1. YAZARLAR

  2. MURAT AYDOĞDU

  3. La Révolution dans La Mentalité
MURAT AYDOĞDU

MURAT AYDOĞDU

Yazarın Tüm Yazıları >

La Révolution dans La Mentalité

10 Ocak 2013 Perşembe 00:39A+A-

Ulustan Ümmete Gezi ve Diyalog Gurubu ile 21.Yüzyılın Devrimlerin beşiği Tunus sokaklarında bir esnafla konuşuyorum.

Yarım yamalak İngilizce diyalog kısaca şöyle:

Esnaf; “Tirkiya güzel, Mustafa Kemal Atatürk güzel”
“Mustafa Kemal ve Burgiba birbirinin aynıdır”
Esnaf; “Burgiba da güzel”
“Neden?”
Esnaf; “ Biz Burgiba döneminde şimdikinden daha müreffehtik”
“Sevgili Kartacalı adam, Roma’nın saray kölesi de senden daha müreffeh yaşıyor.”

Otelde görevli temizlikçileri izliyorum. Fransız turistlere karşı oldukça saygılı hizmet sunuyorlar. Ama bize karşı aynı saygının yanında Avrupalılara olandan çok daha sıcak gülümsemeleri özellikle dikkatimi çekiyor. 60 yılı bulan de-İslamizasyon politikalarına karşı bizi kendilerinden görmeleri dikkat çekici.

Tunus devrimden önce çoğu Fransa olmak üzere neredeyse tamamı Avrupalı yıllık 30 milyon Turist ile önemli oranda Turizme yönelik istihdam barındıran bir ülke. Devrimden sonra bir hayli aksayan bu turizm sektörü geçen yıl 6 milyona çıkarak hafif bir canlanma gösteriyor.

Gözlemlediğimiz esnaftan birinin, sadece cebini düşünmesi bir yana, otel temizlikçisinin elinde şarap kadehli Fransızların, kum, güneş ve deniz kültüründe hizmetini pek erdemli bir davranış göremeyebiliriz ama bu insanların mantalitesi ve geçim kaynakları böyle oluşmuş.

Nahda genel merkezinde Muhammed el Arkut’u dinliyoruz. Muhammed el Arkut, eski rejimin zindanlarında 16 yıl hapis yatan, olmadık işkencelere katlanan ve sadece Kur’an tedarik edebilmek için 50 güne yakın açlık grevi yapan muhterem bir kardeşimiz. Hapisteyken ailesi ile görüşemeyen ve bir lokma ekmeğe muhtaç bir kardeşimizin Kur’an hassasiyetine ve bunun akabinde zaferden sonraki yaşamını ibretle dinliyoruz. Nahda Hareketi’nin icra kurulu üyesi ve halkla ilişkiler sorumlusu olarak, ekmek kaygısındaki halkına elinden geleni yapan bir kişi. Gerçek anlamı ile kendisinden önce halkını düşünen ve kendisi kadar fedakârlığa katlanmasa bile, halkının sıkıntılarına cevap veren yaşayan bir şahit. Israrla sormasak, çektiği sıkıntıları anlatıp, vaveyla ile ortalığı ayağa kaldırmayan bir erdem timsali.

Nahda merkezinden tam çıkışımızda ilginç bir protesto ile karşılaşıyoruz. Kaçak göçmen olarak yurtdışına çıkmaya çalışırken gözaltına alınan yakınlarının bırakılmasını isteyen bir gurubun protestosu. Nahda halkla ilişkiler elemanları, oldukça yüksek sesle bağırıp çağırarak ve sürekli saldırgan tutumlu küçük gurupla sakince ilgilenmeye çalışıyorlar.

Ekmek ve geçim kaygısına kapılmış bu mazlum topluluğun durumunu düşünüyoruz. Ekonomik alanda olsun, siyasal alanda olsun Jakoben bir dönüşümün oluşturacağı kriz anında, medya’da ve sendikalarda etkin muhalefetinde fırsatçılığı ile kitleselleşebilecek bu protestoculardan birisini bir an kendini yaktığını düşünün!

Tunus ekonomisinin %50’den fazlasını elinde tutan diktatör sarayı ve partisinin Çete Devleti olarak yönetildiği ülkede, devrimden sonra yüksek bir hassasiyet oluşmuş. Halk her türlü baskıcı yönetim tarzına karşı teyakkuzda duruyor. Nahda’nın lideri ve hiçbir mevki makam almayan Raşid el-Gannuşi’nin, bazılarına ılımlı gelecek tavırları bu ortamda daha anlaşılır oluyor.

Pekâlâ, bu ılımlılık eski diktatörlüğe karşı da aynı mı? Devrim’in seyrine karşı mı?

Gannuşi bizimle sohbetinde diyor ki;

“Diktatör sistemlerinde halk her an patlamaya hazır bomba gibidir. Ben sokağa dönük kitaplar, yazılar yazdım arkadaşlarım bana kızıyorlardı. Oysa devrim sokaktan başlar.”

Devrim sonrasında herkesi kucaklayan ve yönetime katmaya çalışan bir Gannuşi var. Diktatörlüğe tavizsiz ama diktatörlük etkisinde kalmış belirli halk kitlelerine merhametli bir Gannuşi. Kendisi hiç bir makam ya da mevki edinmiyor. Bu öyle bir etki oluşturmuş ki, Nahda hükümetine en amansız mücadele eden Tunus İşçi Partisi bile Gannuşi’ye doğrudan laf söyleyemiyor. Yine Tunus’ta görüşebildiğimiz en radikal İslami hareketler bile Gannuşi’yi tekfir edemiyor, hatta birçoğu tercih durumunda hem Eski Rejim artıklarına hem de Liberal, Sosyalist ve Ulusalcı sekülerlere karşı Gannuşi’yi destekleyeceklerini, Liberal ve Sosyalistlerde aynı şekilde Eski rejim artıklarına karşı Gannuşi’yi destekleyeceklerini deklare ediyorlar.

Aslında konuştuğum esnaf gibi düşünenler Tunus’ta eski rejim artığı CPR partisi yandaşları. Bunlara Sipsi diyorlar, bizdeki CHP versiyonu bir parti ve son seçimdeki oy oranları %15-16 arası. Tunus İşçi Partisinin Fransa, Suudi, Bahreyn ve Birleşik Arap emirlikleri gibi sermaye çevrelerinin Sipsi hükümeti arkasında olduklarını söylemeleri ilgimizi çekti. Eski Tunus Komünist İşçi Partisi, adındaki Komünist ekini kaldırmış ve Tunus İşçi Partisi adını almış, ama ambleminde hala orak-çekiç sembolü duruyor.

Tunus İşçi Partisi Türkiye’deki Maocu Yeni TİP le ilişkili, bunların buradaki kamplarına katılmışlar ve diğer yandan Nasır ve Baas tipi Arap Sosyalizmini destekliyorlar. Burgiba ve Bin Ali’ye karşı olmalarına rağmen, Suriye Baas Rejimini desteklemelerine önce şaşırıyoruz. Ama sonra “Nasyonalistler ve Sosyalistlerle (az kaldı Nasyonal Sosyalist diyeceklerdi)  birlikte biz Nahda karşıtı bir hareket bloğu olarak davranıyoruz” demeleri ile durum anlaşılıyor. Mustafa Kemal aşığı Burgiba’nın bunları Türkiye’deki partnerleri gibi total Faşist bindirilmiş kıtalara çevirememesi Tunus halkı ve devrimi için güzel olmuş. Bin Ali zamanında liderleri Nebil Berakati’nin işkence ile öldürülmesi, devrim sürecinde liderleri Hammet El Hammami ve 34 arkadaşının tutuklanmaları, bu potansiyel Faşistleşme eğilimli Partiyi radikal devrimciler haline getirmiş. İlk anda %1’in altında oy potansiyellerini küçümsesek bile, Sendikaların hemen hemen tamamında ve 12 Sosyalist partinin kon federasyonunda etkin rolleri yanında Medyadaki güçleri de ciddiye alınmalarını sağlıyor.

Tunus İşçi Partisi Halk Cephesi temsilcisi Fiysal el-Nasr devrimi kendilerinin yaptıklarını Nahda’nın ılımlı davrandığından tavizler verdiğinden şikâyet ediyor. Ama İslami değerlere doğrudan saldıramayacak bir çizgiye gelmişler. İslam’ın kendilerinin de yer aldığı bir kültür olduğunu ve ideolojik söylemlerden uzak durduklarını söylüyor. “Halkın İslam’ı mı, Devletin İslam’ı mı?” gibi seküler bir dille yola çıkıp Anayasa da “Devlet’in dini İslam’dır” konulmasına karşı çıkarak “Tunus halkı Müslümandır” maddesinin konulmasını, bu şekilde İslam’ın bir kültür olarak kalacağını söylüyor. Bizdeki “Kahrolsun Şeriat” ve “Salman Rüştü neşriyatçıları” gibi güruhlardan farklı olarak, gerek Tunus Halkının yapısı, Gerek Eski Rejimin bunları paramiliterleştirmemesi ve gerek Gannuşi’nin Tunus Halkını ve çeşitli siyasal katmanları kucaklayıcı yaklaşımı sonucu, doğrudan İslam’a cephe alamayan, Takiyyeci ve Devrimci bir Partiye dönüşmüşler.

Gözlemlerimizdeki, Buazzizi’nin İslami hassasiyetlerle değil, ama insani ve mazlum yönü ile kendini yakması ve ardından devrimin tırmanmasını düşünüyoruz.

Evet devrimi ilk kıvılcımlayan ve ilk gösterileri yapanlar Radikal Sosyalist unsurlar. Ama devrimin zeminini de hazırlayan köklü geçmişi ile Nahda’nın devrimin yanında yer alması ile devrimin sonucunun belirlendiği bir gerçek. Bu, Burgiba döneminden beri süre gelen, örgütlü, bedel ödemiş ve halkın isteklerine cevap veren bir hareket. Bin Ali diktatörlüğü döneminde 1991‘de 10 bin elemanı tutuklanan, 1997’de 30 bin elemanı tutuklanan işkenceler ve sürgünler yaşayan ve infazlarla, işkenceler altında hapishanelerde 150 kadar şehit veren uzun soluklu bir hareketin mensuplarından söz ediyoruz. Nahda Hareketi Siyasi Büro Başkanı Amid El Üreyid ve Nahda hareketinin icra kurulu üyesi ve halkla ilişkiler sorumlularından Muhammed el Arkut gibi işkenceler altında yetişmiş kadrolardan oluşan bir hareketin, devrim sonrasında önce %27 sonra %42’lik seçim sonuçları almasının arkasında yatan şeyleri görmek gerek.

Bütün devrimlerde devrimi başarıya ulaştıranlarda üç temel özellik vardır: Teşkilatlanma, Bedel Ödeme ve Halkın Desteğini alma. Halk desteğini baskı ve yıldırma ile halkın sindirilmesi ile alanların daha sonra nasıl Jakoben-baskıcı yönetimlere dönüştüğü bilinen bir gerçek. Emel gibi kurumsal ve kapsamlı bir yardım faaliyeti ile mağdurlara uzanması diktatörlüğün en baskıcı dönemlerinde, zorluklar pahasına mağdurları desteklemesi, sözde ve kuru radikal eylemde kalmayan yapısına işaret ediyor. Elemanlarının ezici çoğunluğu Nahda üyelerinden oluşan Emel gibi yardımlaşma faaliyetleri halkın gönlünü kazanmış. Burada, Tunus’ta halkın bütün Batılılaştırma çabalarına karşı İslam’a aidiyet duymaları, İslami hassasiyeti kaybolmaya yüz tutmuş kesimlerin bile Müslümanlara güven duymaları, bu üçüncü özellik olan Halk Desteğini bariz şekilde ortaya koyuyor. Bu gün Nahda’nın kadrosu tamamı ile İslami hassasiyetli ve yaşam tarzına sahip insanlar olup, Nahda’yı destekleyen kitlenin önemli bir bölümü İslami kaygıları az ama İslam’a düşmanlık beslemeyen tabakalardan oluşuyor. İslam bütün kültürel, tarihsel ve inanç kökenleri yanında; bu topraklara, halkların genlerine kadar işlemiş ve halk taleplerine karşılık verecek bir zihin oluşturma potansiyeline sahip sosyal bir vakıa.

Gannuşi’nin Demokrasi ve modern kavramlar hakkında yaklaşımı bazı İslamcılar tarafından eleştiriliyor.

Aslıda Gannuşi bu kavramları sadece kelime anlamı ile kullanmanın yanında, ona kendisi anlam yükleyerek Batı’daki kültürel arka planından kopartıyor. Belki tartışılabilecek bir kavram yüklemesi veya ileride sorun çıkarabilecek bir kavram entegrasyonu tehlikesi içerse de Gannuşi’nin sözlerinden köklü bir “Islah Hareketi”nin kokularını alıyoruz.

Biz devrimde sosyalistlerle, liberallerle birlikte hareket ettik. Devrim sonrasında da birlikte iktidar olduk. İslami bir rejim kurmadık, geçiş rejimi kurduk. Tunus’ta demokratik bir değişim gerçekleştirdik. Herkes kendisini kolayca ve özgürce ifade edebiliyor artık. Bu devrim burada başarılı olursa diğer bölgeler için ise ilham kaynağı olacaktır. İnanıyoruz ki halk kendini keşfettikçe kendisi için daha iyi olanı da keşfedecektir.”

Evet, Gannuşi’nin sözleri köklü bir zihinsel değişimi ifade ediyor. Kişileri kutsamayan ve kişilerin bıraktığı güzel mirası arttırarak devam ettirenler için, Münevver bir Liderle ve Halkın içerisinden tevazu sahibi Nahda Hareketi ile karşılaştık. Tanıştık ve umutlarımızı tazeledik.

Yazımın başındaki Tunuslu Esnafla olan diyalogumdaki tepkilerimde her ne kadar haklı argümanlara dayanmaya çalışsak ta; Gannuşi ve Nahda hareketinin bu esnafın beklentilerine karşı hikmetli tavırlarını düşünüyorum. Evet, Hareketin ve Hayatın içerisinden kendilerine yol çizen, kendi fıkıhlarını oluşturan bu insanlardan öğreneceğimiz çok şeyler var.

Tunus seyahatimizin sonunda Havaalanı yolunda duvarlardaki devrim yazılarını izliyorum ve gözüme takılan birisi durumu özetliyor.

“La Révolution dans La Mentalité”
“Zihniyette Devrim” 

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum