1. YAZARLAR

  2. Serdar Arseven

  3. Özkök... Şarap... Ve ötesi!..
Serdar Arseven

Serdar Arseven

Yazarın Tüm Yazıları >

Özkök... Şarap... Ve ötesi!..

02 Ocak 2010 Cumartesi 00:01A+A-

Yayın Yönetmeni olarak kaleme aldığı son yazısında; “Ben biraz maymunumdur” demiş. Daha önce de “tarassut köpeği” olduğunu öne sürmüştü.

Ne bu hayvan vurgusu; “insanlık” öldü mü?..

Plâna bak; bundan sonra “kendi kendine eğlence yaratacak” ve bu eğlenceye bizi de davet edecekmiş; bu “karalar basmış” ülkede!..

Nerede o 28 Şubat döneminin, “andıç siparişleriyle” anında hayat karartılan “aydınlık” ülkesi…

O şen şakrak “topyekûn savaş” manşetlerinin atıldığı; Başbakanların “pijamalarla karşılandığı”, Bakanlara “filan” ana avrat sövmenin “sıradan eğlenceler arasında yer aldığı” güzelim(!) günler...

Chateau Lafite, Sherry Massandra, Chateau d’Yquem…

Biz batıyorduk;

Onlar dünyanın en pahalı şaraplarını yudumlar;

“Auraları, ruhları, farklılıkları, isyanları ve aldatmaları” yanlarında; dünyanın tadını çıkarırken!..

Belliydi böyle olacağı, o da biliyordu aslında.

Bir gün; bir AK Parti etkinliğinde, Ertuğrul Özkök, Doğan Hızlan, Taha Akyol ve Sedat Ergin’le aynı masaya düşmüştük. İki saatlik muhabbetin en az yarısı; (belki de çok sıkıldığım için bana o kadar uzun gelmiştir!) “şarap” mevzusuydu.

“Şarapçılık sektörü” hakkında ne kadar az malûmata sahipmişiz meğer; “yapmasan da bileceksin” prensibini nasıl da atlamışız!..

Neyse ki sohbetin “şarap” dışına taşan konuları da vardı.

Mesela demişti ki Özkök: “Eski dönemler bitiyor artık!..”

Neydi biten?..

“Öyle eskiden olduğu gibi her istediğimizi yaptırabilme durumumuz kalmadı. Güç dengeleri değişiyor!..”

Masadaki diğer “Doğan grubu” mensubu meslektaşlar da onun bu “karamsarlığına” iştirak etti.

Doğan Hızlan; “okumayan toplum”dan bahisle farklı bir şeyler söylediyse de… Özkök’ün “Bir saattir şarap bekliyoruz!.. Hani AKP’liler değişmişti!” yollu tepkisi yüzünden, “kitap” bahsi güme gitti!..


O sohbet; Muhterem Özkök’teki “Bunlar bizim canımıza okuyacak” ruh haliyle tamamlandı.

Ben o günden sonra; gelişmeler takibinde verdiği özgüvenle, Erdoğan’la Doğan arasındakinin “kayıkçı kavgasından ibaret” olduğu yönündeki değerlendirmelere pek kulak asmadım.

Erdoğan; “bu grubun iftira ve hakarete yaslanan haberlerinden, yayınlarından” gerçekten de rahatsızdı.

Şu son vergi cezaları filan bu düşünceyle alâkalı değil; o tamamen “mızrağın çuval dışında kalan kısmına” dair bir süreç...

Mesele; eski yöntemlerin artık kâr etmemesinde…

Eskiden yaptıkları, malûm; hiç seçim kazanmamış olan Mesut Yılmaz’ı üç dönem iktidarda tuttular; kökü dışarıda 28 Şubat ekibinin operasyonlarına tam destek verdiler.

“Eyvah, irtica geliyor!..” yaygarası, “28 Şubat’ın Somali kolu”yla aralarındaki “parola”ydı!..

“Topyekûn savaş halinde”ydiler değerlerimizle.

Medya araçtı.

Amaç; bankacılık, petrolcülük vesaire…

Her bir şey ellerindeydi; sevmedikleri, tasvip etmedikleri anında bitiyordu.

Devlet bakanlarına filan; “teşvik imzalama ameliyesinde bir anlık zaaf göstermeleri” halinde ana avrat küfür etmeleri, “vakayı adiye”dendi.

Lâkin bu küfürlü konuşmaları “kamuoyuna” duyurmak en büyük kabahatler arasındaydı.

“Etik” değildi bir kere!..

Ve daha önemlisi…

Lâikliğe aykırıydı; mevzuya uysa da, uymasa da!..

Onlarla başa çıkılamazdı; “emeklileri” vardı çünkü.

Vazifede iken; bunlarla iyi geçin,

Emekli olunca, holdingte kallavi bir görev kap!..

Serbest piyasa ekonomisi değil mi;

Her yöneticin illa “bölme” mi bilecek!..

Ya bir de şanslı adamlardı..

O zamanlar pek dava kaybetmiyorlardı, ne bal!..

Bir davayı yine kazandıklarında; maaşımızdan kesinti yapmışlardı da, “dandik” marka yerli arabamızın son iki taksitini ödemek amma müşkilât arz etmişti uzun yıllar evvel.

Sonra sonra devir değişmeye başladı işte...

“Şarap” dışında mevzularımız da oldu.

Öyle eskiden olduğu gibi her istenileni yaptırabilme durumu kalmadı bir kısım medyanın...

Bunu Özkök anlamıştı.

Aydın Doğan anlamış mıydı bilmem. Galiba tam olarak anlamamıştı;

Yılın ilk gününde bize yazan bir emektar Doğan mensubunun, “Aydın Bey’i yiyip bitiren çevresiydi, zannettiğiniz kadar fena adam değildir aslında” cümlesi yabana atılır mı?..

Neler olmuş meğer: “Aydın Bey’e bir gün birisi geliyor; Başbakan’ın yakın çevresinden filancayla görüşüp anlaştığını filan söylüyor...”

Bir başkası; “Efendim, ‘malûm cemaatin’ onlar üzerinde etkinliği büyük. Kendileri ile temas halindeyiz. Yakında bu iş çözülür. Şimdi seçime gidiyorlar, üzerlerinde seçmen baskısı var. Seçimi atlatalım, havalar değişir!..”

Patron iyi işadamı olsa da; her biri feleğin çemberinden binlerce kez geçmiş bazı “profesyonel” yöneticilerin; “hayâl satmak suretiyle göze girmek” ve “saltanat hayatını” bir müddet daha devam ettirmekten başka bir amaca hizmet etmediklerini göremez ki her zaman...

Gördüğünde, gerekli operasyonları “anında” yapamaz ki...

Hiç şüphem yok; yönetim kurulu başkanlığından ayrılışını ilan ettiği bugünlerde, sırtından kral hayatı yaşayanların vaatlerini tekrar gözden geçiriyordur, Aydın Bey...

Bunların ne kadarının tahakkuk ettiğini; ne kadarının “palavra”dan ibaret olduğunu değerlendiriyordur.

Özkök ise;

Emin Çölaşan’ın kitabında bolca dile geliyor; “Aklının ucundan bile geçmeyecek imkânlara Aydın Doğan sayesinde ulaşmış olmanın hazzındaydı...”

Özkök bundan sonra “maddi sıkıntı” yaşayacak değil…

Gelirinde düşme de olmaz.

Lâkin bilemiyorum… “Kurtuluş kapısı” son ana kadar açık…

Bakın, 28 Şubat sürecinde Refah-Yol’dan koparak ANAP’a geçmiş vekillerden Dr. Hikmet Aydın; “Bu geçiş benim için en büyük zül olmuştur. O günlerdeki operasyonların arka planında yaşananları teker teker anlatmaya hazırım. Yeter ki, bir Cumhuriyet Savcısı beni davet etsin... Vicdanen rahatlamak istiyorum” demekte.

Özkök de “eğlenmek” yerine “vicdanen rahatlamayı” tercih eder mi acaba?..

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT