1. YAZARLAR

  2. ASIM ÖZ

  3. Simitçi Sâlih Âsım Bey ve Harf Devrimi
ASIM ÖZ

ASIM ÖZ

Yazarın Tüm Yazıları >

Simitçi Sâlih Âsım Bey ve Harf Devrimi

29 Ocak 2009 Perşembe 01:48A+A-

Tarih araştırmalarında önemi gittikçe artan yerel tarih araştırmaları, kent kimliğinin ve kentli olma bilincinin oluşmasında, kentlerin bulunduğu coğrafî konumun, sosyo-ekonomik yapının ve kültürel yaşantının algılanmasında oldukça önemli bir yere sahiptir. İnsanların bilemedikleri şeyleri anlaması düşünülemez. Dünü ne kadar iyi tanıyıp bilirsek, bugünle ilişkilendirip, algılamamız ve yarını tasarlayabilmemiz de o kadar kolay olacaktır. Tarih araştırmalarında birçok kaynaktan yararlanabiliriz. Bunlar tarihe ışık tutacak olan yazılı ve yazısız kaynaklardır. Bazen de metnin kaleme alınma amacının ötesinde çıkarımlarda bulunabiliriz bu tür eserlerden.  İşte bu kaynakların en önemlilerinden biri de yerel tarih araştırmalarında da ışık tutacak olan. Sâlih Âsım Bey’in Üsküp Tarihi ve Civarı’dır.

   Üsküp’ün en eski Müslüman ailelerinden biri olarak tarihe geçen Simitçiler ailesinden Üsküplü Sâlih Âsım Bey (1869-1935) Üsküp’ün meşhur tarihi medreselerinden İsâ Bey Medresesi’nde eğitim görmüştür. Osmanlının Balkanlardaki önemli vilayetlerinden Kosova’da 1896 yılında Vilayet İdare Meclisi üyeliği yapmıştır. Bu tarihlerde aynı zamanda Üsküp Belediye Başkanı’dır Sâlih Âsım Bey. Uzun yıllar Belediye Başkanlığı görevini yürüten Sâlih Âsım Bey aynı zamanda kurucusu olduğu Mekteb-i Sanâyi’de,  Mekteb-i Sanâyi’ Heyeti Başkanlığı görevini de üstlenmiştir. Kosova’nın Osmanlıların yönetiminden Krallık Yugoslavya’sı döneminde, Reisu’l Ulema’nın himayesi altında 1932 de kurulan ve merkezi Üsküp’te olan Şefkat İslam Fukara Cem’iyet-i  Hayriyesi’nin idare heyetinin de başkanlığı görevini yapmıştır.

Üsküp’te 1935 yılında vefat eden Sâlih Âsım Bey’in bilinen iki eseri vardır. İki eserinde ortak yanı Üsküp’le ilgili oluşudur. Bunlar Üsküp Târihi ve Üsküp Tarihi ve Civarı’dır.Bu kitapları yazmasından dolayı Üsküp Rifâi dergâhı şeyhi Sa’duddin Efendi 1931 yılında bir övgü şiiri kaleme alır:

“Üsküb’ün târihini yazmak için
Herkesin gönlünde vardı bir emel;
Yazdı Sâlih Beyefendi, muntazam
Cümle tafsilât ile pek bî-bedel;
Gel de oku dikkatle “Üsküp Tarihi”ni

Pek mükemmel, pek mübeccel, pek güzel (Üsküb’ün tarihini yazmak için herkeste bir istek vardı. Sâlih Bey açıklamalarla benzeri olmayan düzgün bir şekilde yazdı. Gel sen de oku Üsküp Tarihi’ni, çünkü çok mükemmel, çok yüce ve çok güzel bir eserdir)

 Üsküp Târihi  rık’a yazısı ile yazılarak dönemin Osmanlı padişahı Sultan Mehmed Reşad’ın 5 Haziran 1911 tarihinde başlayan Rumeli seyahati sırasında padişaha sunulmuştur. Bugün hala İstanbul’da Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde bulunan bu elyazması nüsha, Osmanlı Devletinin hâkimiyetinin son yıllarında Üsküp’te Üsküp Târihi adıyla basılan bu küçük ebatlı eser 10 sayfadır. Sâlih Âsım Bey bu eserinde Üsküp’ün bilinen en eski tarihlerinden Osmanlı dönemi öncesine kadar bilgi verdikten sonra, Osmanlı devri ve o devirde yapılan eserler hakkında bilgiler sunmakta, ayrıca Üsküp’te yaşamış ve görev yapmış kişileri de anmaktadır. Küçük bir şehir tarihi kitabı gözüyle bakılabilir bu kitaba.

    Sâlih Âsım Bey’in Üsküp’te basılan bir diğer eseri 1932’de yayımlanan Üsküp Tarihi ve Civarı adlı eseridir. İlk esere nazaran kapsamlı olan bu eser kırk sayfadan oluşmaktadır. oldukça hacimsiz bir kitap. Kitap Mukaddime, Ana Bölüm ve İlave kısımlarından oluşmaktadır. Yazar Mukaddime’de önceden yazdığı Üsküp Târihi adlı eserinde kimi eksiklikleri tarih kitaplarından edindiği bilgilerle tamamlamaya gayret ettiğini ve ilk esere göre daha yalın bir dille eserini kaleme alacağını belirtme gereği duymaktadır. Kitabın sonlarında eserin siyasi ya da askeri amaçlarla yazılmadığını belirtme gereği duyar Sâlih Âsım Bey. Ama Üsküp’ün Sırplar tarafından işgal edildiğini de söylemekten kaçınmaz. Bildiği halde  Balkan Savaşlarının  ayrıntısına girmez.  Sanırım bu kaygı Sırp Krallığı idaresi altında yaşamış olmaktan kaynaklanır. Bir tür azınlık psikolojisi de denilebilir buna.   

  Kitapta Üsküp’ün zirai ve ticari yönden tanıtılmasından sonra, şehirde bulunan mekteb, medrese, tekke, vakıf, imaret, mezarlık, hamam, çeşme, köprü, han, cami vb. eserler hakkında bilgiler vermektedir. İlk eserinde olduğu gibi Osmanlı devrinde Üsküp’te yaşamış ya da görev yapmış olan ünlü kişilerden de bahsedilmektedir. Mektepler bölümünde ise modern zamanlarda yaşanan bir sıkıntıyı, din eğitiminin halini de işler Mekteplerin çoğunun yıkık olduğunu mevcut olup eğitme devam edenlerin ise din eğitimi bakımından içler acısı halini yansıtır:“ Mevcut(. . . ) ilkokullarda haftada sadece iki saat kadar dini ilimlerin okutulmasının yeterli olmadığı tecrübeyle ortaya çıkmasına rağmen, ikmâle kalarak şehâdetnâme alan çocukların dini ilimlerde ve milli dillerini konuşmakta çok zayıf oldukları görülmektedir. Özellikle şehirlerin yanısıra köylerin de şimdilik gerektiği kadar ilkokul açılmamıştır. Hele Müslüman köylerde çocukların kelime-i şehâdeti bile dosdoğru söyleyemedikleri ve bazılarının da hiç bilmedikleri üzüntüyle işitilmektedir” Sanayi Mektebi ile ilgili bölümde o yıllarda san’at ile sanayi arasında ayrım yapılmadığını da anlamam olanaklı. San’at sahibi olmak bir meslek sahibi olmak olarak algılanmaktadır. “Burada tahsilini tamamlayan bir çok san’at sahibi kişiler vardır ki, bugün bile dükkânlarında kendi hesaplarına ticaretle uğraşmaktadırlar.”

Sâlih Âsım Bey,  ayrıca Üsküp’te yaşayan nüfus ve bunların kullandığı diller, Osmanlı devrindeki Üsküp’ün siyasi ve idari konumu gibi konulara da değinmesi bakımından yerel tarihçi sayılabilir. Üsküp Tarihi ve Civarı’na yerel tarihe adım atanları eli boş döndürmeyecek bir çalışma gözüyle bakılabilir.   Yazarın bu çalışmasında Evliya Çelebi, Semseddin Sami, Cevdet Paşa gibi yazılı kaynaklar yanında kendi gözlemlerini ve duyduğu bilgileri de aktardığını belirtmekte yarar var.

Benim açımdan önemli gördüğüm bir noktada şu: Eserin Üsküp’ün Osmanlı idaresinden çıkışından sonra 1935 yılında Sırp Krallığı döneminde Arap harfleriyle Osmanlıca olarak basılmış olması. Türkiye’de 1928 yılında Harf Devrimi olduğu hatırlanırsa 1930’lu yıllarda bile Balkan coğrafyasında hala Osmanlıcanın etkisini sürdürdüğü ve bu noktada bir kısıtlama ile de karşılaşılmadığı görülür. Bu tarihlerde Türkiye’de Arap harfleri ile bu tarz bir eserin yayınlanabilmesi mümkün değildir.

Sonuç olarak Sâlih Âsım Bey’in bu eseri tarih yazımı bakımından önemli aktarımlarda bulunuyor olabilir. Bunu Üsküp hakkında ayrıntılı çalışmalar yapanlar değerlendirebilir. Ama eserin 1935 yılında Osmanlıca olarak yayımlanabilmesi Kemalizm’in uygulamalarının ne kadar jakoben olduğunu anlamaya da katkı yapmaktadır.

YAZIYA YORUM KAT

5 Yorum