1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. “Nimet abla”ya Sessiz mektup...
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

“Nimet abla”ya Sessiz mektup...

02 Temmuz 2010 Cuma 10:14A+A-

Siyasetçilerden konuşurken sıra Nimet Çubukçu’ya geldiğinde, insanlar başlarını çevirerek yüzüme bakarlar...

“Kadın dayanışması”na dair manidar bir eleştiridir bu... “Siyasetçi dendiğinde hemen herkesi eleştirirsin, sıra kadına geldiğindeyse tolerans”... Sanırım pek de yanlış değil hakkımızdaki bu yargı, ama adı üstünde yargı; yani önü var, ardı var... Bir kadının siyasetçi olması hakkındaki devasa engelleri bilmek kadar, bir kadının siyasetler karşısındaki tanımsızlığını da bilmek, tecrübe etmek gerek...
Tanımsız...
Halime Toros’un kitabının ismiydi. Matematikte başa çıkılamaz tüm “şey”lerin adı, boyutsuz, eni boyu, yüksekliği olmayan, özkütlesiz ve zamansız... Kısaca “hiç” diyebiliriz belki ama demeyelim, zira “hiç”, felsefenin en uzun konusu...
Hafta sonu lisans yerleşim sınavlarında (LYS) tanık olduğum sınavdan çıkarılan “başörtülü kız” hadisesini kaleme almaya çalıştım dün... Bu durum Nimet Çubukçu’yu “e” şıkkına kadar çok yakından birebir ilgilendirdiği için... Bu durum kadın olmak hasebiyle karşılaştığı nice zor engelleri uzun ve meşakkatli nice badireyi atlatarak temsil vasfını kazanmış bir kadın siyasetçiyi çok yakından ve birebir ilgilendirdiği için... Genç bir kız öğrencinin sınavdan çıkarılması, onu ve diğer nice kızı temsil eden, onların vekili ve başöğretmeni konumundaki bir Milli Eğitim Bakanını çok yakından ve birebir ilgilendirdiği için... Müvekkili olduğu genç kızların susturulmuş, hiçleştirilmiş, tanımsız ve cansız kılınmış, bir tür ölü kelebekler koleksiyonuna çevrilmiş bu hatırası, kendilerini çok yakından ve birebir ilgilendirdiği için... Bir kadın... Bir anne olduğu için... Yazmak ve bu hususta dertlerimizi kendisine işittirebilmek istedim...
İşitmek, görmekten çok daha evvel gelir kuşkusuz. Çünkü tanrısal yaratım bir sesle başlamıştır: “KUN” kelimesi ile kurulmuştur evrenin varoluş macerası... Varoluşun evidir söz ve onu işitebilmek... Yaratılmışlar için ilk eylem, işitmek üzerinden başlatır kendini... “Gözün kapağı vardır ki örtülür, kulaksa örtüsüz, kapaksızdır” der bilgeler...
İşitilmek istiyoruz.
İşitin bizi...
Çünkü varız biz...
Var olduğumuzu bizden başkaları da işitirse anlam kazanacak çünkü varoluşumuz...
Geçen hafta “başörtülü olduğu için” sınavlardan atılan kızlar... Acaba Ermeni oldukları için sınavdan çıkarılmış olsalardı, ne olurdu? Acaba Alevi oldukları gerekçesiyle okullara sokulmamış olsalardı ne olurdu? Acaba Kürt oldukları için sınavdan ve okuldan kovulmuş olsalardı ne olurdu? İşte size asap bozucu üç soru, üç kimlik, üç açılım... Hayır ben karmaşık sorularla insanları afallatan sfenkslerden değilim. Ortalığı karıştırmak için fırsat kollarken Pandorra’nın Kutusunu açıveren bir arabozucu da değilim... Sadece zihni bir pratik modasından yürüyerek soruyorum bunları... Ermeni’ye, Alevi’ye, Kürt’e var da niye bana yok şeklindeki bir ezberden, hedef göstermeden ya da bize yoksa onlara da olmasın anlamında özgürlüklere şart koşucu bir tarzdan da hazzetmem...
Sadece siyasetin içindeki varlık uzamımızı sorguluyorum.
Haydi çocukların size söylemeyi çok sevdiği şekliyle sorayım:
“Nimet Abla, biz var mıyız, hakikaten var mıyız, bu ülkede, yeryüzünde, hayatın içinde, hayal kurma, umut etme, eylem, hareket, kımıltı ya da hışırtı şeklinde bile olsa... Nimet Abla, biz var mıyız?”
Haydi kızlar okula diyorsunuz...
Ama lütfen bu cümlenizi bizlere öğrettiğiniz resmi Türkçe dilbilgisi üzerinden tashih ederek söyleyiniz... Ki tüm bu yaşadığımız ayrımcılıklardan sonra sizin dilbilgisi kurallarına uygun olarak kurabileceğiniz doğru cümle ancak şudur: “Haydi bazı kızlar okula!”...
Peki cümlenin diğer yarısındaki “bazı kızlar” nerede Nimet Abla?
Yani şu hiçbir cümleye giremeyen, hiçbir cümlede, açılımda sözü geçmeyen başıörtülü kızları nereye koyacaksınız?
Nimet Abla...
Yukarıda Allah... Yerde siz...
Vekilimizsiniz...
Bizi ne zaman işiteceksiniz?
Mahkûm edildiğimiz bu sağır odadan bir türlü işitilmeyen sesimizi, sessiz bir mektup gibi atıyoruz tekraren...
Tık... Tık... Tık...
Orada Kimse Var Mı

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum