1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. PYD ile İslami Hareket’in Çatışması Üzerine…
PYD ile İslami Hareket’in Çatışması Üzerine…

PYD ile İslami Hareket’in Çatışması Üzerine…

Esad rejiminin daha birkaç yıl önce kimlik bile vermediği mazlum ve Müslüman Kürt halkının lideri olduğunu iddia eden PYD’nin şimdi Esad’ın av köpeği olması ise bu taşeron örgütün kemiksiz yapısını gözler önüne seriyor.

27 Temmuz 2013 Cumartesi 19:37A+A-

Abdulkadir ŞEN

PKK yok PYD verelim

Suriye’nin Türkiye sınırı son günlerde yoğun çatışmalara sahne oluyor. Ancak bu defa çatışmalar Esed ordusuyla değil Esed ordusu tarafından desteklenen PKK ile gerçekleşiyor.1 Serekani'de (Ras'ul Ayn) laik PYD ile İslamcı güçler arasında yaşanan çatışmaların aslında Türkiye'yi de içine alan geniş bir coğrafyada eski bir tarihi var. Çoğu kişi PKK ifadesini kullanmış olmamı yanlı bir tanımlama olarak kabul edebilir ancak Mardin’de PYD’nin özerklik ilanını kutlayan PKK’nın Türkiye siyasi yapılanması DTP ve PYD’nin vurucu gücünü oluşturan Fehman Hüseyin grubunun PYD’ye katılmış olması bu tanımlamanın doğruluğunu ispatlamak için yeterlidir. Dolayısıyla bu analizde Suriye’de İslami Harekete karşı savaşanları, eşyayı kendi ismiyle tanımlamak adına, PKK olarak tanımlayacağım.

Suriye ve Türkiye Kürdistan’ında yaşanan gelişmeleri Müslüman bir Kürt olarak değerlendiriyorum ve ten rengini inancının önüne kimlik kodu olarak geçiren ve bu ulusal kimliğine de Marksizm ve Yezidilik gibi batıl dinleri eklemleyen pagan zihniyeti en açık ifadelerle reddediyorum. Bu hareket, Selahaddin Eyyübi’leri Şeyh Ahmed Xani’yi, Molla Ceziri’yi ve Şeyh Said’i asla temsil etmemektedir ve Kürt halkını tıpkı laik Kemalist TC yönetiminin yaptığı gibi Türk halkını yıllarca sistematik bir biçimde dinsizleştirdiği ortadadır.

PKK’nın uzun yıllar boyu Türkiye Kürdistan'ında Kemalist TC’nin laik eğitim kurumlarına alternatif olarak kurulan İslami medreseleri tehditler, saldırılar ve suikastlar ile ortadan kaldırarak Kemalizm ile nasıl işbirliğine gittiği Kürdistan'ın değerli evlatlarına malumdur.

1998 yılında Abdullah Öcalan basına verdiği bir beyanatta İslamcılara karşı Kemalist rejimle nasıl işbirliği yaptıklarını açıkça beyan etmiştir. Öcalan o dönemdeki açıklamasında “TC bize minnet borçludur. Türkiye Cumhuriyeti’nin 70 yılda yapamadığını biz on yılda yaptık. Kürt halkını çağdaşlaştırdık “ demiştir.

Ulusalcı Kürt hareketinin Feminizmi, Kürt kadınları arasında nasıl yaydığı, aslında bir çoğu haklı olan argüman ve büyük oranda adil olan bir davayı nasıl da Sosyalist Marksist bir inançsızlığın yayılma aracı olarak kullandıkları bu ülke insanına gizli değildir.

Kemalizm’den Kaçarken Marksizm’e Yakalanmak

Kürt halkı için İslam’dan din, Muhammed'den(sas) de Resul olarak razı olmayan bu köksüz hareketin aynı biçimde köksüz davalarına kök arayışı için Şeyh Said gibi İslam öncülerini nasıl kullandıkları da ortadadır. Kürdistan’ın izzetli evlatlarının batıl davaları bir tarafa bırakarak ikinci bir Kudüs fatihi çıkarmasını engellemek amacıyla bu şer yapısının fitne değirmenine laik Kemalist rejimin “Ne Mutlu Türküm Diyene”, "Türk Öğün Güven Çalış", "Bir Türk Dünyaya Bedeldir" gibi ancak ayyaşlardan çıkabilecek alçak kelimelerle nasıl su taşıdığını da bilen bilir.

Rahmetli babamız küçükken bize "Asla andımızı okumayın, siz Türk değilsiniz Kürtsünüz, yalan ise haramdır" derdi.  Her sabah uyandığımızda evimize yakın dağın yamacında fitne boyasıyla yazılmış ve kilometrelerce uzaktan görülen bir “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazısı görürdük. Her sabah okulda yalan üzerine kurulu sahte bir andı içmemiz istenirdi. Biz de içimizden laik rejime her türlü adap sınırını aşmayan küfürler ederdik.  Şimdi zaman aşımına uğradığı için değil hala böyle inandığım için söylüyorum bunları. O zamanlar gösterdiğimiz refleks bir çocuğun milliyetçi duyguları değil bir Müslüman’ın saf akidesinden başka bir tepki değildi. Allah’a hamd olsun ki özgüven sahibi ve yıllarca dili ve ırkının farkı nedeniyle uğradığı zulme rağmen bir zulümden başka bir zulüm çıkarmayan, denize düşünce yılana sarılan kişi misali Kemalizm'den kaçarken Marksizm dinsizliğine yakalanmayan özgür bir Müslüman olarak Türk ve Kürt milliyetçiliğini ayaklarımın altından hiç yukarı çıkarmadım.

Sebep Sonuç İlişkisi ve Türkiye’nin Ürettiği Frankeştayn

Eski paganların ve amazon kabilelerinin ilkel çatışma nedeni olan Milliyetçiliğin Türkiye’de yayılmasını bir Kürt sorunu olarak değil bir Türk sorunu olarak görüyorum. Türklerin hatta muhafazakar kesimlerinin bile üzerlerinden bir türlü atamadıkları bu milliyetçilik fitnesi Kürtlerde bir tepkimeye neden oldu. Elbette herkes kabul etmeyebilir ancak ben Türk milliyetçiliğini sebep Kürt milliyetçiliğini ise sonuç olarak görüyorum. Türkiye kendi ürettiği bir canavar tarafından tehdit ediliyor. Aradan geçen 80 yılın sonunda Atatürk’ün neden olduğu Milliyetçilik fitnesi Türkiye toplumunu ikiye böldü ve şimdi de Türkiye Kürdistan'ında olduğu gibi tüm bölgede İslami projeyi tehdit etmeye başladı.  Ama en başta onu üreten Türkiye’yi bölünme ile tehdit ediyor.

4 parçaya bölünmüş mazlum Kürt halkı yıllarca bilinçli politikalarla ezildi ve zulme karşı gösterdiği refleksin gayri İslami olasının zemini sağlandı. İran’ın yıllarca ezdiği Kürtler İran’da kendilerinin İslam nedeniyle zulüm gördükleri propagandasına inandırıldılar ve bu İslam dışı bir mücadele metodu benimseyen Pejak’ı güçlendirdi.

Yine Arap milliyetçisi ve ülkesindeki Sünni İslami Hareket başta olmak üzere tüm dini hareketleri demir yumrukla ezen Saddam’ın zulümleri Halepçe ve Erbil sokaklarındaki halka Arap Sünni’lerin kendilerini ezdiği şeklinde itina ile yorumlanıyordu. Suriye’de de Esad’ın kimlik bile vermediği bu halkın başına bela olan PKK (PYD) kendisine tecavüz edene hayran kalanlar gibi şimdi Esad’la iş tutuyor. Aynı biçimde Türkiye’de de yıllarca devlet içinden ekiplerin teşvik ve desteğiyle palazlanan bu hareket bölgede İslami Hareketlerin güçlenmesini engelleyerek rejimin bekasını sağladı.

“Keşke Kürtler Müslüman olmasaydı” diyen Leyla Zana gibi PKK üyelerinin pagan Yezidi olma hayallerini açıkça ilan etmesine rağmen uğradıkları zulümlerden gözü dönen Kürt halkının birçok genci bu Marksist yapıya destek vermeye devam etti.

Kullanmayan kaldı mı?

PKK kuruluş ve güçlenme süreçleri içerisinde bölgedeki birçok siyasi otoriteye taşeronluk yapmıştır. Bu süreçte maalesef uğradığı zulümlerle büyük duygusal tahrip yaşayan Kürt halkı Irak ve Suriye’de de küresel güçlerin maşası haline getirilmiştir.

Yazının Devamı…