1. YAZARLAR

  2. Gülay Göktürk

  3. Soykırım ve tarih komisyonu
Gülay Göktürk

Gülay Göktürk

Yazarın Tüm Yazıları >

Soykırım ve tarih komisyonu

06 Eylül 2009 Pazar 00:29A+A-

Türkiye'nin Ermenistan'a önerdiği soykırım iddialarını araştırmak için bir tarihçiler komisyonu kurulması teklifinin, devletin geleneksel inkar politikasını tekrar edip durmak yerine başka bir şey söylemiş olmak için bulunmuş bir formül olduğunu biliyoruz herhalde. Buna bir nev'i durumu kurtarma ya da zaman kazanma çabası da diyebiliriz.

Diplomatlar böyle krizi öteleme formülleri bulmakta mahirdirler; ehh, işleri de budur bir bakıma... Öneriye böyle bakıldığında geçmiş tutuma göre bir ilerleme sayılabilir ve hoşgörüyle yaklaşılabilir.

Ama fazla ciddiye almamak ve ayrıca kabul edileceğini de ummamak kaydıyla...

Böyle bir teklifi ne Ermenistan ne de uluslararası kamuoyunun kabul etmeyeceğini şimdiden bilelim.

Sebebi açık: "1915'te ne oldu?" sorusuna verilecek cevabı bir tarihçiler komisyonuna havale etmekle, resmi tarih yazıcılarına havale etmek arasında bir fark yoktur.

Tarihçiler grubu hangi yöntemle seçilmiş olursa olsun; sonuçta birtakım tarihçiler oturacak ve 1915'te neler olduğunu ve olup bitene soykırım denilip denilemeyeceğine karar verecek.

Peki, bütün diğer tarihçiler bu komisyonun kararı karşısında on yıllardır yaptıkları araştırmaları ve vardıkları sonuçları çöpe atmayı ve bir komisyona uymayı neden kabul etsinler?

Tarihçileri bırakın; halklar neden kabul etsin? Neden başka tarihçilerin değil de komisyondaki tarihçilerin "gerçeği ellerinde tuttuklarına" inansın?

Tarih, "1915'te ne oldu sorusu"na hiçbir zaman tek bir cevap veremeyecektir. Hiçbir tarihi olayda tek bir cevap vermediği gibi. Bütün mesele, farklı tarihçiler tarafından yazılmış farklı hikayelerin hepsinin ama hepsinin özgürce ortalıkta dolaşmasına ve bu hikayeler etrafında özgür tartışmanın sürüp gitmesine izin verilmesi, zemin yaratılmasıdır.

Tarihçiler karar veremez de parlamentolar verebilir mi?

Aslında, yıllardır çeşitli ülke parlamentolarının 1915'te olan bitene isim koymak üzere hazırladıkları tasarıların ya da geçirdikleri yasaların da hiçbir değeri yoktur. Çünkü tarihi gerçekler parlamenterlerin oylarıyla da karara bağlanamaz. Herhangi bir tarihi olay herhangi bir parlamentonun yüzde 51'i öyle oy kullandı diye değişmez.

1915'te olup bitene bir isim koymak tarihin değil ama hukukun konusu olabilir elbette. Uluslararası hukuk, bir devletin geçmişte bir halka karşı suç işlediği iddiasını araştırabilir ve sonuçta olup bitene hukuki bir isim de koyabilir.

Ne var ki, olayın hukuki boyutu da geçmişte çok tartışıldı. 1948'de yapılmış bir soykırım tanımının 1915'te yaşanmış olan bir olay için kullanılamayacağı; 1948 sözleşmesinin geriye dönük olarak uygulanmasının hukukun temel ilkelerine aykırı olduğu genel olarak kabul gördü.

Dolayısıyla bu yaranın kapanması için hukuktan da medet umamayız.

Peki o zaman ne yapacağız?

1915'te olup bitenlerin vicdanlarımızı kanatmasını; Ermeniler'le aramızda bir kara gölge olarak kalmasını; ilişkilerimizi zehirlemesini nasıl önleyeceğiz?

Bana kalırsa çözüm devletin özür dilemesi de değildir. Çünkü bu, devletin bir resmi görüş yerine bir başka resmi görüş geçirmesi anlamını taşır. Nasıl inkâr çizgisi bazı vatandaşların düşüncelerini temsil ederken bazılarını rahatsız ediyorsa, kabul edip özür dileme çizgisi de bazı vatandaşların duygularını temsil ederken bazılarını rencide edecektir.

Doğrusu, devletlerin tarihi olaylar konusunda resmi görüşü olmamasıdır. Devlet her konuda olduğu gibi bu konuda da tarafsız, ideolojisiz ve fikirsiz olmalıdır.

Geriye kalıyor tek yol; devletlerin aradan çekilmesi; bütün yasakların, bütün kırmızı çizgilerin ve tabuların ortadan kalkması ve iki toplumun tarihçileriyle, sosyologlarıyla, hukukçularıyla, sanatçılarıyla birlikte serbest bir hesaplaşma ve yüzleşme sürecine girmesi...

Böyle bir hesaplaşma ve yüzleşme sürecinden asla tek bir ortak "karar" çıkmayacaktır. Her insan kendi vicdanıyla baş başa kendi "kararını" kendisi verecektir.

Böyle bir süreç yaşandığında, herkes yıllardır içinde biriken öfkeyi, sızıyı ya da pişmanlığı ortaya döktüğünde sonuçta bütün vicdanlardan aynı karar çıkmayacaktır belki ama bütün vicdanlar eskisinden daha huzurlu olacak ve inanın geçmişte olup bitene ne isim konduğu bugünkü kadar önemli olmayacaktır.

BUGÜN

YAZIYA YORUM KAT