1. HABERLER

  2. İSLAM DÜNYASI

  3. MORO

  4. Moro Müslümanları Barış Sonrasıyla Yüzleşiyor
Moro Müslümanları Barış Sonrasıyla Yüzleşiyor

Moro Müslümanları Barış Sonrasıyla Yüzleşiyor

Moro'da yaklaşık 40 yıllık çatışmadan sonra gelen barış Müslümanların umutlarını tazelerken yeni durumda çıkan sorunlarla baş etmeye çalışıyor.

24 Nisan 2014 Perşembe 12:47A+A-

Filipinler Devleti ile Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) arasında 40 yıldır devam eden ve 120 bin kişinin ölümüne neden olan savaş imzalanan barış anlaşması ile son buldu. MILF, anlaşma sonucu özerklik elde etmesiyle birlikte siyasi parti kurma, eğitim ve imar faaliyetlerine ağırlık vermeye başladı. Bu çerçevede İslam ülkelerinden de yardım talep eden MILF yöneticileri özellikle eğitim alanında materyal ve insan gücü talep ediyor.

Türkiye'den de Uluslararası Hukukçular Birliği (UHUB) ve İnsani Yardım Vakfı (İHH) barış görüşmeleri sürecinde bölgeye birer heyet göndererek incelemelerde bulundu. İHH, barış görüşmelerinde de yer aldı. UHUB ise, geçtiğimiz yılın ağustos ve ekim aylarında bölgeye birer ziyaret tertip ederek MILF yöneticileri ile görüştü ve barış sonrası bölgede yapılabilecekleri müzakere etti.

Müslümanların özerklik kazandığı Bangsamoro bölgesinde çok ciddi alt yapı eksiklikleri bulunuyor. Uzun yıllardır devam eden savaş nedeniyle hiçbir imar faaliyeti yapılmazken eğitim faaliyetleri ise sınırlı bir şekilde yürütülmüş. Bu sebeple okulların ve üniversitelerin sayısı çok yetersiz.

UHUB Genel Sekreteri Hüsnü Tuna, geçtiğimiz aylarda bölgeye giden UHUB heyetine başkanlık etti. Dünya Bülteni'ne izlenimlerini anlatan Tuna, bölgede büyük bir yoksulluğun gözlendiğini belirterek halkın barışa olan ihtiyacının zirveye çıktığını ifade ediyor. Müslümanların yoğun olduğu bölgede yolların bile olmadığını kaydeden Tuna, temel insani ihtiyaçların dahi karşılanamadığını söyledi.

Bölgede barış sonrası yapılması gerekenlerin başında imar ve eğitim çalışmaları geliyor. Bu konuda gözlemlerini aktaran Hüsnü Tuna, camilerin, okulların ve sosyal hizmetler binalarının elden geçirilmesi ve yolların yeniden düzenlenmesi gerektiğini belirtti.

Savaş sebebiyle yetişmiş insan gücünde sıkıntılar yaşandığını kaydeden Avukat Tuna, var olan bir üniversitede mezun olan öğrencilerin ders verdiğini, akademik kariyer yapmış büyük hoca olmadığından ciddi ilmi çalışmalar yapılamadığını söyledi. Bazı öğrenciler Türkiye'ye getirildi ve burada yetiştirilmeye başlandı ancak bunun yetersiz olduğunu kaydeden Tuna, bu sayının artması gerektiği üzerinde duruyor.

Batılıların yolda belli mesafe aralıkları ile tek tip ve düzenli kiliseler yaptığını ve misyonerlik faaliyetlerinin her geçen gün arttığını söyleyen Tuna, "Ne yazık ki savaş nedeniyle Müslümanlar, dini eğitime yeterince ilgi göstermemiş. Var olan camilere de sınırlı bir cemaat devam etmiş. Savaş döneminde insanlar korkularından camiye bile gidememiş" ifadelerini kullanıyor.

Müslümanlar arası iletişim imkanlarının da kısıtlı olduğunu belirten Tuna, tek iletişim aracının telefon olduğunu, hiçbir medya organının olmadığını söyledi. Bu konuda Türkiye'nin de katkılarıyla bir radyo istasyonu kurulduğu, en kısa zamanda tamamlanarak halka hem eğitim hem de haberleşme alanında hizmet verecek. Bölgede batılı ülkeler tarafından kurulan ve misyonerlik faaliyeti yürüten çok sayıda radyo yer alıyor.

Avukat Hüsnü Tuna, Moro Müslümanlarının Osmanlı'ya derin bir muhabbet beslediklerini, bazı camilerde cuma hutbesinin hala Abdulhamid adına okutulduğunu söyledi.

Bölgede bir üniversite bulunuyor fakat, gerek yurt gerekse de diğer sosyal ihtiyaçların yetersizliği sebebiyle öğrenci sayısı çok az. Yeterli öğretim üyesinin olmaması sebebiyle de verimli bir eğitim sağlanamıyor. UHUB tarafından hazırlanan raporda kısa sürede üniversitenin sosyal ihtiyaçlarının temin edilmesi, yurt binalarının yapılması ve eğitim için gerekli kadronun tamamlanması gerektiği belirtiliyor.

İHH, BAĞIMSIZ GÖZLEMCİ HEYETİ’NDE

İnsani Yardım vakfı (İHH) anlaşma sürecinin başından itibaren Bağımsız Gözlemci Heyeti’nde yer aldı. Vakfın bu rolü ile ilgili açıklama yapan Başkan yardımcısı Hüseyin Oruç, anlaşma maddelerinin ne kadar uygulandığını dünyaya söyleyen ağızlardan bir tanesi İHH olacanı söyledi.

Oruç’a göre, İHH’nın bu konudaki misyonu şöyle:

“Bir aksaklık varsa bunu önce taraflara söyleyeceğiz. Düzeltilip düzeltilmediğini izleyecek, aksi takdirde bununla ilgili raporumuzu hazırlayacağız. Rapor yine öncelikle taraflarla paylaşılacak, sonuç olumlu olmazsa dünyaya sunulacak. Raporlar 3 aylık ve yıllık periyotlarla hazırlanacak. Diğer yandan İHH olarak bölgedeki insani yardım çalışmalarımızı da sürdürüyor olacağız.”

Moro’daki mücadelenin gücünü kendisinden alan, büyük bir halk desteğine sahip, yerel ve milli bir özgürlük mücadelesi örneği olduğunu belirten Oruç, mücadelede sivillerin hiçbir zaman hedef alınmadığını ve İslami kimliğin kenara bırakılmadığını söyledi. Bu mücadelenin Filistin, Keşmir, Arakan,  Patani, Doğu Türkistan gibi direniş bölgelerine de çok önemli bir örnekli teşkil ettiğini belirten Oruç, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Benzer yapılar teröristlikle suçlanırken Moro İslami Kurtuluş Cephesi Filipinler devleti tarafından muhatap kabul ediliyor. Masada karşılıklı imzalanan anlaşmalar var. Bu dünyanın da kabul ettiği bir süreç ve biz de bu sürecin bir parçasıyız. Başarılabilirse Müslümanların Müslümanca yaşadıkları, kendi hukuklarını işlettikleri, kendi eğitim sistemlerini kurdukları, çok geniş yapılı bir özerklik içerisinde kendilerini ifade edebildikleri bir örnek ortaya çıkacak.”

İKİ TARAF DA BARIŞTAN MEMNUN

Müslümanların da Filipinler halkının da barıştan memnun olduğunu kaydeden Oruç, bu konuda ise şunları söyledi:

“Genel inisiyatife baktığımızda, her iki taraf da barışı istiyor. Halk artık barış zamanının geldiğini söylüyor. Filipinlerde yaşayan Müslümanlar, Hıristiyanlar ve diğer azınlıklar artık ne olursa olsun barış istiyor. Geçmişle karşılaştırdığımızda da yapılan bu anlaşmanın bölgenin gerçekliklerine daha uygun olduğunu görüyoruz. Çünkü otonom hale getirilecek olan bölge ağırlıklı olarak Müslüman nüfusun yaşadığı bir bölge. Yani zaten oradalar, zaten varlar ve mevcudu alıyor olacaklar. Elbette iki taraftan da bu anlaşmayı bozma eğilimi olan, kabul etmeyenler var. Bu süreci Filipinler devletinin bölünmesi olarak gören ve karşı çıkan bir kesim de var ama büyük bir çoğunluk değil. Bangsamoro bölgesinin Müslümanların kontrolünde bir otonom haline getirilmesinin Filipinlilere de faydası olacağını söyleyenlerin oranı çok fazla. Diğer yandan hükümet de bürokrasi de devlet başkanı da barıştan yana tavır koymuş durumdalar. Barış süreci olumlu bir havada devam ediyor. Sadece Müslüman çoğunluğun bulunduğu bölgelerde değil Filipinlerin diğer şehirlerinde de incelemelerde bulunduk. Mesela İligan 300 bin nüfuslu, çoğunluğu Hıristiyanların oluşturduğu, Müslümanların azınlıkta olduğu bir şehir. Orada belediye başkanıyla, üst düzey yöneticilerle, sivil toplum kuruluşlarıyla ve halkla görüşmeler yaptık. Filipinlerin genelinde hakim olan atmosferi burada daha yoğun bir şekilde hissettik. Barışı isteyenler çoğunlukta, ama istemeyenler de çok net bir şekilde “ülkeyi bölüyorsunuz” diyerek karşı çıkıyorlar. Ancak bu muhalefet süreci olumsuz yönde etkileyecek gibi görünmüyor çünkü tüm taraflar buna karşı hazırlıklı durumdalar.”

BARIŞ ANLAŞMASI NE GETİRİYOR?

Anlaşmaya göre Moro, Bangsomoro adıyla özerklik kazanacak ve 2 yıl boyunca MILF tarafından yönetilecek. 2016'da ise Müslümanların ağırlıkta olduğu bazı bölgelerde özerk yönetime katılım referandumu yapılacak. Aynı yıl muhtemelen referandumla birlikte yapılacak seçimlerde bölgede kurulacak olan partiler de yönetim için yarışacak. Seçimle meclis oluşturulacak ve buradan seçilecek bir başbakanın kuracağı hükümet bölgeyi yönetecek.

2016 yılında tamamlanması öngörülen geçiş sürecinde, silahsızlanma sağlanacak ve Filipinler ordusu bölgeden çekilecek. Süreç, bağımsız komisyonlar aracılığıyla denetlenecek.

İslam hukukuna göre bir anayasa hazırlanacak ve aynı şekilde İslam hukukuna uygun mahkemeler kurulacak. Bölgedeki eğitim, hukuk, seçimler gibi hususlar Moro yönetimi tarafından düzenlenecek.

Bangsamoro'da iç güvenliği Moro yönetimine ait polis sağlarken, dış güvenlik Filipinler hükümetinin sorumluluğunda olacak.

Bangsamoro hükümeti, bölgedeki yeraltı kaynakları gelirinin yüzde 75'ini alacak. Bölgenin ekonomisi de özerk olacak.

FİLİPİNLER'DEKİ MÜSLÜMANLARIN DAĞILIMI

Filipinler irili ufaklı 7.107 ada ve adacıktan oluşuyor. Ülkenin iki büyük adası var. Biri kuzeyde yer alan ve başkent Manila’nın da bulunduğu Luzon, diğeri güneyde yer alan ve Moro’nun da bulunduğu Mindanao. Bu iki adanın ortasında kalan adalar grubuna Visayas adı veriliyor. Mindanao’nun batısında yer alan küçük adalar Sulu, Tavitavi ve Basilan da yine Müslümanların yaşadığı adalar.

Ülkede en çok Müslüman Mindanao Adası’nın batısında Moro adı verilen kısımda yaşıyor. Moro bölgesi Mindanao’nun yarısından biraz az bir toprak parçasını kapsıyor. Mindanao Adası’nın yalnızca yüzde 35’i Müslüman, bu da 6 milyon kişi anlamına geliyor. Geri kalanlar Hıristiyan ve yerel din mensuplarından oluşuyor. Luzon Adası’nda özellikle başkent Manila merkezli olmak üzere 1 milyon civarında Müslüman bulunuyor. Ortadaki Visayas’ta ise sadece 15 bin civarında Müslüman var. Mindanao’nun batısındaki küçük Sulu Adası’nın yüzde 99’u (200 bin kişi) Müslüman.

FİLİPİNLER’DE İSLAM VE MÜSLÜMANLARIN MÜCADELESİ

Bir adalar ülkesi olan Filipinler’in İslam dini ile tanışması IX ve X. yüzyıllarda burada konaklayan Arap asıllı Müslüman tüccarlar vasıtasıyla oldu. XV. yüzyılda ülkede yayılmaya başlayan İslamiyet, Şerif Ebu Bekir El-Haşim’in tahminen 1450 yılında başkenti “Jolo” olan “Sulu Sultanlığı”nı kurmasının akabinde daha da güç kazandı. Yine Müslüman tebliğcilerden Şerif Muhammed Kabungsuvan, Filipinler’in yerli yöneticileri olan “Datu”larla ittifak yaparak bölge halkının Müslüman olmasına vesile oldu ve Mindanao Adası’nda 1515’te “Maguindanao Sultanlığı”nı kurdu. “Bu sultanlıkların kurulması ve güçlenmesinden sonra Müslümanlar, bazı yeni harfler ilave ettikleri Arap alfabesini ve hicri takvimi kullanmaya başladı. Saraylarda ve günlük hayatta Malay dili konuşulurken eğitim dili olarak Arapça benimsendi. Böylece çoğu zaman sadece tebliğ yoluyla İslamiyet özellikle güney bölgelerde yayılmaya başladı. Fakat bu durum İspanyolların Filipin Adaları’na gelerek burada bir sömürge idaresi kurmasıyla tersine döndü.

1521 yılında İspanyollar, Magellan önderliğinde Filipin Adaları’na ulaştılar. Magellan, Cebu Adası yöneticisi Humabon’la, kendisine destek vermesi karşılığında bütün Filipinler’de İspanya adına hakimiyet kurması konusunda anlaştı. Fakat 27 Nisan 1521’de Mactan Adası Sultanı Lapu Lapu tarafından öldürüldü. “Onun ölümünden sonra 1542’de buraya gelen denizci Ruy Lopez de Villalobos, adalara dönemin veliaht prensi ve geleceğin İspanya kralı II. Felipe’in onuruna “Filipinler” adını verdi.” Ve nihayet Miguel Lopez de Legazpi, 1571 yılında Manila’da Raca Süleyman’la yaptığı savaşı kazanarak burayı Filipinler’deki İspanyol idaresinin merkezi haline getirdi. İspanyolların “Moro” dedikleri Müslümanların hakim olduğu Güney bölgelerdeki Sulu ve Mindanao hariç tüm ülke İspanya hakimiyetine girdi.

Filipinleri sömürgesi haline dönüştüren İspanya, misyonerlik faaliyetleriyle ülke halkını Hıristiyanlaştırma-İspanyollaştırma siyaseti takip etti ve sürekli Güneydeki Müslüman Sultanlıkları ele geçirmeye çalıştı. Ancak Müslümanlar, onlara karşı koydular ve direnişe geçerek 300 yıldan fazla bir süre devam edecek olan “Moro Savaşları”nı başlattılar. 1762-1764 yılları arasında kısa bir süre İngiliz idaresi altında kalan Filipinler’de birçok isyan ve ayaklanma meydana geldiyse de bunlar bastırıldı. XIX. Yüzyılda, İspanyol idaresinde Hıristiyanlaşan bütün bölgeler diğer Avrupalı sömürgeci güçlerin rekabet alanına dönüştü ve Müslümanların yaşadığı bölgeler de İspanyol denetimine geçti. Fakat Müslümanlar kırsal kesimlerde gerilla gruplarıyla mücadeleye devam etti.

10 Aralık 1898 yılına gelindiğinde İspanyol-Amerikan Savaşı sonucunda imzalanan “Paris Antlaşması” ile bütün Filipinler 5 milyon dolar karşılığında Amerika Birleşik Devletleri’ne satıldı. Amerikalılara karşı da silahlı mücadeleye devam eden Müslümanlar, 1906 yılında Amerikan ordusunun gerçekleştirdiği “bud dajo” harekatı ile katliama uğradılar. 1913’e kadar Amerikan askeri yönetimi altında kalan Mindanao ve Sulu’da Müslümanlara serbestlik verilince silahlı mücadele sona erdirildi. Hatta “1915’te Sulu Sultanı II. Cemal El-Kiram, idaresi altında bulunan bölgelerin hakimiyet hakkını resmen Amerika Birleşik Devletleri’ne devretti. Ancak kendilerini Hıristiyan Filipin halkından ayrı görmeye devam eden Müslümanlar bu durumu göstermek için Bangsa Moro (Müslüman toplum, Morolar) adını siyasi anlamda kullanmaya başladılar.”

1935 yılında özerklik verilen Filipinler, II. Dünya Savaşı sırasında Japon işgaline uğradı ve bu süreçte Müslümanlar, Hıristiyan Filipin halkıyla birlikte bu işgale karşı mücadele verdiler. General Mac Arthur kumandasındaki Amerikan kuvvetleri tarafından alınan Filipinler’e savaşın ardından, 4 Temmuz 1946 yılında bağımsızlık verildi. İlerleyen dönemde, özellikle 1965 yılında Devlet Başkanı olarak seçilen Ferdinand Marcos’un yönetime gelmesinden sonra kasıtlı olarak Müslümanlara ait topraklara Hıristiyan Filipinlilerin yerleştirilmeleri, Müslümanların yaşadıkları bölgelerin eğitim ve ekonomi yatırımları açısından ihmal edilmesi, devlet daireleri ve ordu içerisinde Müslümanlara ayrım yapılması gibi nedenler, çeteler aracılığı ile öldürme, kundaklama, yakma, zorla isim değiştirmeye çalışma gibi faaliyetlerle birleşince silahlı mücadele kaçınılmaz hale geldi.

Nur Misuari liderliğinde 1969 yılında kurulan “Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi”, Mindanao’yu merkez edinerek, 1972 yılında Moro’nun bağımsızlığı için ilk silahlı mücadeleyi başlattı. İki yıl sonra gözlemci statüsü ile Moro halkını temsilen İslam Konferansı Teşkilatı tarafından da tanınan örgütün Bangsamoro Ordusu, Filipin Silahlı Kuvvetleri’ne ağır kayıplar verdirdi. Sonuçta Filipin Hükümeti, Müslümanlarla anlaşma yollarını aramak zorunda kaldı. Yapılan baskı ve Libya’nın aracılığı sonucu Filipin Hükümet temsilcileri ile Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi temsilcileri arasında Aralık 1976’da Müslümanların yaşadığı on üç vilayeti içine alacak özerk bir bölgenin kurulmasını öngören “Trablus Antlaşması” imzalandı.

MILF KURULUYOR

Ancak Nisan 1977’de Filipin Hükümeti’nin özerklik konusunu halkoyuna sunması ve Trablus Antlaşması’na aykırı olarak sadece on vilayeti içine alan iki ayrı özerk bölge kurması çatışmaların tekrar başlamasına sebep oldu. Tam bağımsızlık hedefi ile mücadeleyi sürdüren örgütte, 1981 yılında bir bölünme yaşandı ve “Moro İslami Kurtuluş Cephesi” kuruldu. Bu gelişme ile Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi zayıflarken, İslami Kurtuluş Cephesi bugün Moro’daki en büyük silahlı güç haline geldi. Sonraki süreçte Müslümanların haklarını tanıma konusunda bazı icraatlara imza atan Filipin Hükümeti ile önce tam bağımsızlık, daha sonra ise özerklik talep etmeye başlayan Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi arasında 1996 yılında bir anlaşma sağlandıysa da hayata geçirilemedi.

2000 yılında Filipinler Cumhurbaşkanı Joseph Estrada MILF’ye savaş ilan edip kamplarını yıkınca, çatışmalar yeniden alevlendi. 2001’de Estrada’nın halefi Gloria Macapagal-Arroyo’nun görevine başlamasıyla ateşkes yeniden sağlandı ancak kısa sürede devletin MILF karargahına tekrar saldırmasıyla ateşkes yine son buldu.

2003’te yeni bir ateşkes anlaşması üzerinde mutabık kalındı, fakat barış süreci hükümet tarafından Müslümanlara önerilen topraklarla yöre halkının hak sahibi olacağı doğal kaynaklar arasındaki orantısızlık sebebiyle 2006 yılında geçersiz kaldı. Uzun görüşmeler sonunda, Filipinler hükümetiyle, Al Hac Murad İbrahim önderliğindeki MILF arasında Temmuz 2008’de, mevcut Müslüman bölgeyi genişletme ve gelecekteki yerel yönetime daha geniş siyasi ve ekonomik yetkiler vermeyi kapsayan bir uzlaşıya varıldı. Ancak güney bölgesindeki Katolik siyasetçilerin anlaşma şekillenirken kendilerine danışılmadığı gerekçesiyle yaptığı itiraz doğrultusunda Yüksek Mahkeme 7’ye karşı 8 oyla anlaşmanın yürütmesini durdurdu. Bunun neticesinde 2008 Ekim ayından itibaren bölgede tansiyon yine yükseldi, saldırılar yeniden başladı, Hıristiyan ve Müslüman sivil halk arasında yüzlerce kişi hayatını kaybetti.

Resmi görüşmeler 16 yıldır sürüyordu. Nihayet 2009’da üçüncü kez Devlet Başkanlığına gelen Benigno Aquino ile süreç yeniden olumlu yöne döndü ve barış yolunda önemli adımlar atıldı. Bu kez işi sağlama almak için bir “Uluslararası Temas Grubu” kuruldu. Hükümet kanadı grupta İngiltere ve Japonya’nın, MILF ise Türkiye ve Suudi Arabistan’ın yer almasını önerdi. 2009’da taraflar tekrar Kuala Lumpur’da bir araya geldi ve barışla ilgili anlaşmanın 2010 yılının Nisan ayında imzalanabileceği kabul edildi.

Moro İslami Kurtuluş Cephesi ve Filipinler hükümeti, 15 Ekim 2012 günü barış amacıyla bir çerçeve anlaşması imzaladı. Devamlı olarak barışı sağlamak için görüşmeler sürdürülüyordu. Bu anlaşmayla nihayet Asya’nın en kanlı ve uzun süren sorunlarından biri büyük ölçüde halledildi. Moro direnişçileri ile Filipinler devleti arasında uzun zamandır sürdürülen görüşmeler sonucu olarak barış anlaşması imzalandı.

27 Mart 2014’te “Moro İslami Kurtuluş Cephesi” (MILF) ile Filipin Hükümeti arasında imzalanan barış anlaşmasını kabul etmeyeceğini duyuran Moro Ulusal kurtuluş Cephesi ise 1996 yılındaki söz konusu anlaşmanın uygulanmasında ısrar ediyor.

(Hamit Kardaş/ Dünya Bülteni )

HABERE YORUM KAT