1. YAZARLAR

  2. Hamdullah Öztürk

  3. Sezon erken başladı
Hamdullah Öztürk

Hamdullah Öztürk

Yazarın Tüm Yazıları >

Sezon erken başladı

14 Eylül 2008 Pazar 04:01A+A-

Final raunduna girilmiş gibi bir hal var. Herkes elinden ne geliyorsa bir an önce yapma telaşında sanki. Sıcak ve zor bir yazı henüz bitirmeden Ergenekon zanlısı paşaların cezaevinde ziyaretiyle perde açıldı.

Ardından Deniz Feneri fırtınası koptu ve Doğan'a ait medya organlarında çıkan haberleri maksatlı bulan Başbakan, Aydın Bey'e yüklendi.

Bu arada Cumhuriyet gazetesi yıllarca "kanlı pazar"larla adını andığı "İslamcı yazar"ın köşesinden öyle bir haber servisi yaptı ki, "Eğer böyle yazmaya devam ederse, İlhan Bey bu muhterem yazarın geçmişini bir çırpıda unutup, Cumhuriyet'e transfer etmeyi kesinlikle düşünür." dedim.

Tam da ulusalcı cenahın dindarları hedef gösterebilmek için ürettiği, Doğan Grubu'ndan sayın Yılmaz'ın da onlarla aynı derekeye düşmekten çekindiği için "Rockefeller Times" şeklinde kenarından dolaşarak ifade ettiği hususları, güya "içerden birisi gibi" yazarak muhteşem bir pas attı! İlhan Selçuk'un Cumhuriyet'i de tabii ki, pası havada kaptı. İlhan Bey her ne kadar Kemalist-sol dese de bu tür konularda "pragmatizmi" Amerikalılara nal toplatacak kadar iyi kullanır; Machiavell'i de kara kara düşündürür...

"İslamcı yazar"ın elinden, adrese teslim edilen ulusalcı kurgu, aynı oyunun Fatih versiyonunu hatırlattı. AK Parti'ye cumhurbaşkanı seçtirmek istemeyenler her zaman olduğu gibi "hükümet-cemaat" türküleri söyleyerek mitingler düzenlerken, bir taraftan da ikili ilişkiler hususunda özel çalışmalara başlamışlar; bir kanal bulup Fatih muhitinde ikamet eden, müessir bir alimin yanına gitmişler. Alimin ikili sohbetinde bulunup feyz almak isteyen (!) ziyaretçiler sözü evirmiş, çevirmiş küresel güçlere getirmişler! Kendisini Dünya Kiliseler Birliği'nin Ortadoğu ve Türkiye sorumlusu olarak gösteren şahıs bombayı patlatmış: "Hükümetin de cemaatin de arkasında biz varız..!"

"Nasıl olur?" demiş, alim zat!

Bir yalanı bin dereden getiren "sözde" kilise temsilcisi eğilmiş, bükülmüş, ikna için takla üstüne takla atmış. Fakat yapılan küçük bir araştırma öyle bir kişinin asla olmadığını ortaya çıkartıvermiş. Güya o saygıdeğer alimin diliyle İslami camiayı hükümete ve cemaate karşı şartlandırıp, fitne tohumları ekeceklermiş!

Zaten geriye doğru bakınca şöyle bir manzara çıkıyor ortaya: Önce, "hükümet meşru olmak istiyorsa" cemaat ve tarikatları karşısına almalıdır. Bu olmayınca, parti içindeki farklı unsurlardan çatlatılarak bölünmelidir. Bu da olmayınca hükümet, cemaat ve tarikatların hepsini aynı sepete koyup, meşhur cumhuriyet mitingleriyle başlatılan "al renkli" devrimle problemi kökten çözmek. Bu da olmadı ve şimdi yeniden başa dönüldü.

Genelkurmay'ın akredite gazeteler konusundaki yeni düzenlemeleri de "Meşruiyyetini alıp, odak olmaktan kurtulmak istiyorsan cemaat ve tarikatlarla arana mesafe koy öyle gel" tezini işlemeye hevesli olanlara ilaç gibi geldi. Çünkü yine önümüzde seçim var ve bir İslam alimine sahte kilise temsilcisi gönderecek akıl inceliklerine sahip cenahlar böyle bir siyaset izlerlerse, hükümet-cemaat ikilisini kökten çözeceğine inanıyorlar.

Ne diyelim?...

Yaz demeden, Ramazan demeden üst üste binen bunca olayın bir de dış çarpanlarını merak edenler varsa editörümüz Mehmet Yılmaz Bey'in cuma günü yayınlanan "Deniz Feneri tartışmalarına 'farklı' bir bakış" yazısını mutlaka okumalı. Deniz Feneri olayı hangi yabancı bandıralı gemilere işaret çakıyormuş bir de oradan görmeli...

Zaman gazetesi

YAZIYA YORUM KAT