1. YAZARLAR

  2. Akif Emre

  3. Kürtlere adalet mi, taviz mi?
Akif Emre

Akif Emre

Yazarın Tüm Yazıları >

Kürtlere adalet mi, taviz mi?

31 Mayıs 2011 Salı 13:58A+A-

Türkiye yeni bir seçime giderken belki farkında olmadan yeni bir yol ayrımına doğru yol alıyor. Bu yol ayrımı bir iktidar değişiminden çok muhtemelen Kürt sorunu merkezli bir dönemece işaret ediyor.

Devletin çözümsüzlüğü merkeze alan statükoyu koruma stratejisi yıllardır çökmüş bulunuyor. Bundan sonra hükümetin iki ileri bir geri düzeyinde attığı her adım da Kürt milliyetçilerini tatmin etmekten çok devletten koparılmış bir taviz olarak algılanıyor. Şu anda gelinen noktada gecikmiş adaletin adalet olmayışı gibi bu adaletin elde ediliş biçiminin de mazlumluğu sorgulanır hale geliyor.

Türkleri ve Kürtleri sekülerleştirerek, varoluş köklerinden nevzuhur bir medeniyet halkasına taşımayı amaçlayan ulusalcı projenin iflas ettiği yerde başka bir sekülerleştirici ulusalcılık projesinin devreye girdiğini çok açık biçimde söyleyebiliriz.

Başta "Kürt açılımı" olmak üzere devletin parça parça iade ettiği hakları taviz koparmaya dönüştüren algı, devletin topyekûn adaleti gerçekleştirme cesaretini gösterememesindendir. "Koparılan her taviz", uzlaşma ve bütünleşmeden çok kimlik siyasetini pekiştiren söylemleri güçlendiriyor. Kürtlerin siyasal sözcülüğüne soyunan aktörlerle Kürtlere hak bahşeden devletin örtüştüğü yer bu topraklarda yeni bir ulus, yeni bir kimlik, yeni bir uygarlık modeli geliştirmekten ibaret. Sadece biri Türk ulusçuluğu diğeri Kürt ulusçuluğu üzerinden bunu gerçekleştirmeyi hesaplıyor. Resmi Türk ulusçuk projesi reaksiyoner Kürt ulusçuluğunun inşası için gerekli zemini oluşturdu.

İflas eden resmi politikalardan sonra bir arada yaşamayı mümkün kılacak sahici adaletin tesisi ancak bu toprakların tarihsel deneyimi üzerinde inşa edilebilir; bu topraklarda varlığımızı mümkün kılan değerlere dönmeden ortaya konulacak açılımlar karşı tarafta taviz olarak algılandığı gibi seküler Kürt yapılanmasının Müslüman Kürt halkı üzerindeki çözücü etkisini de daha artıracaktır.

Adalet ilkesinden yoksun "hak talebi" ve "hak tanıma" bu toprakların varoluşsal genlerini tahrip etmekten başka bir işe yaramayacaktır. Nasıl Türkler Müslümanlıklarından uzaklaştıkça Türkçüleşiyorlarsa, Kürtlerin de hak temelli taleplerden uzaklaşıp taviz koparmaya itildikçe Kürtçüleşecekleri çok açık... Parçalayıcı bir kimlik inşası PKK lojistik desteğinde, BDP siyaseti altında nasıl uçlara savruluyorsa, benzeri savrulmanın ulusalcı yansımasını Türklerde de görebiliyoruz. Birbirini besleyen iki parçalayıcı savruluş...

İslamın kuşatıcı soluğundan mahrum çözüm arayışları kaçınılmaz olarak bu coğrafyanın genlerine yabancı, parçalayıcı ulusalcılıkları tahrik edecektir. Bu çerçevede BDP'nin, Marksist temelli Kürt kimliğinden alternatif Cuma namazı kıldırmaya kadar halkın her değerini siyasal araç haline getirdiği yeni sürecin, 12 Eylül uygulamasında ayetli bildiriler dağıtılmasından hiçbir farkı yok. Ancak adalet temelli "bir hakkı iade ediş" söz konusu olmadığı için Müslüman Kürt halkının değerleri de, hassasiyetleri de seküler önderlikçe kullanılmaya devam edecek demektir.

Bu günlerde tekrardan elime aldığım iki kitap, adalet temelli hak tanıma ile ayrıştırıcı taviz koparma algısının anlamını üzerinde yeniden düşünme ve tarihi deneyim çerçevesinde bugünü anlama bakımından son derece ufuk açıcı. Bunlardan biri Arnavut milliyetçiliğinin önderlerinden Avlonyalı Ekrem Bey'in anıları (Osmanlı Arnavutluk'undan Anılar 1885-1912, İletişim yayınları). Osmanlıdan kopan ilk Müslüman kavim olarak Arnavutların ayrılma çizgisine savruluş süreci hem siyasal hem psikolojik boyutlarıyla anlatılıyor. Arnavut milliyetçiliğinin en önemli liderinin akıcı üslubuyla kaleme aldığı eseri tekrar tekrar okumalı. Hem Balkanları hem Osmanlıyı hem geçmişi hem geleceği anlatıyor.

İkinci kitap ise, İttihat ve Terakki yönetiminin ufuksuz, batılılaşmacı ve de Türkçü çizgisinin handikaplarını, açmazlarını ibret verici gözlem ve deneyimleriyle anlatan Hüseyin Kazım Kadri'nin "Balkanlardan Hicaza İmparatorluğun Tasfiyesi" (Pınar yayınları). Meşrutiyetin getirdiği "hürriyet" havasının yanıltıcı iklimine kendini kaptıran İttihat Terakkicilerin gerçeklikten uzak siyasetleri ile adaletten yoksun hürriyet anlayışlarının nasıl despotizme dönüştüğünün ve parçalanmaya götürdüğünün içerden hikâyesi...

Günün olanca karmaşası içinde geriye dönüp bakmanın siyasi polemikten uzaklaşıp daha salim bir kafayla düşünme imkânı vereceği muhakkak. Vakti olanlara...

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT