1. YAZARLAR

  2. Bejan Matur

  3. Olmayanı istemek
Bejan Matur

Bejan Matur

Yazarın Tüm Yazıları >

Olmayanı istemek

28 Mayıs 2010 Cuma 17:46A+A-

Kılıçdaroğlu 'etnik kimliklerin siyasete taşınmasını doğru bulmuyorum' dediği halde, onu yeni olarak sunanlar, ısrarla etnik kimliğine vurgu yapıyorlar!

Bu vurguyu yapanlar belli ki, Kürt Alevi soslu etnik vitrinle seçeneksiz kalmış milyonlara ulaşmayı hedefliyorlar.

Yoksa sadece popülist yoksulluk edebiyatı ve havuzlu villa eleştirisinin ciddiye alınır bir yanı olmadığının herkes farkında.

Artık sokakta bile hissedilen değişim talebine Kılıçdaroğlu bir cevap olarak kurgulandı. Bu kurgunun farkında olanlar, onun kurultay salonundaki savunmasız serçe halini hüzünlü bulabilirler. Arkasında duran kurtların, yemeye hazır olduğu savunmasız bir serçe!

Siyasette yeni bir dönem bu. Ve bu döneme rengini veren asıl dinamik kimlik sorunudur. Evet Türkiye'nin hallolmamış bir 'kimlikler' sorunu var. Gasp edilmiş haklarını talep eden, eşitlik talep eden yığınlar kendi ifadelerini bulacakları, özdeşlik kuracakları yeni bir lider hayal ediyorlar. Kimdir o?

Aranan yeninin Kılıçdaroğlu olamayacağını bir önceki yazıda anlatmaya çalıştım. Sözünü ettiğim 'çizgiyi geçmek' meselesi.

Onun çizginin neresinde durduğu meselesi?

Dünya demokrasi tarihine bakın; heyecan yaratan, iz bırakan, yeniyi temsil eden politik figürleri düşünün; hepsinin ortak özelliği, bastırılmış kimlikleri yepyeni bir dille siyasete taşımış olmaları. Hepsi kendi hikâyesini çoğullaştırmış ve başladığı yere başka değerleri getirmiş. Merkezin değerlerini, başladığı yerde bir hakikat iddiasıyla buluşturmuş. Özetle, kimliğin kaynağındaki ruhu sahiplenerek merkez siyaseti dönüştürmüşler. Bunun son örneği Obama'dır.

Gandhi'ye benzetilen Kılıçdaroğlu için sorun, Gandhi'nin ikinci defa geçmeye cesaret ettiği çizgiyi geçmemesidir. Hatta çizgiyi görmemesi! Bugüne kadar yaptığı konuşmalardan, popülist yoksulluk edebiyatını, havuzsuz villa söylemini çıkarın, söyledikleri bildiğimiz statükonun devamı. Ezber söylemler...

Kılıçdaroğlu'nda yeni olan tek şey, ezilen bir kimliği görünür kılması. Ama temsil edemediği bir kimlik bu da.

Kılıçdaroğlu bugün sadece vitrinde görünen statüko karşıtı özelliklerini, sahiplenebilseydi ona yüklenen anlamın içini doldurabilirdi.

Belki böylece CHP bir iktidar alternatifi ya da çağdaş muhalefet yapan bir partiye dönüşürdü. Etnik ve dinsel kimlikler, özlenen demokratik ortamda yaşama şansına kavuşurdu.

Kılıçdaroğlu'nun yarattığı heyecan aslında Türkiye'nin 'değişime devam' diyen heyecanı. AKP'nin başlattığı reformların daha ileriye taşınabilme heyecanı.

Çünkü Türkiye'de artık, siyasetin talepleri geri dönüşü olmayacak şekilde değişiyor. Bu değişimin işaret ettiği yerde siyasi iktidarın payına da şu uyarı düşüyor: AKP hızlı başladığı reform çalışmalarındaki yavaşlıktan kurtulmazsa bayrağı başka bir partiye devretmek zorunda kalabilir.

Türkiye'de sol-sosyal demokrat bir partiye özlem duyulduğu bir gerçek. Ama bunun için Kılıçdaroğlu'nun asker-sivil ilişkilerinde, yargı vesayeti konusunda toplumun vicdanını temsil etmesi gerekir.

O nedenle, Kılıçdaroğlu'nun Gandhi'liğinden vazgeçtik, acaba Obama olabilir mi diye düşünenler, Türkiye'nin ilk Obama'sı Tayyip Erdoğan'ı unutmasınlar. Bunun için, Kılıçdaroğlu'nun vitrin özellikleri dışında, karizması, söyledikleri ve yaptıkları ile Başbakan'ı gölgede bırakması gerekir.

Şu haliyle Kılıçdaroğlu; masum vitrininin gerisine mevzilenmiş, elini ovuşturan tezgâh sahiplerine yem olacak bir liderden fazlası değil!

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT