1. YAZARLAR

  2. MUSTAFA SİEL

  3. Köprüyü Geçerken Ayılaşmamak İçin
MUSTAFA SİEL

MUSTAFA SİEL

Yazarın Tüm Yazıları >

Köprüyü Geçerken Ayılaşmamak İçin

25 Mart 2016 Cuma 19:37A+A-

Her Atasözü Doğru Değildir

Halkımızın doğru ve güzel atasözü ve deyimleri olduğu gibi, yanlış ve kötü atasözü ve deyimleri de vardır. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, ayıya dalaşmaktansa çalıyı dolaşmak iyidir, köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek gerekir gibi.

Oysa, sana şu anda dokunmayıp bin yaşayan yılan, eninde sonunda sırası gelince sana da (olmazsa çocuklarına yada torunlarına) mutlaka dokunacaktır. Sen ayıya dalaşmayım diye çalıyı dolaşsan bile, ayı da çalıyı dolaşıp senin önüne yine çıkar ve dalaşır. Köprüyü geçene kadar ayıya dayı dersen, hele birde bu geçiş uzun sürerse, köprüyü geçtiğinde ayıyı dayın zannetmeye başlar, hatta sende ayılaşabilirsin.

Milli Dindarlık Nasıl Oluştu?

Bu gün Türkiye Müslümanlarının en ciddi handikaplarından biri olan milli dindarlık, aslında köprüyü geçinceye kadar Kemalizme dayı diyelim kolaycılıklarının acı neticelerinden biridir. Netice olarak, İslamcılar olmasa bile muhafazakar halkımız bu süreçte hakikaten Kemalistleri dayı sanmaya başlamışlar ve dinlerini tıpkı Yahudiler gibi millileştirmişlerdir.

İslamcılar ise Kemalistleri dayı sanmasalar ve bu konudaki duruşlarını en azından kendi iç dünyalarında ve kendi alanlarında muhafaza etseler bile, kamusal alanda bunu ortaya koyamadıkları gibi, halk kitlesi seviyesinde olmasa bile, ciddi seviyede Türkiye sınırlarına kendilerini hapsedip, dinlerini ciddi anlamda millileştirmişlerdir.

Menderesin Attığı Kazık

Menderes iktidara gelmeden önce İnönü döneminde ne Atatürkü Koruma Kanunu vardı, nede M.Kemal bu denli yüceltiliyordu. Hatta İsmet İnönü’nün öne çıkartılması için, M.Kemal’in arka plana atılması dahi söz konusu idi.

Lakin Menderes ve ekibi, İnönü ile siyasi mücadele ve M. Kemal adına olası provokasyonların önünü kesmek için koruma kanununu çıkardıkları gibi, İnönü’yü gündemden düşürmek için M. Kemal’i iyice yüceltme yoluna gittiler ve attıkları bu kazık halen çıkarılabilmiş değil.

Yakın tarihte yaşanmış bu tecrübe herkese ders olmalı, atılan bu kazığı bir an önce çıkarması gereken Ak Parti iktidarı, kerhen de olsa kazığı sağlamlaştırmamalı, her şeyi yerli yerine koymaya çalışmalıdır.

Tam Ayıdan Kurtulurken

1970’lerden sonra başlayan tevhidi - Kur’ani İslamcılık süreci, başta bu kesimler olmak üzere, Kemalizm ve milli dindarlığa karşı çok ciddi bir uyanış ve kopuş ve de tavır oluşturmuştur. Öyle ki, bu anlayış cemaatleri aşıp, muhafazakar kitleye değin inmeye başlamıştır.

Lakin, Erbakan’ın 1996’da hükümete başbakan olması ve ardından gelişen 28 Şubat süreci sonrası, önce Milli Görüş çevresi olmak üzere tükürdüklerine yalamaya başlamışlar, en azından görünürde, Kemalizme ve milli dindarlığa yeniden biat ettiklerini her defasında deklare etmek lüzumunu hissetmişlerdir.

AK Parti Sürecinin Zararları da Var

Bizler AK Parti özellikle Erdoğan’ın Müslümanlara ve ümmete olan katkılarını elbette destekliyor, takdir ediyoruz. Lakin bu sürecin altan alta hissettirmeden de olsa bir ayılaşma sürecine de yol açtığını da görmezden gelmemek gerektiğini düşünüyoruz.

Elbette andın kaldırılması bu açıdan çok önemli bir gelişme idi. Lakin bunun dışında Kemalizme tazim konusunda (en azından görünürde ve kamusal alanda) bundan başka neredeyse hiç adım atılmadığı da bir vakıadır.

Sadece AK Parti mi Suçlu?

Elbette sadece AK Parti suçlu değil. Bu konuda özellikle geleneksel anlayışa sahip İslami STK ve cemaatler AK Partiden daha kusurlu bana göre. Kanun ve mevzuatın dayattığı Kemalizmi ve ulusalcılığı tazim protokollerine bile isyan etmesi, sivil itaatsizlik yapması gereken bu kesimler, bunu yapmak bir yana, mevzuatta olmayan, lakin bir dayatma olarak pratikte sürdürülen protokollere bile kuzu kuzu uyuyorlar.

Hatta bazıları kraldan fazla kralcı davranarak, durup dururken yeni uygulamalar ihdas ederek köprünün altından akan bunca suya ve köprüdeki ayının dişlerinin dökülmesine rağmen, hala birilerine şirin gözükmeye çalışıyorlar.

Ak Parti devleti yönetmekte olup, doğru yada yanlış bazı çekincelere ve reflekslere sahip olması belki anlaşılabilir ama, ya İslami camia ve STK’ların bu tür tutum ve davranışlarına ne demeli?

İslamcılar AK Partinin Önünü Açmalı

Bu hususta İslamcı camia ve STK’lar Ak Partinin ardından gitmek yerine, önüne geçip önünü açmalı, hatta bu hususlarda AK Partiyi zorlamalıdırlar.

Bu konuda Andımızın kaldırılması üzerine bu olumlu kararı tebrik, bu meyanda yapılması gerekenlere dair düşüncelerimize dair 28 Ekim 2013’te yazdığımız bir yazıda tekliflerimizi ortaya koymuştuk.

Yeni Anayasa tartışmalarının yoğunlaştığı bu günlerde, geçen 2,5 yıl içinde bu alanda neredeyse hiçbir ilerleme sağlanmadığını tespit ve bu tekliflerimizi yeniden gündeme getirme açısından, o yazımızdaki tekliflerimizi yeniden hatırlatmak istiyorum.

Atatürkçülük Resmi İdeoloji Olmaktan Çıkarılmalı ve Atatürk Algısından Mustafa Kemal Algısına Geçilmesi Sağlanmalıdır

İnsanlarımızın bir kısmının olumlu, bir kısmınınsa olumsuz baktığı Mustafa Kemal tarihte yaşamış önemli kişilerden biridir, lakin ne tarihimizin her şeyi ve ne de hiç kimsenin her şeyi değildir. Böyle düşünenlerin olması elbette mümkündür. Lakin bu kendilerini bağlar ve böyle düşünmeyenlere kendi görüşlerini dayatmaları asla kabul edilemez.

Bu nedenle, (haydi yumuşak bir terim kullanalım) mitleştirilen Atatürk imajı bunu gönülden benimseyenlere bırakılarak, tarihte yaşamış Mustafa Kemal artılarıyla ve eksileriyle objektif olarak ortaya konulmalı; hiç kimse tarihte yaşamış önemli bir kişi olan Mustafa Kemal’i, adeta ilahlaştırılmış insanüstü bir varlık olarak tanımlanan Atatürk olarak görmeye ve kabullenmeye zorlanmamalıdır.

Devlet Atatürkçülük ideolojisinden tamamen sıyrılmalı, anayasa, yasalar ve tüm mevzuattan Atatürkçülük ideolojisi ile ilke ve inkılapların bağlılık zorunluluğu kaldırılmalıdır. Devlet eğer cumhuriyet ve demokrasi ile yönetildiği iddiasında samimi ise, bu iddialarının gereğini yerine getirecek bir yönetim tarz ve uygulamasına mutlaka geçmelidir.

Kamusal alanda ve devlet kurumlarında kimse Atatürkçü olmak zorunda olmamalı, bunu ifade etmeye ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalmaya dair milletvekilliği, memuriyet, askerlik ve çeşitli alanlarda yemin etme zorunluluğu kaldırılmalıdır.

Tüm Heykeller, Büstler ve Tablolar Kaldırılmalıdır

Mitleştirilen Atatürk’ü temsil eden, başta okullar olmak üzere tüm devlet kurum ve kuruluşlarındaki ve kamusal alanlardaki Mustafa Kemal’e ait tüm heykel, büst ve tablolar kaldırılmalıdır.

Kişi ya da özel kuruluşlar bunlardan istedikleri kadar edinip kendi özel alanlarında sergileyip, asabilirler. Lakin bu uygulamanın halkın tamamına ve devlet eliyle dayatılmasından mutlaka vazgeçilmeli, zaman zaman adeta tapınma havası oluşturan tüm törenlerden vaz geçilmeli ve bu törenlerin odağı olan tüm heykel, büst ve tablolar tüm kamusal alanlardan kaldırılmalıdır.

Aynı işlevi gören sınıflardaki ve ders kitaplarındaki Atatürk Resimleri İle Gençliğe Hitabe kitaplardan çıkarıldığı gibi, Okul ve Kurslardaki Atatürk Köşeleri de kaldırılmalıdır

İnkılap Tarihi Kaldırılıp, Tarafsız Yaklaşımla Cumhuriyet Ve Yakın Tarih Dersi Konmalıdır

Milli Güvenlik Dersinin kaldırılması çok olumlu bir gelişmedir. Lakin benzer işlevi gören İnkılap Tarihi Mustafa Kemal’i mitleştirerek Atatürk haline getirmek ve her şeyimiz olduğunu tarihi açıdan ispatlamak üzere ihdas edilmiş bir ders olup, bu ders kaldırılarak yerine mümkün olduğunca tarafsız Anadolu, Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet ve Günümüz Yakın Tarihi dersleri konmalıdır.

Zira Anadolu, Selçuklu ve Osmanlı tarihini doğru bilmeden Cumhuriyet tarihi ile yakın tarihi doğru anlamak mümkün değildir. Bu nedenle ilkokuldan üniversiteye değin, ne T.C. nede Osmanlı tarihini yüceltmeden ve tahkir etmeden, objektif olarak ortaya koyan bir tarih müfredatı acilen oluşturulmalıdır.

Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi Dersi Kaldırılıp, Ayrı Ayrı Genel Din Kültürü ve Genel Ahlak Bilgisi Dersleri Konmalıdır

Genel Din Kültürü dersi İslam dâhil mevcut tüm din, Alevilik dâhil mevcut tüm mezhep ve ekollerin ana hatlarıyla tanıtıldığı zorunlu bir ders olarak yeniden düzenlenmeli. Genel Ahlak Bilgisi dersi de, tüm dinlerin ve insanlığın ortak temel ahlaki değerlerinin tanıtıldığı zorunlu bir ders olmalı; lise, üniversite ve kamu personeli giriş imtihanlarında bu derslerden soru sorulmalıdır.

Zorunlu bu derslerin yanında, halen seçmeli olan Kur’an ve Siyer dersine ilaveten, seçmeli olarak Genel İslam Kültürü dersi ihdas edilerek, ilköğretim birinci sınıftan lise son sınıfa kadar sürecek bu derste, İlahiyat Fakültesi ile İmam – Hatip Lisesi müfredatlarının bir özeti, seviye gözetilerek ve sınıflara yayılarak verilmelidir.

Bu dersler seçmeli olduğu gibi, bu derslere katılmak istemeyen hiç kimse, bilhassa dini azınlıklar ve aleviler bu dersleri almaya kesinlikle zorlanmamalı, bu zorlamanın yapılmayacağı önlemler alınmalı.

Dini Azınlıklar ve Aleviler için de, konunun uzmanları ve kendi din adamlarınca hazırlanan seçmeli dersler konularak, arzu edenlerin bu dersleri almasına imkân verilmelidir. Seçmeli din derslerinden lise, üniversite ve kamu personeli giriş imtihanlarında soru sorulmamalıdır.

Ders İçerikleri Gözden Geçirilmeli, Tüm Dersler İdeolojisiz Ve Tarafsız İçerikte Hazırlanmalı

Kaldırılan Andımızın ve resmi Atatürkçülük anlayışının içeriği ilköğretimden üniversiteye kadar hemen hemen tüm derslerin içeriklerine işlenmiş durumda. Bu nedenle tüm derslerin içeriği bu açılardan gözden geçirilip ayıklanmalıdır.

Edebiyat ve Tarih Derslerine de, Türkiye’de yaşayan tüm etnik ve dini grupların edebiyat ve tarihleri geniş şekilde mutlaka okutulmalıdır. Amerikan edebiyatını ve tarihini işlerken, aynı şeyi Kürtler, Aleviler, Çerkezler vd. için düşünmemek, en hafif ifade ile ayıptır

İstiklal Marşı ve Bayrak Kutsallar Değil, Devletin Varlık Ve Egemenliğinin Sembolüdürler

İstiklal Marşı ve Bayrak birer kutsal ve tabu olmaktan çıkarılarak, devleti temsil eden resmi sembollere dönüştürülmelidir. Bunların kutsal varlıklar değil, devleti temsil eden resmi birer sembol olduğu deklare ve izah edilmelidir.

Bayrak ve marş törenleri ve icrası, askeri serominilerden ve kutsallık havasından arındırılarak, devletin varlığını ifade eden ve kutsallık taşımayan resmi - sembolik tören havasında gerçekleştirilmelidir.

Bayrak ve marş törenleri ile diğer tüm resmi törenlerin anıtkabir, heykel ve büstlerin önünde – huzurunda yapılması ve tüm törenlerde saygı duruşu uygulamalarından vazgeçilmelidir.

YAZIYA YORUM KAT