1. YAZARLAR

  2. Bejan Matur

  3. PKK'nın meşruiyet çıkmazı
Bejan Matur

Bejan Matur

Yazarın Tüm Yazıları >

PKK'nın meşruiyet çıkmazı

25 Aralık 2009 Cuma 03:31A+A-

Yapılan aslında bir meşruiyet tartışması. Şiddet ve şiddetin getirdiği güç, otorite ne kadar meşru? PKK'nın bugün geldiği aşamada seçtiği yöntemle, hedefleri arasında bir uyum yok.

Demokratik özerklik hedefi için silaha gerek olmadığı her fırsatta dile getiriliyor. Kendileri de kabul ediyor bunu. Silahsızlanmayı istiyorlar. Onlara göre silahsızlanmanın yolu; muhatap alınmalarından ve demokratik siyaset kanallarının açılmasından geçiyor.

Ve karşılarında böyle bir yapıyı muhatap alacak kimseyi bulamıyorlar.

Devlet 'önce silah bırakın' derken, PKK 'herhangi bir güvence olmadan silah bırakmam' diyor.

Tarihten gelen güven sorunu da eklenince dağlardan inmeyi yok olmakla belli ki eş görüyorlar. Peki, mevcut tablo bu güvensizliği bu derece vahim kılacak gerçeklikte mi? Ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Dikkat edin, son dönemde DTP sözcüleri, hemen her platformda, kendilerine daha fazla güvenmelerini telkin eden eleştirilerle karşılaşıyorlar. 'Neden hep birilerine yaslanarak konuşmak zorundasınız?' sorusu en son Erbil'de Barış ve Demokrasi Partisi sözcülerine yöneltildi. Güvenilecek başka bir şey yok mu sahiden?

Sanıyorum bu güvenin yeterince hissedilememesinde sadece güvenin kendisi değil, saygı uyandırmayan yöntemlerin seçilmiş olması da etkili. Vicdan yaratmayan yöntemlerin seçilmiş olması. Çünkü en nihayetinde şiddet sadece silahla ilgili bir olgu değil.

PKK başından itibaren uyguladığı yöntemlerle Stalinist bir çizgi izledi ve bunun kültürde karşılığını yarattı. Bugün silahın olmadığı pek çok platformda konuşulanların şiddeti silaha rahmet okutur cinsten. Bu yüzden Kandil'de silahlı olan Karayılan, Emine Ayna'dan daha ılımlı cümleler sarf edebiliyor gerektiğinde.

Kürtler neden içlerinden bir muhalefet geliştiremiyorlar sorusu haklı bir soru. Ama muhalefetin, yani demokratik kültürün gereği olan eleştirinin yapılması için gerekli zemini yok edenin ne olduğu sorusu daha öncelikli ve anlamlı.

PKK'nın kullandığı yöntemlerin şiddet içermesi konuşulan dili de şiddetle donattı. Bugün Kürtler arasında her kim ağzını açmaya kalksa karşılaşacağı ilk yafta hain, işbirlikçi yaftasıdır. Pek çoğu, yaftalanmamak adına susmayı tercih edebilir, eder.

Bir diğer gerçek de şu: Yaşanan süreç bize net bir karşılaşmayı gösterdi. Bu süreçte Türk kamuoyu derin bir sorun olduğunu ilk defa idrak ederken, PKK da şunu görüyor; bir özgürlük ve onur mücadelesi verdiğini düşünürken kullandığı enstrümanlar Türk kamuoyunda bir vicdan yaratmamış. Sorun budur aslında. Öcalan'ın bir türlü Mandela olamayışı bundan... PKK başından itibaren ideal hedefler uğruna verdiğini iddia ettiği mücadelede Türkiye kamuoyunda bir vicdan yaratamadığını daha yeni fark ediyor.

PKK'nın içinde konuşulabilecek olanlarla konuştuğunuzda bunun verdiği umutsuzluğu fark ediyorsunuz. Bir türlü kabul görmemenin, anlaşılmamanın nasıl devamla mümkün olduğunu sanıyorum artık bir soru olarak önemsiyorlar. Eğer doğacaksa bir aydınlanma bu sorudan doğacaktır. Daha önce hemen her olumsuzluğu devletin inkârcılığına bağlıyorlardı. Şimdi dönüp kendilerine bakmanın, eleştiriye tahammül etmemenin, yaratılan şiddet kültürünü hayatın her alanına yaymanın gayri insani oluşunu yeni fark ediyorlar. Kendi aralarındaki muhalefet ihtiyacı bundan kaynaklanıyor. Aslında bu arzunun kapalı kapılar ardında dile geldiği de biliniyor. Ancak sorun şu ki; en mantıklı ve tutarlı eleştirileri bile yerle bir edecek kutsallar PKK'da ağırlıklı olarak yer tutuyor. En hafifinden bir siyasetçinin demecine sert eleştiriler getiren diğer siyasiler, İmralı ya da Kandil'den eleştirdikleri kişiye destek verilmesi durumunda sus pus olmak zorunda kalıyorlar.

Çeşitliliğin ve çoğulculuğun zaman içinde oluşacağını görmek zor değil. Yeter ki sorunun sadece silah değil, silahtan daha fazla güç kazandıran şiddet söylemi olduğunu görelim.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT