1. YAZARLAR

  2. ASIM ÖZ

  3. Sevanihu’l Uşşak
ASIM ÖZ

ASIM ÖZ

Yazarın Tüm Yazıları >

Sevanihu’l Uşşak

18 Aralık 2008 Perşembe 02:54A+A-

Yayın dünyasında yeni yüzlerce tasavvuf metninin artarda yayımlamasının yanı sıra, bu alanın klasiklerini de okurlarına sunuyor. Bu çerçeve anılabilecek ve tasavvuf dünyasına özellikle aşk kavramı üzerinden bir nebzede de olsa yakından bakmamızı sağlayacak olan şiirsel bir düzyazı denemesi oluşunun yanında bir zihniyet halinin kimi temel yaklaşımlarını ortaya koyan Sevanihu’l Uşşak yani Âşıkların Hâlleri’nden söz açmak istiyorum. Öncelikle şunu belirtmek kaçınılmaz bir durum olarak gündeme geliyor: Bu kitabı adına aldanıp hazır aşk reçeteleri öneren bir kitap diye alan okur, oyun havuzuna giriyorum sanarak dibi belirsiz okyanusa kulaç atan birinin durumuna düşecektir.

İster durgun suya ister alabildiğine köpüren suya atılsın -seçtiğimiz taşın büyüklüğüne bağlı olarak- taş, suya düştüğünde bir merkez yaratır hemen, oluşan halkanın çemberi hızla o noktadan, merkezkaç kuvvetle genişler. İşte Gazali de Ben’in ve varoluşun merkezine aşkı koymuş. Zaten hemen bütün sûfiler tasavvufi hayatın merkezine semâ, vecd, cezbe, şevk’in yanında aşk’ı da koyarlar. Bu özellikle Horasan erenlerinde oldukça baskın bir temayüldür. Bayazıd-i Bistami, Ebu’l Hasan Harakâni, Ebu Said ibn Ebi’l Hair, Feridüddin Attar ve Ahmed Gazali ilk akla gelen isimlerdir. Daha sonraki sufilerden İbn Arabi İslam’ın özellikle bir aşk dini olduğunu iddia edebilmiş, Mevlana Celaleddin-i Rumi bu anlayışı daha da donanımlı kılmıştır.

Sevanihu’l Uşşak, İmam Gazali'nin kardeşi olan Ahmed Gazali'nin Farsça yazdığı en uzun ve en önemli eseridir. Sûfilere göre sevânih, bir sûfinin ruh alemindeki seyri sırasında tecrübe ettiği ilhamlar anlamına gelir. Ahmed Gâzalî'nin tasavvufi düşüncelerine göre, bir sûfî müşahade aleminin ötesine yol almaya başlayınca gönül (dil), ruh ve sırr gibi bazı farklı bölgelerden ya da menzilerden geçer "Alem-i ervah" da denen ruh alemi, buna göre, arada bulunan ontolojik bir bölgedir ve aşkın gerçek yurdu da burasıdır. Sûfînin bir aşık haline gelmesi bu bölgede gerçekleşir. Bir sufinin bu bölgedeki seyri sırasında edindiği duygu, düşünce ve izlenimlere "sevânih" denir. Nitekim Sevanihu’l Uşşak da aşkın mâverâî mahiyetini, sevgilinin ilahi niteliklerini ve aşığın ruhî durumlarını, psikolojisini konu edinen bir kitaptır. Başka bir ifadeyle Sevânih'in üzerinde durduğu asıl konu "aşk"tır. Varlık gemisin aşkla yola çıktığını vurgulayarak orta yol sufi anlayışın dışına çıkan eserde alıntılan ayet ve hadisler dışında Allah’ın adı bile anılmaz.

Ahmed Gazâlî'nin kitabının çevirmenlerinden Turan Koç tasavvuf, şiir, felsefe vs. alanlarda önemli bir yere sahip aşk kavramı ile ilgili olarak şu açıklamaları yapar: “Şu noktadan ele alacak olursak daha rahat anlaşılır sanıyorum. Mantıkta bir şey var; tecrübenin verileri doğrudan doğruya tanımlanamaz, tarif edilemez denir. Bunun için de aşk tanımlanamaz, yaşanır. Yani her türlü tecrübe böyle yaşanır, peki aşkı dile getiren şiirler ne oluyor? Onu yaşayan adamın o kendi tecrübesiyle ilgili yorumudur. Tecrübenin kendisini aktarmıyor bize. Yaşadığı tecrübeyle ilgili ilk elden bir yorum sunuyor, o yorumları okuya okuya tecrübenin ne olduğuna ilişkin bir şeyler bizde hâsıl oluyor. Ama hiç öyle bir şey yaşamamışsa, acaba anlayabilir mi? Yani hiç elinizi yakmamışsanız, hiç cereyana çarpılmamışsanız, akılla bunları anlamanız çok zordur, bu tamamen bir tecrübe işidir. Dolayısıyla aşkın tanımı değil de, âşıkları tanımlayabiliriz, âşıkların ne yaptıklarını anlatabiliriz.”

Eserini bir dostunun ricası üzerine yazan Ahmed Gazali eserin içeriğini tasavvufi beyitlerle pekiştirmeye çalışmış. Tasavvuf dünyasına aşina olan olmayan herkes şunu bilir ki aşk kavramı bu alanın olmayan omurgasının merkezi kavramıdır. Yani omurgasıdır aşk tasavvufun. Ahmed Gazali bu çerçevede aşıkın varoluş sürecini  zorlanarak da olsa 75 fasılda anlaşılabilir bir dille anlatmayı denemiştir. Ahmed Gazali daha kitabın/risalenin ilk cümlesinde bu duruma dikkat çeker: “Bu kitap, gerçi söze dökülmesi mümkün olmasa da aşkın anlamlarıyla ilgili birkaç bölümü içermektedir; zira bu anlamlar öylesine bâkirdir ki halvet odasında o anlamları kelimelerle buluşturmaya ne kadar çok çalışırsak çalışalım, sözün eli o bekâret perdesinin eteğine erişemez. Doğrusu bu konudaki sözler aşkın anlamlarına bir ima ve işaret olmaktan ileriye gidemez. Ama bu bilinmezlik, aşktan nasibi olmayanlar için geçerlidir.” ( Ahmed Gazali, Aşıkların Halleri, Çev: Turan Koç-Mehmet Çetinkaya, Hece Yayınları, Ankara, 2008:s. 11) Bilgiyi aşkın pervanesi olarak gören bu yaklaşım aşka ilişkin bilginin bilginin kârı olmayacağını, her şeyden önce aşkta bilginin yanacağını, yok olacağını savlar.

Aslında, bütün tasavvufi anlatıların nerede, hangi varoluş çizgisinde olduğunu çıkarmak mümkün değil. Çünkü hem hâl’e odaklanan ve bu hâl’in anlatılamazlığını imleyen bir dünya var ortada hem de bu anlatılamaz olanı anlatma çabası. Tasavvufi edebiyatın endişeli çelişkisi denilebilecek bu duruma karşın tasavvuf yolundakiler hem geçmiş dönemde hem de bu gün çeşitli türlerde metin üretmekten geri durmuyor. Belli ki, anlatı evreninin çeşitli biçimleriyle ama temel olarak şiirle bu düşünceyi iletmeyi gerekli görmüşler. Belli ki, nasıl iletmesi gerektiğini çözme düşüncesi gündeme gelmiş bu süreçte önce. Üstdille içtenliği birleştirerek sergileyen bir biçem öne çıkmış. Bu seçim kısa, yorumsal kesinlikli, açık değil kapalı biçemdir. Şu pasaj hem kitabın genel söylemini hem de şiirle bu söylemin kesişme noktasını özetliyor:

“Aşkın gamında dert ortağıyız biz,/Kendi derdimizle şaşkın ve perişanız biz/ Çekeriz yaşadığımız günlerin acısını/Hem avcısıyız kendimizin, hem avıyız biz.”(s. 26)Aşkın kemali olarak melameti gören Gazali melametin üç görünümünden söz eder: Bir yüzü mahlukata,  bir yüzü aşka, bir yüzü de aşıka dönük yüzüdür bunlar. Bunları kanıtlarken zaman zaman ayetlere atıf yapma gereği duyar.

2008’de yayımlanan Sevanihu’l Uşşak,  tasavvufun odağında yer alan aşk bağlamında ele alınabilecek metinlerinden biri. Çevirmenlerin aşk metafiziğinin tam anlamıyla sistemli olmayan ilk/erken provası olarak gördüğü bu uç metnin yazarının aşka 'ontigue' bir anlam yüklediği görülüyor. Aşk metafiziği kavramı yazar eleştirmenleri ya da kuramcıları tarafından onaylanıp 'canon'un tasnif kategorisine eklenmiş bir kavram. Diğer yandan salt bu alanın yükünü taşıyamayacak kadar da gevşek bir kavram.

 Kitaptan bir alıntıyla noktalayalım bu yazıyı: “Aşk insan yiyendir. O insanlığı yer ve geride hiçbir şey bırakmaz.” Tabii bu kitap bağlamında muayyen bir kıbleye ihtiyaç duymayan aşkın dini de yiyip bitirdiğini söyleyebiliriz. Bu nedenle Düşünmek Farzdır’ın Aşk Dini  bölümünü her zaman akılda tutmakta yarar var.

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum