1. YAZARLAR

  2. M. HASİP YOKUŞ

  3. Mustafa Kemal’in askerleri neye kılıç sallıyor?
M. HASİP YOKUŞ

M. HASİP YOKUŞ

Yazarın Tüm Yazıları >

Mustafa Kemal’in askerleri neye kılıç sallıyor?

22 Ocak 2025 Çarşamba 18:17A+A-

30 Ağustos'ta gerçekleştirilen Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde bir grup öğrenci, rutin programın dışına çıkarak okudukları korsan yemin metniyle, kılıç çekip “Mustafa Kemal'in Askerleriyiz” sloganı atmışlardı. Bu olayla ilgili yürütülen soruşturma hala gündemi meşgul ederken, ırkçı Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın gözaltına alınmasını protesto eden taraftarlarının aynı şekilde “Mustafa Kemal'in Askerleriyiz” sloganına sarılması ve bunu büyük bir kampanyaya dönüştürme çabaları dikkate alınması gereken bir husustur.

Diğer tüm siyasi ve ideolojik sloganlar gibi, “Mustafa Kemal'in Askerleriyiz” sloganının da güçlü bir tarihi arka planı ve ideolojik temelleri vardır. Kırk yıllık icracısı konumundaki CHP tarafından bile toplumsal hafızada sevimsiz çağrışımlar yaptığı için unutulmaya terk edilen bu sloganın karanlık bazı mahfillerde yeniden ısıtılarak bir meydan okumaya dönüştürülmesi, tehditlerin boyutunu anlamak açısından önemli ipuçları sunmaktadır.

1923'te Osmanlı İmparatorluğu bakiyesi üzerinde kurulan 'Türkiye Cumhuriyeti' geçmişini tamamen inkâr ederek, "şanlı" bir sayfa açma iddiasındaydı.  Açılan bu sayfanın, bu topraklar üzerinde yaşayan dini, etnik ve mezhepsel gruplara ne kazandırdığı ayrıca hesap edilmek durumundadır. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş sürecinde, birleştirici bir öğe olarak sunulan Kemalizm, devletin ideolojik ve baskı araçları seferber edilerek topluma dayatılmıştır. Bu ideoloji, ulusçuluğa dayalı bir toplum tahayyülü ile homojen bir kültür ve standartlaşmış bir toplum yaratmayı amaçlamıştır.

Teorik olarak halk egemenliği ilkesine dayalı bir yönetim anlayışını savunsa da, Kemalist reformlar uygulamada halk adına, halk için, halka rağmen gerçekleştirilmiştir. Anadolu’nun etnik, dini ve mezhepsel çeşitliliği, kurgusal bir kimlik altında baskı altına alınmış ve homojen, modern, laik bir ulus yaratılmaya çalışılmıştır.

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra radikal yöntemlerle, bazen zorla, hayata geçirilen toplumsal tekdüzelik dayatmaları, gerçekten de birleştirici mi, yoksa ayrıştırıcı mı olduğu, günümüzde hâlâ karşılaştığımız toplumsal sonuçlar üzerinden çok daha net bir şekilde görebiliyoruz. Cumhuriyetin kurucu ideolojisi olarak Kemalizm ve bu kurucu ideolojiye hayatiyet kazandırmak adına uygulanan devletçilik, laiklik, halkçılık gibi ilkelerin tamamı iddia edilenin aksine hiçbir zaman birleştirici bir ortak değere dönüşmedi.

Kemalist ideoloji, milliyetçilik vurgusu ile halkı Türk kimliği altında birleştirme hedefiyle etnik çeşitliliği ve kültürel farklılıkları baskılama yoluna gitti. Kemalizm’in Türkçü vurgusu, etnik çeşitliliğin göz ardı edilmesi ve başta Kürtler olmak üzere farklı etnik grupların ve kültürlerin baskılanması, asimile edilmesi veya yok sayılmasına sebep olmuştur. "Türk" kimliği, birleştirici bir unsur olmak bir yana, farklı kimlikleri yok sayarak toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmiş, kimlik bunalımı ve ayrışmayı körüklemekten başka bir işe yaramamıştır.

Cumhuriyetin kurucu ideolojisinin temel taşlarından biri olan laiklik, toplumun büyük kesimini oluşturan Müslüman halkın dini yaşamı üzerinde bir baskı aracı haline gelmiş; Batılı değerler ve modernleşme söylemleri eşliğinde halkın dini inancı dışlanmış ve küçümsenmiştir. Batılılaşma ile kültürel kimlik ve değerler arasında yaşanan bu gerilim, sık sık askeri darbeler, sıkıyönetimler ve olağanüstü hal uygulamalarıyla aşılmaya çalışılmıştır.

Cumhuriyet’in kurulduğu günden itibaren ulus devlet inşa sürecinde dini, etnik ve mezhepsel temelde baskıya, inkâra ve asimilasyona uğramış toplumsal kesimler için Mustafa Kemal bir ortak değer olmamıştır. Aksine, bu baskılar ve dayatmalar, toplumsal fayları derinleştirerek kutuplaşmayı artırmıştır.

Sonuç olarak, “Mustafa Kemal'in Askerleriyiz” sloganı, sadece sevimsiz bir toplumsal hafıza meselesi değil, aynı zamanda Türkiye'nin tarihsel, ideolojik ve toplumsal yapısıyla derin bağlantılar taşıyan bir semboldür. Bugün, bu sembolün yeniden politik bir araç olarak kullanılması, toplumsal yapıyı aynı kodlar üzerinden yeniden şekillendirme amaç ve niyetinden bağımsız değildir.

Bölgedeki gelişmeler ve hızla değişen dengeler göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin Kemalist dayatma ile şekillenen Türkçü, ulusalcı, seküler ve Batıcı anlayışa dayalı dış politikası, artık bu coğrafyada etkin bir güç olma noktasında yetersiz kalmaktadır. Türkiye’nin kendi iç dengelerinde bile ortak bir değer oluşturmakta yetersiz kalırken, bu ideolojik çerçeveyle Libya, Suriye, Irak ve Afrika gibi bölgelerde söz sahibi olmak mümkün değil.

Özetle: Türkiye, sığ ideolojik çerçeveleri aşarak, başta Kürtler olmak üzere bölgedeki diğer tüm toplumsal kesimleri kapsayan, adil, eşitlikçi ve kardeşliğe dayalı bir ortak payda oluşturmalı ve bu ortak paydayla uyumlu bir yeni paradigma inşa etmelidir.

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum