Hepimiz tarihin yaşayan şahitleri –tanıkları olup, yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla ahirette hesaba çekileceğiz.

Biz siyasetle ilgilensekte, ilgilenmesekte, siyasiler bizimle ilgileniyor; atı terbiye edip kullanan bir seyis gibi bizi terbiye edip kullanıyorlar.

Bu nedenle siyaset iki ağzıda keskin bir bıçak gibidir. Yapsakta zarar verebiliyor, yapmasakta.

Bizler yaratılış gayemiz olan ibadet imtihanı gereği, değil insanlığın, tüm mahlukatın maslahatını gözetmekle sorumluyuz. Bu durum, bizler için siyaseti zorunlu kılıyor. Hepimiz için zorunlu olan bu siyaseti, içimizden ehil olan bir grubun yönetici bazında yapması da işin tabiatı gereğidir.

Zorunlu olan siyaseti, islam diyarında gerçek islamı yaşama ve yaşatma derdinde olanlarla ittihad (birlik), islam dışı diyarlarda bize yakın olan gayri Müslimlerle ilkeli birliktelik (ittifak), bunlar mümkün değilse uygun olanlarla menfaat birliği (itilaf) şeklinde yapmalıyız. Bunların hiç biriside mümkün değilse, o diyardan hicret etmek durumundayız.

Devletin can, nesil, mal, din ve akıl emniyetini sağlamak üzere 5 temel görevi olup, bunlardan fazla görevler haraç – vergi karşılığı yapılabilir.

Devlet işlerini karar verici olarak yürütenler Siyasi, bu kararları uygulayanlar ise Memur olarak yürütürler.

Siyasetin dışında kalmak ve red etmek bizi kurtarmaz. Bilakis, karar sürecinde yer olarak, ideallerimizi ve mücadele azmimizi kaybetmeden, reel şartların elverdiği seviyede halkın sulh – maslahatını sağlamaya çalışmalıyız. Reel durum buna elvermiyorsa, o takdirde muhalif olarak siyasete katılmalıyız.

Her durumda her türlü şirke ve haksızlığa la – hayır demeli, el emin birer Müslüman ve hakkın tebliğcisi olmalıyız.

Günümüzde yapılan siyaset tartışmaları eksiktir. Kişisi reel alanda, kimisi felsefi alanda, kimisi de akidevi alanda tartışıyor.

Siyaseti tevhidi temele dayandırmak, Kur’an ve nebevi sünnete göre biçimlendirmek, mevcut durum nedeniyle gerçekleştiremesek bile hep ideallere ulaşmaya çalışmak ve her gün daha iyiye doğru gitmek gerekir.

Bunu yapabilmek içinde öncelikle Kur’anı okuyup anlamak, mal ve can karşılığında cenneti kazanmak üzere Allah’la yapılan bir sözleşme – ahid olarak imzalayıp kabul etmek gerekir.

Panelin ikinci bölümünde konuşmacılara yazılı olarak yöneltilen sorular cevaplandırıldı.

Hamza TÜRKMEN’e ağırlıklı olarak Suriye intifadasının durumuyla ilgili sorular sorulduğundan, bu konuda ayrıntılı cevaplar verdi.

Saat 22.00 civarında sona eren panelin ardından, panelistler ve arzu eden dinleyicilerden bir kısmı ile Özgür-Der Amasya Temsilciğine geçildi. Burada panelistlere sorulan sözlü sorulara cevaplar verildi ve 24.00 civarında program sona erdi.

amasya_panel_hamza_turkmen_abdurrahman_dilipak-(2).jpg

amasya_panel_hamza_turkmen_abdurrahman_dilipak-(3).jpg

amasya_panel_hamza_turkmen_abdurrahman_dilipak-(4).jpg

amasya_panel_hamza_turkmen_abdurrahman_dilipak-(5).jpg

amasya_panel_hamza_turkmen_abdurrahman_dilipak-(6).jpg

HABERE YORUM KAT

4 Yorum