1. YAZARLAR

  2. Avni Özgürel

  3. Ordu ne düşünür?
Avni Özgürel

Avni Özgürel

Yazarın Tüm Yazıları >

Ordu ne düşünür?

09 Temmuz 2008 Çarşamba 05:25A+A-

Ergenekon başlığı altında devam eden soruşturmaya ilişkin kanaatlerimi birkaç haftadır yazıyorum. Bir kez daha ifade edeyim; bu sürecin en önemli yanı, bundan böyle asker ya da sivil kesimde kimsenin siyasete askerin müdahalesi üzerine kolay kolay hesap yapmaya kalkmayacağıdır.
Oluşturulan havanın aksine, unutulmaması gereken husus bu soruşturmada bir suçüstü durumunun olmadığıdır. Yani tam darbe yapacakken yakalanmış insanları değil, yakın geçmişte bazı ordu komutanlarının gerçekleştirmeyi arzulayıp planladıkları, ancak yine silahlı kuvvetlerin komuta kademesinden gelen itirazlar sebebiyle kuvveden fiile çıkaramadıkları, akim kalmış bir ihtilal hazırlığını konuşuyoruz. Soruşturmanın ciddi yanı budur. Söz konusu asker kişilerin emekliye ayrıldıktan sonra bu yönde niyetlerini sürdürmüş olmaları, Taraf Gazetesi’nin var olduğunu iddia ettiği ‘Eldiven’ planı türünden ‘Ah keşke mümkün olsa da yapsak, olsa ne iyi olur, olması için ne yapmak lazım’ diye özetlenebilecek ifadelerin bana göre tek bir manası var: yenilgi itirafı!..
Olayın bir başka önemli yanı yaşadığımız süreçten ve ortalıkta uçuşan bunca iddiadan ordunun nasıl etkilendiği.
Hiç şüphe etmiyorum ki, silahlı kuvvetler mensuplarının çoğu şimdi üzerlerinde üniforma olmasa dahi geçmişte kendilerine komuta etmiş insanların içinde bulunduğu durumdan son derece rahatsızdır. Ocağın askere verdiği duygudur bu. Düşüncelerini onaylamasalar, girişimlerini desteklemeseler bile koruma refleksiyle hareket etmelerini yadırgamamak gerekir. Nitekim 27 Mayıs cuntasının dönemin genelkurmay başkanı Org. Rüştü Erdelhun’u er rütbesine indirip Yassıada’ya göndermesi dışında cumhuriyet tarihimizde bugüne kadar sivil yargı önüne çıkarılmış komutan yoktur. Hatta değil yargı önüne çıkmak, Susurluk hadisesi sonrası oluşturulan soruşturma komisyonunun çalışmaları sırasında görüldüğü gibi, TBMM’nin çağrısına icabet eden olmamıştır. Askeri darbe konusuna gelince sıkıntının kaynağı, Atatürk’ün emriyle hazırlanıp 22 Mayıs 1930’da yürürlüğe giren ve değil darbe planlamayı, siyasi faaliyeti, siyasete doğrudan veya dolaylı müdahaleyi davet eder mahiyette yazılı metin hazırlamayı, hazırlanmış metni imzalamayı suç sayan 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun yanına 27 Mayıs’tan sonra İç Hizmet Kanunu’nun konulmuş olması. Bilindiği gibi ondan buyana yaşanan bütün ordu müdahaleleri söz konusu kanunun 35 ve 85. maddesine dayandırılmaktadır.

Farklı hesaplar varsa
Bu uzun girizgâhın arkasından söylemek istediğim, Türk Ordusu’nun tarihi önemde bir değişim içinde olduğu. Unutmamak lazım ki, 12 Eylül sonrası yaşananlar, özellikle de 28 Şubat süreci silahlı kuvvetleri fazlasıyla hırpaladı. Türk halkının en güvendiği kurum olagelmiş ordunun bu dönemde bir kolu ‘Cumhuriyeti Korumak ve Kollamak’ diye özetlenen görev, diğer kolu Türkiye’nin Batı dünyasıyla entegrasyonunun vazgeçilmez şartı ‘Demokrasi’ olan makasın arasına sıkıştığını görmemek elde değil. Son gelişmeler bence silahlı kuvvetlerin cumhuriyetle elde edilmiş kazanımların demokrasiden vazgeçilmeksizin korunması yolundaki kararlılığının işareti. Birilerinin darbe planlarını deşifre edip sorgularken içeride ve dışarıda birilerinin ‘Keşke tutuklamalar askeri kışkırtsa ve müdahaleyi davet etse de ordu biraz daha yıpransa’ temennisiyle hareket edebileceğini, hâlâ ‘Acaba bunu sağlamak için yapabileceğimiz bir şey var mı’ düşüncesiyle beklenti içinde olabilecekleri ihtimalini gözardı etmemek lazım. İktidar, güç kumarının bütün bunları içerdiğini ve son sayfanın henüz açılmadığını unutmaksızın, birkaç hafta sonra görevden ayrılacak olan Org. Yaşar Büyükanıt’ın tavrını anlamlı buluyorum. Tabii yakın gelecekte aynı sorumluluğu üstlenecek olan Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ’un direncini
ve yanlış anlamalara imkân vermeyecek kelimeleri seçmek için gösterdiği çabayı da...

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT