1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. Solcular nerede?
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Solcular nerede?

06 Temmuz 2009 Pazartesi 02:23A+A-

Askeri yargılamayla ilgili son kanun çalışmalarından sonra artık iyice gün yüzüne çıktı. Bu ülkenin solcuları ya çok unutkan ya da cidden artık yoklar buralarda...

CHP’nin önce destek verip bir gecede karar değiştirerek karşısına geçtiği mevzubahis kanun iki yönlü öneri taşıyordu kendi içinde: İlki sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmaması içeriği... Diğeri ise asker kişilerin sivillerle birlikte kalkışma içine girdiklerinde sivil yargıda muhakeme edilmeleri konusuydu...

CHP’nin, çeşitli hukuk kuruluşlarının, sivil örgütlerin, TÜSİAD’ın ve üniversitelerin bu bağlamda değişik zamanlarda kamuoyuna verdikleri taslak ve önerileri belki çoğumuz unutmuş olabiliriz. Ama bugün hükümetin adım attığı “yargı birliği” konusunu, geçmişte dile getirmiş değişik kuruluşların, şimdilerde sırf muhalefet olsun diye bu önemli adımı akamete uğratma girişimleri cidden insana pes dedirtiyor...

12 Eylül 1980 darbesini en ağır sonuçlarıyla yaşamış sol, bugün sivil kişilerin askeri mahkemelerde yargılanmaması konusunda niçin ve nasıl bu kadar duyarsız anlamak mümkün değil... Sanki seksenler boyunca cunta karşıtlığını çok ağır şartlarda ve çoğu kez de sürgünde devam ettirmek zorunda kalmış solcular, bugün buharlaşmıştır. Veya sırrını henüz çözemediğimiz ani bir metamorfozla, dün kendilerine işkence eden, hayatlarını karartan ve arkadaşlarını asan zihniyeti bugün alkışlar hale gelmişlerdir... İhtilal sonrası hayatta kalabilmiş solcuları, seksenler boyunca, her zaman cunta darbelerinin karşısında bulduk. Hatta aynı ihtilalin işkence ve adam asmaca gibi hemen her türlü belasına düçar kalmış milliyetçi kesimden farklı olarak, solcuları her zaman açık cunta eleştirisiyle izledik... Milliyetçilere işkence edip, onları asanlar da aynı adamlardı, ama bu kesim her zaman susmayı yeğledi. Devlet ebed müddet felsefesi gereği, milliyetçilerin nazarında ordu her zaman “peygamber ocağı” olmuştur, hâlâ da öyledir.

Bugün geldiğimiz durumda ise, sağ ve sol cenahın karşılıklı olarak değiş tokuş ettikleri statülerle karşı karşıyayız. Bugünün solu, seksenlerdeki sağ gibi davranıyor, asker eşittir devlet nazarıyla bakıyor kaygı duyduğu toplumsal yaşantıya... Bugünün sağı ise, seksenlerin solu gibi daha çok insan hakları ve daha çok demokrasi tempolu bir diskuru tercih ediyor... Peki ne oldu da blokların refleksi ciddi anlamda yer değiştirdi?

Bunda en önemli faktör 1994’ten itibaren politik-yönetsel ivmesini hızlandırmış ve bugün hem genel hem yerel siyasete damgasını vuran “muhafazakar demokrat” çizgidir. Dün, komünizmin geleceği korkusuyla cuntaya sessiz kalmayı yeğleyen milliyetçi kesimin benzer tepkisini... Bugünün solcuları veriyor... Onlar da korkuyorlar çünkü, muhafazakarların hemen her yere hakim olduğunu düşünüyorlar... Ve sessiz kalıyorlar aslında vicdanlarının hiç de onaylamadığını düşündüğüm cunta baskısına...

“Solcular kendi içlerinde özeleştirilerini yapabildiler mi?”

80 ihtilalinden sonra hayatta kalanları, soluğu Özal’ın liberal kanatları altında almadılar mı? Ertuğrul Bey mesela 12 Eylül darbesine sevindiğini defaatle yazdı çizdi. Altan kardeşlerse, zaten her zaman liberaldi. Cengiz Çandar, Gülay Göktürk ve Ruşen Çakır gibi isimlerse içerik olarak sol fikriyatı hep devam ettiregelseler de çoğu kez ortalamacılık damgasını yediler... Onların durdukları yer, gerçekten göğüs gerilmesi zaman zaman zor bir yalnızlığı gerektiriyor...

Peki sol nerede?

CHP’nin ve TÜSİAD’ın sol olmadığı ortada, hatta “Tunç Yasası” gibi bir afeti kendine şiar edinmiş İşçi Partisi... Hiçbiri sol değil...

Bugün solun kapadığı defteri, bir kısmıyla Kürt siyaseti, bir kısmıyla Feminist söylem üstlenmiş durumda. Ne ki birinin etnik köken vurgusu, diğerininse eşcinsellik hassasiyetini giderek kriter haline getiriş süreçleriyle düşünüldüğünde, yeterince toplumsallaşamayan söylemler her ikisi de... Bununla birlikte benim şimdilik adına “serbest radikaller” dediğim darbe deneyimi olmayan ve apolitik genç İslamcı hareket, sol kartları elinde taşıyan bu iki dile kısmen sempati, kısmen özentiyle bakıyor... Etnik ve cinsiyetçi vurgu taşıyan tematik dil içine, şimdilik kendi çekincelerini koyarak... Şimdilik bizim gençler için bir tür sosyal faaliyettir solculuk.

Muhafazakarlaşma, sadece sağ kesim için bir problem değildir. Bugün en ciddi muhafazakarlaşmayı kendini korku tüneline kapatmış sol yaşıyor. Aynı durum, yönetsel tecrübe yaşayan mütedeyyin kesimin de açmazı... Siyasete ve paraya hakim olup onu yönetmeye başlayanların ister istemez yaşayacağı bir daralmadır bu... İşte muhalefet etmenin hayati anlamı da buradan neşet eder... Muhalefet, korkular üzerine kurulu bu daralmayı, eleştirmek ve uzaklaştırmak konusunda hepimize yardımcı olacak gücün adıdır...

Gerçek sola bu yüzden ihtiyacımız var... O da ortalarda yok...

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT