1. YAZARLAR

  2. Markar Esayan

  3. Laik olduğumuz siyaset bu!
Markar Esayan

Markar Esayan

Yazarın Tüm Yazıları >

Laik olduğumuz siyaset bu!

21 Ekim 2010 Perşembe 15:45A+A-

Fiili başörtüsü yasağı konusu, YÖK Başkanı Özcan’ın “Hiçbir öğrenci kıyafeti dâhil, disiplin ihlali gerekçesiyle sınıftan atılamaz” çıkışıyla yeni bir boyut kazanmıştı. Referandum öncesi CHP’nin 1930 model politikasının hantallığı altında ezilen partiyi bir nebze olsun güncellemeye çalışan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu “Bu sorunu biz çözeriz” çıkışı ile heyecan yaratmıştı. Liderini ancak çirkin bir komplo ile değiştirebilen bir “siyaset”ten nasıl bir performans beklenebileceği açıkçası şüpheliydi. Ancak, Sayın Kılıçdaroğlu’ya bir şans verilmesi gerektiğini savundum. Ama o şansı herhalde ben değil, bizzat partinin içindeki statükocu klik ve o kliğin arkasında hizalanan ulusalcı CHP tabanı verecekti.

Nitekim bugün (dün) başörtüsü konusunda Ak Parti Grup Başkanvekilleri CHP’li mevkidaşlarını ziyaret ettiler. Beklenen, alışılagelen oldu. Başörtüsünü çözme konusunda Ak Parti’nin komisyon kurma teklifi, CHP’ce reddedilmedi bile, adeta linç edildi, boğuldu. CHP, başörtüsü konusunda Kılıçdaroğlu’nun verdiği sözü yedi, yuttu. Ak Parti temsilcilerine içinde YÖK, dokunulmazlıklar ve seçim barajının kaldırılması da bulunan bir paket teklif edildi. (Yahu referandumda hani pakete karşıydık?) Anadol, bu savrulmayı açıklamak için de, Kılıçdaroğlu’nun “başörtüsü sorununu biz çözeceğiz” sözünü değil, o sözü yutmak üzere daha sonra sarf ettiği “Ben sadece türbandan bahsetmedim, dokunulmazlıklardan, YÖK’ün kaldırılmasından, seçim barajından da bahsettim” açıklamasını dayanak gösterdi, şu anda ise Necla Arat televizyonda “Kılıçdaroğlu bu sözü iktidara gelmek kaydıyla verdi” diyor; gerçekten hazin.

Kimse kimseyi kandırmasın. Bu açıkça halkla alay etmek!

Ama CHP bu... Başörtüsü özgürlüğünü savunacak, bu yasağı halletmek için adım atacak türden bir CHP, bildiğimiz CHP olmaz zaten. Biz hep CHP’nin statükocu, vesayetçi siyaseti için Baykal ve sonrasında Önder Sav’ın temsil ettiği tepe kadrolarını sorumlu tuttuk. Oysa, CHP’nin, Binnaz Toprak Hanım gibi, endişeli- modern geniş bir statükocu tabanı var ve bu tabanın Kılıçdaroğlu’nun bir söyleyip bir yutmak zorunda kaldığı yeni siyasete intibak etmesi çok zor. Değişen CHP, harakiri yapan bir CHP olur, küçülür, tabanınca reddedilir. Kılıçdaroğlu ve ekibini derin bir komplo bile kurtaramaz.

Ne ilginçtir ki, başörtüsü konusunda menfi ve müspet gelişmeler bir güne sıkıştı adeta. Dün, önce YÖK Başkanı Özcan’ın bundan böyle tüm sınavlara başörtüsü ile girilebileceği açıklaması, ardından Ak Parti-CHP görüşmesi, derken Yargıtay Başsavcılığı’nın “Türban muhtırası” geldi. Bu arada gümbürtüye gitmesin diye buraya not edeyim; dünkü Haber Türk’te sürmanşette “Büyük derken, küçük patladı” başlığı ile Adana’da 8. sınıfta okuyan bir kız öğrencinin sınıfa “türban” ile girmek istediği haberi çıktı. Tabii ki öğrenci sınıfa alınmamıştı, ama ne fark eder, habere “laik” görülen mutena yer ve başlığı hepimize Ak Parti’nin CHP’ce dillendirilen “gizli gündemi” hakkında bir fikir veriyordu.


Tartıştığımız şey, fiilen uygulanagelen bir özgürlük ihlali. Bu kadar basit! Bu kadar mağduriyet yaratmış bir hak ve özgürlük ihlalini, rejim krizine çevirecek kadar pespayeyiz!
Ama bu ülkede bunlar oluyor. Yargıtay Başsavcılığı özetle Meclis ve siyasete “otur oturduğun yerde, başörtüsü laikliğe, şu, şu maddelere aykırı, icazet vermiyorum, yoksa seni –partiler anlaşırsa neden olmasın bütün Meclis’i- kapatırım” diyebiliyor. CHP’li Anadol ise aldığı mükemmel pasa bir vole çakıp Ak Parti’nin “Gizli gündemi olduğuna artık eminiz” diyor.

Yani, parti kapatmayı çağırıyor.

Ak Parti’nin 2008 yılında kapatma davasıyla sonuçlanan süreçten ne kadar ders aldığı, daha doğrusu bu dersi nasıl aldığı da şüpheli. Kılıçdaroğlu’nun bu hamlesini muhafazakâr bir tabanı olan Ak Parti’nin karşılıksız bırakması mümkün değildi, bu anlaşılır. Ancak, 2008’in yeniden yaşanmaması için, o dönemde yapılan hatanın tekrarlanmaması gerekiyor. Bunun tek formülü ise tamamen yeni ve tamamen sivil bir anayasa yapmaya hemen koyulmak olabilirdi.

Lakin Sayın Erdoğan anlamsız bir biçimde referandumdan önce ilk kez bizzat bizim gazeteye verdiği sözü unuttu. Anayasa meselesini seçimlerden sonraya attı, momentumu soğuttu. Aptal değiliz, hepimiz yeni anayasanın seçimlere yetişmeyeceğini biliyoruz. Sayın Erdoğan da herhalde bu sözü verirken bunu biliyordu. Ama toplumun beklentisi bu kadar yüksekken, yaklaşan seçim stratejisini yeni anayasa üzerine kurmak, başörtüsü yasağını da bu türden bir momentumun bir parçası olarak görmek daha akılcı olmaz mıydı?

Hâsılı, nurtopu gibi bir rejim krizimiz daha oldu. Demek ki henüz laik olduğumuz siyaset bu!

TARAF

YAZIYA YORUM KAT