1. YAZARLAR

  2. M. Naci Bostancı

  3. Medyadaki dinî görünümler (2)
M. Naci Bostancı

M. Naci Bostancı

Yazarın Tüm Yazıları >

Medyadaki dinî görünümler (2)

25 Eylül 2008 Perşembe 13:30A+A-

Televizyon, bir "kitle iletişim teknolojisi" olarak, kitle dediğimiz, belirsiz, karışık, farklı pozisyonlara sahip bir hedefe seslenir. Hocanın oradaki varlığı, İslamî konular ve tartışmalar kadar, televizyon yayıncılığının bildik gerilimlerinin de bir sonucudur ve elbette "varlığın başarıyla devamını" sağlayacak bir zımnî sözleşmeyi tüm taraflar bilmektedirler.

Bu sözleşmenin kuralları, izleyicileri en kaba şekliyle iki kampa ayıran kışkırtıcılık, skandala açık bir dil, klip mantığına uygun veciz sözler, en geniş kitleye ulaşmak için ortaokul düzeyinde bir anlatım tarzı, eğlendirici olmayı her zaman hatırlayan bir tutum, herkesin kendisini uzman addettiği dinî alanda bu "uzmanlıkları" ıskalamayan, gönül alıcı bir yaklaşım (izleyicileri, yani reklam gelirlerinin velinimetlerini küstürmeyelim), olup bitenleri heyecan verici bir "şimdi" zamanına taşımak için ortaya konulan teatral tavırlar vb. sayılabilir.

Televizyon dünyası bir "show" dünyasıdır ve sahnenin her daim canlı olması için eskiyen yüzlerin yerine hemen yenilerinin sürülmesi gerekir. "Yeni"yi belirleyen en önemli unsur, kitlelerin arzuyla ekran başına koşmalarını temin edecek yeni "kışkırtıcı" tarzlardır. İçeriğin ne olduğu değil nasıl ve ne ölçüde kitlelerle bağ kurmaya elverişli olduğu önemlidir. Birçok konuda olduğu gibi bu alanda da dünyanın mihmandarları Amerikalılardır. Televizyonla birlikte özellikle Amerika'da dinî kanallar kurulmuş, yayıncılığın ruhunu iyi okuyan retorik sahipleri muhafazakâr Amerikan dünyasında popüler yıldızlar kadar öne çıkmışlardır. Özellikle Evanjelizm'in yükselişi sürecinde, Amerika'nın her tarafına ağ gibi yayılmış bu anlayış, kiliseler, vakıflar oluştururken medyada da büyük ağırlık edinmiş, vaazlar kilisenin kürsüsünden çok daha ateşli bir anlatım diliyle kanallara transfer edilmiştir. CBN-Christian Broadcasting Network (Hıristiyan Yayın Ağı), EWTN-Eternal World Television Network (Ebedi Dünya Televizyon Ağı) gibi kablolu televizyonlar, bu manada hemen akla gelen ilk örneklerdir. Kimi tahminlere göre, beş milyondan başlayıp yetmiş beş milyona kadar ulaşan Evanjelizm'in destekçilerinin ortaya çıkışında bu kanalların ve burada rol alan "ateşli hatiplerin" önemli yeri vardır.

Bizi mevcut konu çerçevesinde ilgilendiren Evanjelizm, onun medya kolu değil, televizyon yayıncılığının kurallarıyla son derece uyumlu ateşli TV hatiplerinin kitleler nezdinde gördüğü kışkırtıcı karşılıktır. Türkiye'de son zamanlarda ortaya çıkan yeni tip retorik sahibi anlatıcıların "show" dünyasındaki yolculukları format itibarıyla Amerika'daki örnekleriyle kimi benzerlikler taşımaktadır. Bunu belki de küreselleşen dünyada dinle kitlelerin kurduğu çeşitli ilişki mecralarından biri olarak görmek, yerel bazı özellikler taşımakla birlikte bir ortak damarda buluşan "trend" şeklinde değerlendirmek gerekiyor.

"Bizim" yeni tip TV programlarının ve hatiplerinin karakteristik özelliklerini, biraz önce yayıncılığın niteliklerine ilişkin hatırlatmaları akılda tutarak şu şekilde toparlayabiliriz: Program başlamadan önce bant olarak sunulan duyuru akışlarında kitlelerin merak duygusuna seslenen, onlarda "Acaba ne olacak?" beklentisini uyandıran, üç noktalı yarım ifadelerle duyurunun etkisini artırmaya çalışan, bu özellikleriyle televole programlarını hatırlatan bir takdim biçimi. Programın kendisinde, tabiata ve dine ait çeşitli imgelerin aktığı bir arka plan. Böylelikle izleyiciyi, zihninde tabiatın saflığı ile dinî imgeler birleştirerek görsel bir kompozisyonla anlamları bütünleştirmeye teşvik. Yine arka planda hüzünlü, bazen hayli vurgulu bir şekilde öne çıkan bir müzik. Genellikle ney sesi. Bu müziğin dikkate değer yanı "elem, acı, gözyaşı çağrılarıyla" yüklü oluşu, dinî ve mistik bir iklim kurmaya çalışması ve kişinin aşkın bir hale geçmesinde katalizör rolü oynamasının umut edilmesi.

Anlatıcının genellikle yakın plan çekiminin sağlanarak retoriğin tamamlayıcı unsurları olan jest ve mimiklerin daha rahat görülmesini temin. Anlatıcının yüzünde sürekli var olan ölçülü bir tebessüm. Dinî anlatının kaçınılmaz bahisleri olan günahlardan söz edilirken dahi gülümsemenin sağladığı İlahî bağışlayıcı jest. Her ne olursa olsun öfke ve celadetten uzak, "Bir yanağına vurulduğunda diğerini uzat" diyen İsevi bir hoşgörü. Arada kameralar mekândaki dinleyicilere döndüğünde onların da ortamın huşu halini barizleştiren konumlanma biçimleri; hareketsiz, genellikle "bu dünyaya ait olmayan anlatım dolayısıyla" yokmuş gibi davranma, bazen çok ölçülü gülümsemelerle "sözün yıldızının parladığı anlara" verilen sınırlı tepkiler. Nitekim anlatıcının da sözlerini onlara değil ufka, sınırlı bir dinleyici kitlesine değil sonsuzluğa sunduğunu hikâye eden bir çekim biçimi. Bazen hafif öne eğilen, bazen yukarılara yönelen gözlerin bu hikâye etmeye verdiği destek. Anlatım dilinin geniş zaman kipi içindeki fiil kullanımlarıyla tüm olup bitenlerin geçmişte olmadığı, hâlihazırda da olmaya devam ettiği duygusunu uyandıran, televizyon yayıncılığının can damarını oluşturan "şimdi/canlı" etkisine yönelik ifadeler: "Yürür, gelir, bakar, durur, seslenir" vs. gibi fiil kullanımları. Yine anlatım diline egemen olan sürekli, bazen hayli zorlamaya kaçan şiirsellik efekti. Bu manada devrik cümleler. En olağan insanî davranışları dahi teatral bir tarzda ifade etme biçimi. Anekdotlara dayalı bir anlatım, ancak anekdotların seçiminde izleyicilerin dikkatini sürekli uyanık tutmaya, daha da önemlisi ekranın başına yeni dinleyicileri çekmeye yönelik "sırlı hikâyelere" gösterilen özel ilgi. Ellerin canlı kullanımıyla anlatıya verilen hareket desteği.

Bu saydığımız özelliklere daha birçokları eklenebilir. Ancak buradaki anlatım kompozisyonunun televizyon yayıncılığının zorladığı ve öne çıkarttığı kritik öğelerinin olağan dinî anlatının öne çıkartma eğiliminde olduğu kritik öğeleriyle ne ölçüde buluştuğu, aslında anlatılanın ne olduğu hususu üzerinde ciddiyetle düşünmeyi hak ediyor. Bu tarzın en azından kimi izleyiciler tarafından hayli sempatiyle karşılandığı da anlaşılıyor. Günde beş saat televizyon kanallarını takip ettiği söylenen bir toplumsal algıya, mesajın içeriğini kendi bağlamında yeniden üreten "medya" üzerinden seslenmek, sanıldığından çok daha problemli bir alan. En azından anlatıcıların dinî bilgileri kadar olmasa da bir ölçüde seslendikleri teknolojiye ilişkin fikirlerinin de bulunması çok önemli. Geçenlerde böyle bir programda anlatıcının, Allah'la kulu arasındaki diyaloğu dile getirişine şahit oldum. Maalesef, konuşanlar adeta alt orta sınıfın gündelik diliyle iki insandı. "Allah dedi ki: Gel bakalım hele," gibi. İlginç bir kesişme, birkaç gün sonra bir Amerikan sit-com'unda da "bağlam itibarıyla" benzer bir anlatım tarzıyla karşılaştım, "küreselleşenin ne olduğuna ilişkin" ucu açık düşüncelere daldım. Belki bu da, modern dünyada sınama yanılma yoluyla öğreneceğimiz, bu yüzden tartışmalara açık birçok konudan birisidir, kim bilir?

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT