Siyonist Çetenin İran’a yönelik saldırısı
İslam coğrafyasının kalbinde, Ortadoğu’da başdöndürücü gelişmeler yaşanıyor. Küresel egemenler dünyayı kendi ihtiyaç ve arzularına göre tanzim etmek için türlü oyunlar sergiliyor, dayatmalarda bulunuyorlar. Kesintisiz biçimde işledikleri insanlık suçlarına her gün yenilerini eklemek suretiyle adeta insanlık adına hiçbir değer, ölçü, kural bırakmamaya karar vermiş gibiler.
Siyonist çetenin geçtiğimiz hafta İran’a karşı başlattığı saldırıyla Gazze bir kere daha ikinci planda kaldı, gölgelendi. İran’a yönelik çok yoğun ve ağır darbeler şeklinde başlayan saldırılar halen sürüyor. İlk anda aldığı sarsıcı darbenin ardından İran’ın da uzun menzilli füzeleriyle Siyonistleri vurmasının sahada kısmi bir denge oluşturduğu söylenebilir. Bu noktada kimin daha fazla zayiata uğradığından öte Siyonist çeteye darbe vurulmuş olması, İsrail’in dokunulmazlık algısının yıkılmış olması elbette önemli bir gelişmedir, Müslümanlar adına bir kazanımdır. Allah Teala bu işgal ve gasp çetesinin tümüyle yıkıldığı, devrildiği günleri yakın eylesin.
Siyonist-Amerikan Cephesinin Hedefi Olarak İran
Siyonist çetenin savaşa ABD’yi de doğrudan dahil etmek için çaba sarfettiği görülüyor. Aslında ABD’nin savaşın dışında kaldığı, dışarıdan izlediği zaten söylenemez. Tüm varlığıyla Siyonist çetenin arkasında duran ABD silah desteğiyle, istihbarat desteğiyle, tehdit ve şantajlarıyla zaten bu savaşın içindedir. Ne var ki bunları yetersiz gören Siyonistler ABD’nin doğrudan savaşa katılımını sağlamak için gayret sarfediyor, provokasyonlara girişiyorlar.
Bunda da büyük ölçüde başarılı görünüyorlar. Trump adlı çılgının İran’a savurduğu tehditlerin niteliği, yoğunluğu, kabalığı Siyonist çetenin ABD ile İran’ı karşı karşıya getirme stratejisinin er geç gerçekleşeceği kanaatini besliyor. Süreç ABD ve İran arasında doğrudan bir çatışmaya varmazsa bile Trump’ın dizginsizleşen tehdit ve şantajlarının Siyonist çetenin amaçlarına hizmet ettiği ortada.
İran gündeminin öne çıkmasıyla beraber Gazze’nin ikincil planda kaldığından, gölgelendiğinden söz etmiştik. Gazze’nin gündemden düşmesi acı bir olay elbette. İşte her gün ortalama 100’den fazla kardeşimizin katledildiği, yardım kuyruğuna 5 dakika erken gittiği için çocukların tarandığı, öldürüldüğü korkunç bir manzara var karşımızda. Ve bu vahşetin artık sıradanlaşması, konuşulmaması insanlık adına büyük bir acı, utanç tablosu oluşturuyor elbette.
Adaletle Hükmetmek
Ne var ki Gazze’nin gündemden düşmesi, bazılarının iddia ettiği gibi İran ile İsrail arasında danışıklı bir dövüş olduğuna işaret etmez. Siyonist çetenin giderek daha fazla zorlandığı, dünyadan tecrit edildiği, en yakın müttefiklerinden bile tepki gördüğü bir ortamda gündemi istediği yönde değiştirmeye çalışması anlaşılabilir bir şeydir. Bunu da İran’ın nükleer kapasitesi gibi tüm Batılı güçlerin gayet rahatsızlık duydukları bir konu üzerinden gerçekleştirmeye kalkışması gayet mantıklıdır, kurnazcadır.
Siyonist çete fırsatçı bir tutum içindedir. 7 Ekim’de uğradığı büyük zilleti avantaja çevirme derdindedir. Konjonktürü de fırsat sayıp işgal altındaki Filistin topraklarında kirli hesaplarını ikmal etmeye girişmiştir. Lübnan’a saldırmış, Yemen’e saldırmış, Suriye’ye saldırmıştır. Son olarak da eski ama bir türlü kapatamadığı bir hesabı kapatma gayretiyle İran’a saldırmıştır. Bunu yaparken de neredeyse tüm Batılı emperyalist güçlerden destek görmüş, aferin almıştır. Açıkçası tüm bu tabloyu ‘danışıklı dövüş’ vb. kavramlarla tavsif etmek haksız bir değerlendirme, adaletsiz bir tutumdur.
Hayır, bu yaftalama doğru değildir. İran ile İsrail arasında köklü ve derin bir çatışma mevcuttur. Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de işlediği büyük günahlar yüzünden İran’a olan kızgınlığımız, öfkemiz, haklı nefretimiz bizi gerçekliğe sırt dönmeye itmemeli, haksız ve tutarsız yaklaşımlara sevk etmemelidir. Biz hoşumuza gitmese de, hatta aleyhimize olsa da adaletle hükmetme emrinin muhataplarıyız. Dolayısıyla gerçeği sevmediklerimizin işine yarayabilir, onların elini güçlendirebilir diye inkâr edemeyiz, görmezden gelemeyiz. Rabbimiz “Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adil olun…” (Maide, 8) buyuruyor.
Ne pahasına olursa olsun ölçülü olmak, gerçekleri tespit etmek ve adaletle hükmetmek zorundayız. Duygusallıkla abartılı yaklaşımlara düşmekten, tahlillerimizde, yorumlarımızda bünyesinde farklılıklar içeren olguları tek bir kategoriye sıkıştırmaktan, toptancılıktan kaçınmalıyız.
Farklı Hadiseleri Farklı Değerlendirmeye Mecburuz!
Somutlaştırmak gerekirse aynı failin bazı eylemleri doğru, bazıları yanlışsa doğruları teyid edip yanlışlara karşı çıkmalıyız. Yanlışlarından ötürü doğrularını ya da doğrularından ötürü yanlışlarını görmezden gelmemeliyiz. Ne yazık ki bazı Müslümanlar arasında tefrik etmek yerine toptan bir çuvala doldurma yaklaşımı yaygındır. Bu yüzden örneğin İran’ın Suriye’de yaptıklarından yola çıkarak İran’ın aslında ABD ve İsrail ile örtülü bir işbirliği içinde olduğuna dair iddialar dillendirilebiliyor. Bunlar tutarlı yaklaşımlar değildir.
Bazıları da tersini yapıyor. İran İsrail’e karşı tavır mı almış? Hamas’a destek mi veriyor, öyleyse “hiçbir eylemini sorgulayamayız, ne yapıyorsa Filistin için yapıyor, ne yapıyorsa doğru yapıyor” mantığıyla hareket edenleri de görüyoruz. Bunlar kabul edilemez. Sığ ve tutarsız yaklaşımlardır. Oysa ayrım yapmak mümkündür. İran’ın Suriye’de işlediği suçları, günahları eleştiririz, lanetleriz ama Hamas’a destek vermesini olumlu karşılayabiliriz.
Aynen geçmişte Saddam’ın kanlı bir diktatör olmasına rağmen Siyonistlerin tepesine füze yağdırmasını olumlu bulduğumuz gibi. Ne Suriye’de işlediği suçlardan ötürü İran’ın Hamas’a destek de vermemesi gerektiğini, veremeyeceğini ileri sürmek ne de Hamas’a destek verdiği için İran’ın pirüpak saymak doğru değildir.
İran’ın Yanlışları Bizi Haksızlığa ve Basiretsizliğe Sürüklememeli!
Açıkçası İran’ın Suriye’de işlediği suçlara bizzat şahitlik etmiş bizler açısından İran hakkında olumlu ifadeler serd etmek hiç kolay gözükmüyor. Maalesef tevhid akidesiyle çelişen inanç ve amelleri, mezhepçi bağnazlığı vb. tutumlarına ilaveten İran’ın zalim, kafir bir çeteyi ayakta tutmak için döktüğü kanlar adeta göl olmuştur. Bunu görmezden gelmemiz, unutmamız mümkün değildir. Kıyamete kadar da bu yanlışlarla aramıza mesafe koymamız akidemizin, aklımızın, vicdanımızın gereğidir.
Mamafih birilerinin İslami ölçüleri yok sayıp Müslümanlara karşı kafirlerle aynı safta buluşmuş olması, İslami değerlere ve Ümmet kimliğine ihanet etmiş olması bizim de onların yaptıklarına aynıyla karşılık vermemizi gerektirmez. İhanete ihanetle cevap verilmez. Resulullah (s) şöyle buyurmuştur: “Sana emanet bırakana emanetini geri ver. Ancak sana ihanet edene sen ihanet etme!“ (Ebu Davud; Tırmizi)
Hayır, biz hiçbir şekilde kafirlerin saldırıları karşısında umursamazlık yapamayız, hiçbir şartta küfür ve zulüm güçlerinin saldırganlıklarını görmezden gelen bir tutum içinde olamayız.
Geçmişte maruz kaldığımız içeriden kaynaklanan sayısız kötülüğe, düşmanlığa rağmen elan yüz yüze olduğumuz büyük kuşatma ve saldırı karşısında ABD’yi ya da Siyonist çeteyi zayıflatacak, onlara geri adım attıracak her çabanın hayati önem arzettiğini, çok değerli olduğunu görmek durumundayız. Bu savaşta, bu saflaşmada ilgisiz ya da tarafsız kalamayız. ABD destekli Siyonist çete bölge çapında çok büyük hesaplar yapıyor, kendisine tehlike teşkil edecek her şeyi bertaraf etmeye girişiyor. Sadece bugünü değil gelecek nesillerimizi de ipotek altına alacak adımlara yöneliyor. Şüphesiz bu çetenin her kazanımı Ümmetimiz ve insanlık için büyük bir kayıp, daha ötesi felakettir.
Yüz Yüze Olduğumuz Büyük Tehlikenin Farkında Olmak
Bugün yalnızca Filistin beldemiz değil, tüm coğrafyamız büyük, çok büyük bir kuşatma ve tahakküm altındadır. İslam Ümmetinin iradesi, kimliği, izzeti büyük bir tehditle karşı karşıyadır. Bunu geriletemezsek, püskürtemezsek Ümmet olarak varlığımız, kimliğimiz, şerefimiz ağır bir tehlikeyle karşı karşıya gelecektir. Bu hadiselerin devamında İslam coğrafyasında küfür güçlerine bağımlılık artarken, işbirlikçilik yaygınlaşacak, derinleşecek, ihanet odakları kirli eylemlerini daha kolay gerekçelendirecek, kendilerince meşruiyet kazanacaklar.
Bu noktada karşılaştığımız tehlikenin farkında olmalı, öncelikli düşmanlarımızı doğru tespit etmeli ve bizi topyekün imha etmeyi, yutmayı hedefleyen güçlerin işine yarayacak şekilde en azından şu konjonktürde içeride birbirimizle çatışma görüntüsü vermekten imtina etmeliyiz. Bugün azgın küfür güçleriyle hesaplaşma, mücadele günüdür, bu büyük hesaplaşma ile kıyaslandığında tali konuma düşen bazı hesaplarımızı ertelememiz bir basiretsizlik ya da saflık olarak değil, anın vacibi olarak değerlendirilmelidir.
Sözlerimizi Kitabullah’tan bir dua ile bitirelim: “Rabbimiz, bizi inkar edenler için fitne kılma ve bizi bağışla Rabbimiz. Şüphesiz Sen, üstün ve güçlüsün, hüküm ve hikmet sahibisin." (Mümtehine, 5)
YAZIYA YORUM KAT