1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. Sandal kavgasında zamanaşımı...
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Sandal kavgasında zamanaşımı...

23 Temmuz 2010 Cuma 00:07A+A-

En başta söyleyeyim ki; anayasa değişimi için kurulan “evet”çi ve “hayır”cı bağnaz cepheleşmenin karşısındayım. Anayasa değişikliğine evet ya da hayır diyenlerle, “evetçi”lik/ “hayırcı”lık yapanları birbirinden ayırmak gerek…

Bu cepheleşmeyi körükleyen iki sektör var; siyaset ve medya. Medyadakiler maalesef kişisel kırgınlıklardan, arkadaş eş-dost arasındaki kapışmalardan, kapalı devre kendi aralarında oynadıkları maça çevrilmiş “çakmak/giydirmek” üzerine kurulu kısır sözlüklerinden çıkarıyorlar sandal kavgasını… Gına geldi. Bu kadar sorumsuzca yaygınlaştırılan ve adeta kılıç kalkan ekibini andıran bu düelloya “hayırcı”lar cephesince takılmış; yok etik-demokratik kaygı, yok sosyal sorumluluk bakışı, yok siyasi yorum gibi kılıflar yok mu, daha da gülesi geliyor insanın… Dün aynı masanın ve gecelerin ayrılmaz kankası olanlar, bugün azılı düşman. Mış gibi yapmaları ise ayrı konu. “Evetçi”lere de hayret etmemek elde değil… Aniden yaşadıkları aydınlanmayla en küçük bir eleştiriyi dahi anında kısa devreyle Ergenekonculuğa bağlantılıyorlar, sahibinin sesi mührüyle parıldamış yüzlerini 28 Şubat’ta nasıl gizleyeceklerini bilemezlerdi oysa…

Medyada oynanan bu vodvilin yanında siyasetçilerin, hasbelkader politika gereği tutturdukları muhalefetçilik de cabası. MHP ve CHP, kendi geçmişlerini ve yaşadıkları onca elim tecrübeyi görmezden gelerek, sırf muhalefet olsun diye yırtınıyorlar adeta…

Yetti gayrı!

12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleşecek Anayasa referandumu, bizim ne ilk anayasa değişikliğimizdir ne de yeni bir anayasadır… Her şeyden evvel bu değişiklik paketi, tutkulu “evetçi”lerin dediği şekliyle zafer olmadığı gibi, tutkulu “hayır”cıların söylediği gibi yandı bitti kül oldu da değildir… Biraz serinkanlı bakmanın hiç mi şansı kalmadı allahaşkına? Uzaydan gönderilmiş bilinmedik bir metinden veya kutsal veda hutbesinin bir bölümünden bahsetmiyoruz. Ne hayır demek imandan çıkarır, ne de evet demek vatan haini kılar bizi. Halen elimizdedir Anayasa… AK Parti’yi ya da CHP’yi oylamıyoruz. Basbayağı darbe yaparak suç işlemiş insanları ve onların dayattığı anayasa maddelerinden bir kısmını oyluyoruz…

Ne diyor geçici 15. madde: 12 Eylül 1980 tarihinden, TBMM Başkanlık Divanı’nın kurulmasına kadar geçen süreçte, 1- Sıkıyönetimle yönetime el koymuş Milli Güvenlik Konseyi’nin… 2- O dönemde Konseyin atadığı hükümetlerin… 3- Danışma Meclisi’nin… İfa ettiği hiçbir eylem hakkında, mali, idari, cezai, hukuki sorumluluğu yoktur… Dahası, 3 Ekim 2001’de ilga edilmiş son fıkraya göre; Milli Güvenlik Konseyi, Danışma Meclisi ve Sıkıyönetim Hükümetlerince alınan karar ve tasarrufları yerine getiren organ, merci ve görevliler de aynı sorumsuzluk korumasının altındaydı…

3 Ekim 2001 değişikliği çok önemli bir değişiklikti kuşkusuz. Darbeyle ilgili iş/görev yapmış kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunma hakkı doğuyordu. Ne yazık ki, bu görevlilerin hepsi üstlerinden aldıkları emirleri yerine getiriyordu ve o aynı üstler ise, geçici 15. maddenin korumasından yararlandığı için, 2001 değişikliği cılız kalmıştı…

Şimdi, 12 Eylül 2010 referandumundan geçtiği taktirde, sadece Sıkıyönetim ilan edip yönetime el koymuş kuvvet komutanları değil, onların emrinde (kanunsuz emri uygulayan sıfatıyla) çalışmış herkese karşı dava açabilme, hak arama yolu açılacaktır…

Peki bizim “hayırcı”ların çokça söylediği gibi zamanaşımı doluyor mu? Geçici 15. maddenin yer aldığı Anayasa’da, “yasama” başlığını taşıyan 3. Kısım’a bakmak gerekiyor. Çünkü darbeciler, sıkıyönetim aracılığıyla Yasama ve Yürütme’ye el koymuşlardı. Dolayısıyla biz de Anayasa’nın Yasama ve Yürütme ile ilgili kısımlarına bakacağız… 83.md’de düzenlenmiş “yasama dokunulmazlığı”, nasıl ki milletvekilleri hakkında cezai kovuşturma sözkonusu olduğunda “zamanaşımını durduruyor” ise… Duran zaman, milletvekilliğinin bitiminde tekrardan işlemeye başlıyorsa… Darbeciler hakkındaki zamanaşımı meselesi de 30 yıl aradan sonra, tekrar işlemeye başlayacaktır…

Darbelerin ilanihaye tartışılmadığı bir ülkede demokrasiden söz edilebilir mi?

“Hayırcı” arkadaşlarımız, ellerini vicdanlarına koyarak, mal bulmuş mağribi misali zamanaşımından sevinç çığlıklarıyla bahsedeceklerine… “Evetçi”lerse kim kime kaç çaktı totosunu il başkanlıklarına fakslayıp uçak bileti bekleyeceklerine… Açsınlar da biraz anayasa okusunlar… Gına geldi bu sandalcı kavgasından…

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT