1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Liberal Demokratların ‘İlliberal’ Trump Çelişkisi
Liberal Demokratların ‘İlliberal’ Trump Çelişkisi

Liberal Demokratların ‘İlliberal’ Trump Çelişkisi

Yazısında Trump merkezli tartışmaları değerlendiren Merve Şebnem Oruç, ayrıca tehdidin merkezindeki Müslümanların bu tartışmadaki konumunun nasıl olması gerektiği sorusuna cevap arıyor.

02 Şubat 2017 Perşembe 13:57A+A-

Trump’ın bazı Müslüman ülke vatandaşlarının ABD’ye girişine getirdiği yasağın batıdaki algılanış biçimini tahlil eden Merve Şebnem Oruç, “Batı'nın liberal demokratlarının aklına Müslümanların da insan olduğu gerçeğinin gelebilmesi için, önce başlarına Trump gibi bir belanın gelmesi gerekiyormuş.” tespitini yapıyor.

Müslümanların Trump’a dair tartışmanın neresinde durması gerektiği sorusuyla ilgili olarak ise Merve Şebnem Oruç’un önerisi şöyle:

“Trump iyi mi kötü mü tartışması yeterince sığ, ve söylemeye bile gerek yok, fazlasıyla kötü. Ama anlık tepkilerle Trump'tan kurtulmak için Müslümanları bir araç olarak kullanmaya çalışanların kuklası olmaya da gerek yok. Nitekim ABD dediğin, Bush'un gidip Hüseyin'in geldiği, onun gidip Trump'ın geldiği, açıktan ya da gizliden fark etmez, kötülüğün Amerikan çıkarları adına şekil değiştirerek sürekli üretildiği bir yer. Kısa vadede hedefsiz protestolar yerine, ABD'nin karşı karşıya olduğu açmazı anlamakta uzun vadeli bir fayda var.”

Merve Şebnem Oruç’un ABD’nin karşı karşıya olduğu açmazı anlamlandırmaya dönük yaptığı “İlliberal Demokrasi ve Liberal Müslümanlar” başlıklı okumayı okurlarımızın ilgisine sunuyoruz…

İlliberal Demokrasi ve Liberal Müslümanlar

Merve Şebnem Oruç / Yeni Şafak

20 Ocak'ta Başkanlık koltuğunu devralan Donald Trump, Obama'nın mirasını hızla silmeye başladı. Ardı ardına imzaladığı kararnamelerle Beyaz Saray'da bir başkanın en çalkantılı ilk haftasına da imza atan Trump, bu sürede Obamacare olarak anılan sağlık sigortası reformunun iptalinden Meksika sınırına duvar örmeye, ABD'yi Trans-Pasifik Ortaklığı'ndan çekerek Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'nı yeniden müzakereye açmaya pek çok sansasyonel adım attı.

Seçim kampanyası sürecinde de Amerikan ulusal medyasıyla kavgaya tutuşmuş olan Trump, seçimi kazandıktan sonra da savaşı sürdüren New York Times, CNN gibi yayın organlarını 'sahte haber'cilikle suçlamıştı. Bugünse ABD'de sadece medya devleri değil, önde gelen şirketler, diplomatlar, yargıçlar, artık kurulu düzeni temsil eden kim varsa, yeni ABD Başkanı'na savaş açmış durumda.

Trump'ın en çok tepki çeken icraatı da, kampanya döneminde vaat ettiği, İran, Irak, Suriye, Sudan, Libya, Yemen ve Somali uyruklulara getirdiği 120 günlük ABD'ye seyahat yasağı yürürlüğe koyması oldu. 'Müslüman yasağı' olarak adlandırılan bu kararnameye uluslararası alanda da tepkiler çığ gibi büyüdü. İlginçtir, Müslümanlar bombalanırken oralı olmayan hatta destekleyen, kimyasal silahlarla öldürülürken “Benim problemim değil” diyen, mülteci botlarında Akdeniz'de boğulurken “Onlardan nasıl kurtuluruz?” diye karalar bağlayanlar bir anda Müslümanlarla dayanışma içine girdi. Böylesi rezil bir icraatın sevinilecek tek tarafı bu olsa gerek, Batı'nın liberal demokratlarının aklına Müslümanların da insan olduğu gerçeğinin gelebilmesi için, önce başlarına Trump gibi bir belanın gelmesi gerekiyormuş.

Elbette Müslüman ülkelerde ve bizde de 'Müslüman yasağı' tartışılmaya başlandı. Bugüne kadar Müslümanların da insan olduğunu aklına bile getirmeyen içimizdeki Obamaseverler, havaalanlarında gözü yaşlı Müslümanların fotoğraflarını göstererek Trump'ın nasıl da kötü biri olduğunu anlatır oldu. Bazı Müslümanlar da, naifliklerinden olsa gerek, havaalanlarında protestolara destek verilmesi gerektiğinden tutun, Trump'ın Obama'dan 'daha kötü biri' olduğuna ve her şeyin kötüye gideceğine dair bir dizi söyleme girişti. Peki, 'görevi kötüye kullanma suçuyla' Başkanlık koltuğundan indirilmesi dahi Amerikan medyasında gündeme getirilen Trump'ı protesto ederek böyle bir sürece ucundan kenarından da olsa destek verdiğimizde, Trump gidecek de yerine adı Hüseyin olan, beyaz değil de siyah, Müslüman dostu gibi davranan biri mi gelecek? Kusura bakmayın ama adı Hüseyin olan biri zaten geldi ve o seçkinci tavrıyla dünyayı daha da kötü bir hale, neredeyse 3. Dünya Savaşı'nın eşiğine getirip gitti. Trump da bir sebep değil, Barack Hüseyin Obama'nın yanlış politikalarının bir sonucu.

Trump iyi mi kötü mü tartışması yeterince sığ, ve söylemeye bile gerek yok, fazlasıyla kötü. Ama anlık tepkilerle Trump'tan kurtulmak için Müslümanları bir araç olarak kullanmaya çalışanların kuklası olmaya da gerek yok. Nitekim ABD dediğin, Bush'un gidip Hüseyin'in geldiği, onun gidip Trump'ın geldiği, açıktan ya da gizliden fark etmez, kötülüğün Amerikan çıkarları adına şekil değiştirerek sürekli üretildiği bir yer. Kısa vadede hedefsiz protestolar yerine, ABD'nin karşı karşıya olduğu açmazı anlamakta uzun vadeli bir fayda var.

Batılı demokratların 2000'li yılların başından itibaren vurguladığı, son on yıldaysa 'demokrasi sandıktan ibaret değildir' şeklinde cümlelerle süsleyerek dış politikada baskı artırmak için kullandığı 'liberal demokrasi' kavramı, aynı zamanda karşı karşıya kaldıkları ikilemin de sonucu. 'Bir ülkede adil ve özgür seçimler yapıldı, barışçı ve özgürlükçü gibi davransa da ırkçılar, faşistler ya da ayrılıkçılar, gerçek yüzlerini saklayıp sandığa girerek tekrar seçim kazanabilir mi?' sorusuna 'Evet' cevabı verenler, bu durumu 'illiberal demokrasi' olarak tarif etmişler. Bugün sıkça karşılaştığımız 'liberal demokrasi', hukukun hakimiyeti, kuvvetler ayrılığı, ifade, toplanma, din ve mülkiyet özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlüklerin olduğu ülkeleri ifade ederken, 'illiberal demokrasi' bunların olmadığı, ama yine de adil ve özgür seçimlerin yapıldığı, liderlerin halk tarafından seçildiği ülkeleri tanımlıyor. Lakin bununla kalsa iyi; Müslüman yoğunluklu bir ülkenin seçilmiş yöneticileri seküler mi değil mi, ekonomisi liberal mi değil mi, politikaları Amerikan çıkarlarıyla paralel mi değil mi, bu sorular da tarif içine giriyor ve eğer değilse üzerine 'illiberal' etiketi yapıştırılıveriyor. Tam da bu yüzden, Mısır'da demokratik yollarla seçilmiş lider Mursi'nin devrilmesi, liberal demokratlarca 'demokrasinin rayına oturması' olarak tarif edildi; “Esad giderse yerine Siyasal İslamcılar gelir mi?” diye endişelenirken Suriye'nin bu hale gelmesine izin verildi; Türkiye'de Erdoğan karşıtı saldırılar ve darbe girişimleri liberal demokratlarca desteklendi. Yani ABD'nin esas çelişkisi, liberal demokrasinin tahsisi uğruna darbe dahil türlü antidemokratik girişime meşruiyet vermesi.

Liberal demokratlar bunlar asla Batı'da olmaz diyordu ama işte bugün oluyor. Trump, 'Müslüman yasağı'nı uygulamayacağını söyleyen Adalet Bakanı Vekili Sally Yates'i 'ihanet'le suçlayarak görevden alınca Yates ABD'de bir 'direniş kahramanı'na dönüştü; ama aynı zamanda ABD gibi Başkanın sınırsız yetkilerinin olduğu bir ülkede, 'özgür dünyanın lideri' payesi verilen ABD Başkanının icraatları neticesinde, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, temel hak ve özgürlükler, yani özetle demokrasi tartışılmaya başlandı. Şimdi ABD'nin kurulu düzeni ne yapacak? Halkın tercihine saygı duyup illiberal bir demokrasi olmayı kabullenecek mi, yoksa liberal demokrasi uğruna kendi başkanını görevi kötüye kullanma, suikast, hatta darbe gibi çeşitli antidemokratik yollarla indirecek mi? Esas mesele budur. Müslümanların liberallerin tuzağına düşüp protest doğruculuk yapmak yerine takip etmesi gereken de, işin bu kısmıdır.

HABERE YORUM KAT