1. YAZARLAR

  2. Esra Çifçi Dindar

  3. Yeryüzünün Mustazaflarından G-8’e Çağrı: “Sadaka Değil, Adalet İstiyoruz!”

Esra Çifçi Dindar

Yazarın Tüm Yazıları >

Yeryüzünün Mustazaflarından G-8’e Çağrı: “Sadaka Değil, Adalet İstiyoruz!”

Ağustos 2005A+A-

Kendilerini dünyanın en gelişmiş 8 ülkesi olarak tanımlayan Kanada, Fransa, Almanya, Britanya, İtalya, Japonya, ABD ve Rusya'nın oluşturduğu G-8 grubu bu yıl 6-8 Temmuz tarihlerinde İskoçya'da toplandı. Her yıl düzenli olarak yapılan zirvenin ev sahipliğini bu yıl Irak işgalcileri Bush ve Blair yaptı.

Son yıllarda küreselleşme karşıtlarının yoğun protestolarına sahne olan G-8 toplantıları özellikle Afrika ülkelerindeki yoksulluğa dikkat çekmek için düzenlenen Live8 konserleri ve protestolarla yine ilgi odağındaydı.

Zirvenin Asıl Gündemi: Ortadoğu Pastasının Paylaşımı

G-8'in en önemli gündem konuları arasında Avrupa'nın fakirleştirdiği Afrika ve Ortadoğu ülkelerinin küreselleşen kapitalist sisteme uyumlu hale getirilmesi vardı.

Bugüne kadar ABD'nin Ortadoğu'ya müdahalesine soğuk bakan başta Fransa olmak üzere eski Avrupa devletleri iş ABD'nin kestiği pastadan pay almaya gelince sus pus oldular. Bu açıdan bakıldığında son G-8 zirvesi ABD'nin büyük Ortadoğu projesinin ve işgalin nimetlerinin takdir topladığı bir toplantı oldu ve Bush'u büyük ölçüde rahatlattı. G-8'de bölgede yoğun çekincelere neden olan Geniş Orta Doğu ve Kuzey Afrika ile "ortak bir gelecek ve ilerleme için ortaklık" kararı kabul edildi.

Ortadoğu için reform (!) planının tartışıldığı toplantının sonuç bildirisinde G-8 liderleri "özgürlük, demokrasi ve zenginliği herkes için güçlendirmek" amacıyla Ortadoğu ve Afrika'da hükümetler, iş çevreleri ve siyasi partilerle çalışacaklarını söylediler.

Öte yandan Bush'un zirveye davet ettiği bazı Arap ülkeleri liderleri beklenmedik bir tepki vererek daveti reddetti. Fas, Tunus, Mısır, Suudi Arabistan ve Pakistan liderleri zirveyi boykot ederek katılmazken, Türkiye'den Başbakan Erdoğan ise ABD'nin stratejik ortağı olarak toplantıda hazır bulundu.

Afrika Meselesi

Toplantının kamuoyunda en fazla gündeme gelen meselesi ise; Batı'nın insanlarını köleleştirdiği, topraklarını çoraklaştırdığı Afrika ülkelerinde yaşanan yoksulluk ve bu ülkelerin borçlarının silinmesi meselesi idi. Afrika'ya yardım konusunun özellikle Irak istilasından sonra imaj tazelemeye çalışan Tony Blair'in öncülüğünde gündemleştirilmesi oldukça manidardı. Üzerinde güneşin batmadığı sömürgeci bir mirası devralan Blair, Irak'ta her gün öldürdüğü yüzlerce masum insanın acısını, onlarca çocuğun feryadını unutturmak istercesine bir çabayla çıktı kamuoyunun karşısına ve "bakın fakirin de yanındayım" edalarına büründü.

Zirveden bu konu ile ilgili en fakir 18 ülke başta olmak üzere Afrika ülkelerinin borçlarının silinmesi kararı çıktı. 18 ülke dışındaki devletlerin borçlarının silinmesi ise yönetim reformu, yolsuzlukların giderilmesi ve IMF ekonomi programına tam uyum koşuluna bağlı. Bununla birlikte G-8 ülkelerinin fakir ülkelerin borçlarının silinmesi yönündeki kararı, mevcut politikaları ile çelişkili ve bu nedenle güvenilmez bir durum arz ediyor.

Borç silme kararı ilk defa alınmış bir karar değil. G-8'ler borçlarını 1997'de Afrika ülkelerinden ısrarla talep etiler, daha sonra 1998'de Asya ve Afrika devletlerinin yaşadığı ekonomik krizlere rağmen borçları istemekten vazgeçmeyen G-8 devletleri, ilk defa 1999 yılında küreselleşme karşıtları ve uluslararası kamuoyunun baskısıyla Afrika devletlerinin borçlarının silineceğini açıkladılar. Fakat daha sonra yapılan iki zirvede (2000\Okinawa Zirvesi, 2001\Cenova Zirvesi) grup verdiği sözü tutmadığını itiraf etmek zorunda kaldı. Gasp etmeyi huy edinmiş Batılı devletlerin yardım etmek konusundaki ikiyüzlü ve cimri tutumu düşünüldüğünde İskoçya'da verilen sözlerin de tutulacağına dair ümit beslemek için hiçbir neden yok.

Bunun bir işareti olarak G-8'de atılan imzalar henüz kurumadan Avrupalı devletlerden karara itirazlar yükselmeye başladı. Afrika'nın eski sömürgeci gücü olan Belçika, borçların koşulsuz silinmesi kararına itiraz ederek alacaklı kurum ve ülkelerin bu alacaklarından vazgeçmesi halinde, borçlu ülkeler üzerinde daha fazla nüfuz sahibi olması için bir teklifte bulundu. Alman hükümeti, borçların silinmesi gibi bir uygulamanın "ahlaksızlık" olacağını öne sürerek, utanmadan "Sorumsuzca borçlanan yoksul ülkeler ödüllendiriliyor." açıklamasında bulundu ve Avrupalıların soygun ve talanlarıyla yoksul düşen Afrika'nın fakirliğini Afrika'nın sorumsuzluğuna fatura etti. IMF'de kendine olan borçların silinmesine sıcak bakmadığına göre G-8 kararları yine kağıt üzerinde kalacak. İngiltere'nin borçların bir kısmının Dünya Bankası'nın kasasındaki altınlardan karşılanması yönündeki talebi ise diğer devletler tarafından şiddetle reddediliyor. Batı, Afrika'dan çalmış olduğu altınların küçük bir kısmını dahi geri vermeye yanaşmıyor.

G-8 ülkeleri Afrika'yı ve dünyayı her açıdan sömürmeye devam etmekte. Uluslararası Af Örgütü'nün G-8 zirvesinin hemen öncesinde yayınladığı rapora göre de G-8 ülkeleri zaten Afrikalı ülkelerin daha fazla borçlanması için ellerinden gelen her şeyi yapmakta. G-8'ler yoksul ve savaştan harap olmuş ülkelere sorumsuzca silah ihraç ederek yoksulluğun azaltılması, istikrar ve insan haklarıyla ilgili taahhütlerini boşa çıkartmakta. Söz konusu 8 ülke dünya silah ihracatında %80'lik bir paya sahip ve bu ihracatın önemli bir kısmı fakir ve istikrarsız ülkelere gerçekleşiyor. Diktatörlerin, baskıcı rejimlerin ve çocukların eline geçen bu silahlar nedeniyle her yıl binlerce insan ölüyor, yaralanıyor, sakat kalıyor ya da yerinden ediliyor.

Afrika'nın borçları ile ilgili bir diğer önemli husus borç olarak verilen paraların kimlere, niçin verildiği konusu. Çünkü Batılı devletlerin Afrika ve Ortadoğu ülkelerine yönlendirdiği borçların neredeyse tamamı bu devletlerin başındaki diktatörlerin iktidarını güçlendirmek için verilmiş durumda. Batılı devletlerin fakir ülkelerde desteklediği diktatörlüklerin ve üst düzey yolsuzlukların bu ülkelerdeki fakirliğin en önemli sebebi olduğu bilinen bir gerçek. Hatta karamsar analizciler; yardımların artmasının Afrika'nın yolsuz liderlerinin bankalardaki hesaplarını kabartmaktan başka işe yaramayacağına işaret ediyorlar. Dolayısıyla ortada bir borç varsa bu Afrika halklarının borcu değil, emperyalist devletlerin işbirlikçilerine verdikleri rüşvetlerin hesabıdır.

Ekinin ve Neslin İfsadı

G-8 toplantısının bir başka meselesi ise endüstrileşmiş ülkelerin çevreye verdiği zararların engellenmesi idi. Bu bağlamda petrol ve kömürü en çok kullanan ülkeler yine G-8 ülkeleri. Çevreye verdikleri zararla sadece bugünün insanlarını değil, gelecek nesilleri de tehdit eden G-8'ler dünyada en fazla kömür ve petrol kullanan ve enerji atıklarıyla küresel ısınmaya neden olan ülkeler arasında başı çekiyorlar. Küresel ısınmaya neden olan sera gazı salınımının yüzde 36'sından sorumlu olduğu halde hiçbir önlem almayan ve bu yöndeki tedbirlerden biri olan Kyoto Anlaşması'nı imzalamayı reddeden ABD, G-8in en önemli aktörlerinden biri.

G-8 Karşıtı Protestolar ve Live8

Alışıldığı üzere son G-8 zirvesi de küreselleşme karşıtlarının çağdaş sömürgeciliğe tepki mahiyeti taşıyan yoğun protestolarına sahne oldu. Bunlardan bazıları G-8 çetesini insaflı olmaya çağıran girişimler, bazıları da vicdanlarının seslerini duyurmaya çalışanların protesto eylemleriydi.

Live8 başlığıyla gerçekleştirilen geniş çaplı müzik konserlerini birinci kategoriye sokmak mümkündür. Tokyo, Moskova, Roma ve Berlin'den sonra Londra'da zirve noktasına ulaşan, ABD ve Kanada'da devam eden konserleri yüz binlerce kişi izledi. Konserlerin amacı Afrika'daki yoksulluğa son verilmesi ve bu ülkelerin borçlarının silinmesi için G-8 devletlerine kamuoyu baskısı yapmaktı. Bir anlamda Afrika konusundaki duyarlılığın keskinleştirilmesiydi.

9 ülkede eş zamanlı gerçekleşen konserlerin öncülüğünü İngiltere yaptı. Başta İngiltere olmak üzere birçok Batı ülkesinde özellikle küreselleşme karşıtı bir zemine dayanan, koalisyon güçlerinin Irak'ı işgali ile daha da güçlenen bir muhalefetin varlığından söz etmek mümkün. Live8 konserlerine katılan ve destek veren kalabalıkların en azından bir duyarlılık gösterdiği inkar edilemez. Batının vicdanı ile başbaşa kaldığı anlardan biri olarak nitelendirilebilir bu duyarlılık hali.

Ancak Live8'in değerlendirilmesi gereken başka yönleri de olduğu muhakkak. Dünya kaynaklarının adaletsiz dağılımını ve Batı'nın diğer ülkeler üzerindeki tahakkümünü ortadan kaldırmak için meydanları dolduran kalabalıkların dünya liderlerinin Irak işgali konusundaki tutumlarını pek tartışmıyor olmaları dikkat çekici bir nokta. Konserler boyunca hiçbir sanatçı ne sahnede ne de basının önünde Irak konusuna bir eleştiri getirmedi. Ne Bush ne de Blair eleştirilmedi. Hiçbir şekilde küreselleşme karşıtı bir slogan, pankart veya şarkı da olmadı.

"Adalet için uzun yürüyüş" olarak adlandırılan bu konserler dizisinde hiç kimse Kyoto Protokolü'nü dahi anmadı. Adalete yürüyüşte kapitalist sistemin Afrika'yı talan etmesi ya da küreselleşmenin getirdiği sömürgeleştirme anılmadı. Sivrisinek ısırığından ölen çocuklar, yeterli ilaç ve hastane bulunmayışı, su kaynaklarının temiz olmaması ve beslenme yetersizliği Afrika'daki en büyük sorunlar olarak teşhis edildi. Afrika'nın fakirleşmesinde Batı'nın katkısından hiç bahsedilmedi. Tony Blair televizyon kanallarında konsere destek verdiğini açıkladı ve böylece hükümetinin insani konularla nasıl ilgilendiğini ve Irak'ı işgal etmenin dışında nasıl hayırlı işler yaptığını gösterdiği alanlardan biri oldu Live8 konserleri. Konsere destek verenlerden bir diğer ilginç isim ise toplam servetleri dünya servetinin %50'sine denk 247 milyarderden en zengini olan Bill Gates'ti. Dolayısıyla çelişkiler ve sorularla dolu bir kampanyaydı Live8.

Ve bu haliyle kesinlikle küreselleşme karşıtı bir eylem olarak nitelendirilemezdi. Tam aksine küreselleşmenin de merhamet sahibi olduğunu dünyaya göstermek ister gibiydi.

Küreselleşme karşıtı hareketler ile popüler isimlerin öncülüğünde yürütülen bu tür vicdan seansları arasındaki en önemli fark budur. The Guardian'da Live8 konserlerini değerlendiren G. Monbiot'un dediği gibi asıl tehlike G-8 gibi toplantılara karşı yapılan protesto eylemlerinin şiddete varması değil, fazla uslu olmasıdır. Çünkü bir muhalefetin iktidar sorununa verdiği yanıt, ancak güçlünün meşruiyetini reddeden ve kontrolü onun elinden almaya çalışan siyasi hareketler inşa etmesiyle mümkündür.

G-8 zirvesinde çok sayıda küreselleşme karşıtı ve sistem muhalifi gösteri de oldu. Ancak bu protestolar -belki de G-8'in istediği gibi- Live8 konserlerinin gölgesinde kaldı. Oysa bu protestolarda ciddi mesajlar gündemleştirilmeye çalışıldı. Bu mesajlarda başta Afrika ülkeleri olmak üzere dünyanın muhtelif ülkelerinde insanlar yoksulluktan dolayı ciddi sıkıntılar yaşarken, binlercesi de açlıktan ölürken G-8 çetesi içinde yer alan sanayileşmiş ülkelerin silaha ve savaşa yatırım yaptıklarına dikkat çekildi. ABD'nin Irak işgali kınandı.

Sonuç

Küreselleşmenin damgasını vurduğu son 12 yılda dünyadaki yoksul-zengin uçurumu da giderek büyüdü. Kişi başına düşen gelire göre dünya nüfusunun en zengin yüzde 10'unu temsil eden ülkelerle, en yoksul yüzde 10 nüfusu barındıran ülkeler arasındaki kişi başına düşen gelir farkı 139 kata kadar çıktı.

2004 yılı verilerinden yapılan belirlemelere göre dünya nüfusunun yüzde 10'unu barındıran ve en yüksek kişi başına gelire sahip ilk 16 ülke toplam dünya gelirinin yüzde 31.5'ini kontrol ederken dünya nüfusunun en yoksul yüzde 10'unu barındıran 31 ülke ise toplam gelirden sadece binde 4 oranında pay alıyor.

Dünyanın en zengin 3 kişisinin toplam mal varlığı, 600 milyon nüfuslu az gelişmiş ülkelerin GSMH'lerindan daha fazla. Dünya nüfusunun en zengin %20'lik dilimi ile en fakir %20'lik dilimi arasında 86 kat fark var. 1.2 milyar insan dünyada günde 1 dolardan daha az bir gelirle yaşamak zorunda. Dünyada yaklaşık 1 milyar insan temel tüketim gereksinimlerini karşılayamıyor.

Bu tablonun sorumluları dünyayı sömürmeyi ve insanları köleleştirmeyi genlerinde taşıyan küreselleşmenin efendileri, diğer bir deyişle G-8 adıyla anılan devletlerdir. Yoksulluk ve adaletsizliğe çözüm bulmaları için G-8 gibi lobilerin faaliyetlerinden medet ummak kurdun kuzuya teslim edilmesinden farksızdır. Bu nedenle yapılacak tek şey kapitalizmden adalet dilenmek yerine herkes için adaletin hakim olduğu bir dünya kurmak üzere çaba sarfetmektir. Çünkü, sömürü açık bir katliam gibidir. Fakat ancak baş kaldırıp bakan fark eder.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR