1. YAZARLAR

  2. Nuray Mert

  3. Kördüğümü bulaştırmak
Nuray Mert

Nuray Mert

Yazarın Tüm Yazıları >

Kördüğümü bulaştırmak

10 Nisan 2008 Perşembe 05:01A+A-

AKP'ye açılan kapatma davası olaya hangi taraftan bakarsanız bakın, kabul edelim ki, Türkiye'yi bir kördüğüme kilitledi. Daha kötüsü, bu kördüğüm 'çözdükçe bulaşıyor'.
Evet, AKP son günlerde vitesi düşürdü, 'sağduyulu' adımlar atıyor, ama kapatma davası ile karşı karşıya kalan bir hükümet ve partisi ne yaparsa yapsın, sadece onun yaptıklarına bağlı bir çözüm beklemek haksızlık olur. Yani, Baykal gibi, 'Baldıran zehiri içip ölmeyi beklesinler' diyemeyiz. Bu dava ile sadece demokrasi değil, sistem büyük bir yara aldı, bunun tamiri zor olacak. Zira, tüm kurumlar, bir büyük kavganın cepheleri olma durumuna düştü. Bakın, Anayasa Mahkemesi, şimdiden doğal olarak ilgi odağı olmanın ötesinde, 'farklı' biçimde ilgi odağı olmaya başladı. Başkan Haşim Kılıç'ın katıldığı yemekler, kimlerle samimi olduğu, hatta kızının düğününde içki ikramı olmaması haber olmaya başladı.
Biz istediğimiz kadar, 'Biri olmazsa öbürü olmaz, çözüm laiklik, cumhuriyet ve demokrasiyi makûl bir zeminde buluşturmak' deyip duralım. Kavga giderek, bir yanında 'laiklik ve cumhuriyet', diğer yanında 'demokrasi' olan bir zemine kayıyor. Tam bu noktada, 'yeni düvel-i muazzama'nın temsilcileri, kavgada taraf olmaya başlıyor. O kadar taraf oluyor ki, The Economist dergisinin son sayısında çıkan editör yazısında, AKP için, 'Savaştan bu yana Türkiye'nin en iyi hükümeti' diyor. Hangi 'savaş' diye merak ediyorum. Birinci Dünya Savaşı mı, Milli Mücadele savaşı mı, İkinci Dünya Savaşı mı (ki Türkiye bu savaşın dışında kalmıştı) anlayamadım.
AB 'uyarıyor' hatta sopa gösteriyor, yine, aynı yazıda, The Economist dergisi, racon kesiyor; 'Demokrasi laiklikten önemli' diyor. 'Laiklik elden gidiyor' diye hop oturup, hop kalkanların istim üstünde olduğu bir ülkede, bu racon kavgayı kızıştırmaktan başka işe yaramaz, yaramıyor.
Bu ortamda, AKP'yi ve demokrasiyi savunmayı üstlenen isimlerden biri olan Fehmi Koru'nun kalkıp, 'Laikliğin demokrasi için vezgeçilmez şart olduğu
bir şehir efsanesi' demesi (Yeni Şafak, 9 Nisan), kusura bakmasın ama yine
yanlış anlaşılmaya ve kavgayı körüklemeye yarayacak. Ne dediğimize azami
özen göstermezsek, korkarım, kavga böyle böyle gittikçe büyüyecek.
Nitekim, aynı yazıda Koru, 'Biz bu işi kendi aramızda çözmek zorundayız' görüşünün altını yine çizmiş. Bence, evet, bu yoldan gitmeye özen göstermekte sonsuz fayda var, bu büyük kavgada, (tüm taraflar olarak) bir de, AB, ABD uyarılarını, sopalarını mümkün mertebe işin içine katmasak diyorum.
'Türk'ün Türk'ten başka dostu yok' diyecek birisi olmadığım malum, ama bu tür büyük kavgalarda, dış müdahaleler, hele bir dozun ötesine geçerse, hele üslup kaygısı gütmezse sorunları çözmez, büyütür. Karşılıklı algıları, husumetleri keskinleştirir. Türkiye'nin AB üyelik sürecinin, siyasi tercih ötesinde, resmi politika olması başka, bu süreci iç politik kavganın geldiği bu vahim noktada fazlasıyla devreye sokmak başka. AB sürecine fazlasıyla kuşkulu bakan ve ABD dış politikasına bunca muhalefet eden biri olarak bile, işin gelip AB ve ABD'ye toptan ve keskin bir tepkiye dönüşmesinden kaygı duyduğumu söylemek istiyorum.
Zira, böyle bir durumda Türkiye büyük bir sarsıntı ile karşı karşıya gelir.
Sonuç olarak, kördüğümden nasıl çıkacağımız şimdilik belirsiz, bari, bir ilk adım olarak, en azından çözmeye çalıştıkça daha fazla bulaştırmamaya özen gösterelim. Ve hemen belirteyim, sözüm, bu türden görüşleri 'bilgiçlik', 'aşırı ihtiyatlılık', 'orta yolculuk' diye karalayıp, işi kızıştırmaya koyulan ve mevzuyu lise müsameresi kadar görüp, o müsamerede sahne alma hevesine kapılanlara değil, sahiden çıkış arayan her kim varsa onlara.

Radikal gazetesi

YAZIYA YORUM KAT