1. HABERLER

  2. HABER

  3. "Kimseyi Ülkelerine Geri Gönderemezler"
"Kimseyi Ülkelerine Geri Gönderemezler"

"Kimseyi Ülkelerine Geri Gönderemezler"

Cumhurbaşkanı Erdoğan "Başbakan olduklarında Suriyelileri ülkelerine göndereceklerini söyleyenler, hiçbir zaman Başbakan olamazlar ve asla kimseyi ülkelerine geri gönderemezler" dedi.

18 Şubat 2015 Çarşamba 14:32A+A-

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ATO Congressium’da düzenlenen Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) 22 lojistik merkezinin açılış törenindeki konuşmasında, açılışı yapılan merkezlerin Türkiye’ye ve millete hayırlı olmasını diledi.

Türkiye’nin afetlere karşı yeterli hazırlığa sahip olmamanın bedelini birçok defa ve ağır şekilde ödeyen bir ülke olduğunu, başbakanlığı döneminde 10, 20, 30 yıl önce yaşanmış afetlerin yol açtığı mağduriyetlerin tazminine yönelik pek çok çalışmaya şahit olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Afet sonrası zararın tazmini dahi bu kadar uzun sürüyorsa, afet sırasında yaşananları sizin takdirinize bırakıyorum” dedi.

Erdoğan, son olarak Sakarya, Kocaeli ve Bolu’yu kapsayan 1999 Düzce depreminin afetlere müdahale konusundaki eksiklikleri, yanlışları, sıkıntıları tüm açıklığıyla gösterdiğini anlatarak, “Bu adeta bizim yüzümüze çarpılan bir afetti. Koskoca bir devletin bir felaket karşısında tamamen beceriksizlikten, iş bilmezlikten kaynaklanan acziyetine, çaresizliğine hep birlikte şahit olduk” diye konuştu.

Kendisinin de o dönemde afet bölgelerini gezerek sıkıntıları görerek, tespit ettiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yüzden hükümetleri döneminde bu konuya özel önem verdiğini, çok önemli çalışmalar gerçekleştirdiğini, muhtemel afetlerde ortaya çıkacak zararları, yıkımları, kayıpları en aza indirecek tedbirleri birer birer hayata geçirdiklerini söyledi.

Binaların depreme dayanıklı inşa edilmesinden, buna uygun olmayan yerleşim yerlerinin tamamen yıkılıp yeniden yapılmasına kadar pek çok düzenlemeyi hayata geçirdiklerini belirten Erdoğan şöyle devam etti:

“Afetlerin ardından gerçekleştirilecek acil müdahale faaliyetleri için çok ciddi organizasyon kurduk. Aynı alanda çalışan kurumlarımızı 2009 yılında Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı yani AFAD çatısı altında birleştirdik. 2011 yılında Van’da yaşanan depremde tüm bu gayretlerin neticelerini görmeye başladık. Depremin üzerinden 24 saat geçmeden tüm acil yardım ekipleri, devletin ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının tüm imkanları Van’a ulaşmış, kurtarma çalışmaları başlamıştı. Acil kurtarma çalışmalarının hemen ardından bir yandan şehirdeki yıkıntıları ortadan kaldırırken bir yandan daha güçlüsüyle, sağlamıyla yıkılanların yerine yenisi yapmanın gayreti içinde olduk. Depremin üzerinden 1 yıl geçtiğinde bu konuda çok önemli mesafe katetmişti. İkinci yılında ise Van’ı, Erçiş’i, Edremit’i adeta yeniden inşa, ihya etmiştik.”

"Biz; ‘At denize balık bilmezse, Halik bilir’ dedik ve adımımızı böyle attık"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AFAD’ın hızlı ve etkin müdahale gerçekleştiren bir kurum olma özelliğini güçlendirmek için bugün de 22 lojistik merkezinin açılışını yaptıklarını hatırlatarak, AFAD’ın başta Kızılay ve diğer sivil toplum kuruluşlarıyla el ele attığı adımın Van’daki felaketin bir an önce ortadan kaldırılmasına da imkan tanıdığını kaydetti. TOKİ’nin de Van da çok kısa zamanda 17 bin civarında konut inşa etmek suretiyle adeta yeni şehirler inşa ettiğini belirten Erdoğan, “Ben göl demiyorum, Van Denizi’ne nazır şehirler inşa ettik. Bundan dolayı iftihar ediyoruz, bunun kadrini, kıymetini bilmeyenler olabilir, ama biz; ‘At denize balık bilmezse, Halik bilir’ dedik ve adımımızı böyle attık. Devlet sorumluluğunu bilen bir anlayışla biz buna yaklaştık, elimizden gelen bütün imkanlarla seferber olduk” diye konuştu.

Erdoğan, şu anda AFAD’ın lojistik merkezlerinin sayısının 27, yıl sonuna kadar da 5 ildeki merkezlerin hizmete gireceğini,  bu merkezlerin tamamının 300 milyon liralık bir yatırım olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:

“Lojistik merkezler sayesinde afet veya acil durumda o bölgelerdeki insanlara en süratli şekilde yardım elinin uzatılması mümkün olacak. 1999 Düzce depreminde yıkıntıların altında kalan bir devletten, bugün ülke içinde ve dünyada yaşanan tüm afetlere, krizlere anında ve etkin şekilde müdahale edebilen bir Türkiye’ye geldik. Ne mutlu ki bize artık Türkiye’nin hem ülke içinde hem de dünyanın herhangi bir bölgesinde yaşanabilecek deprem, sel, çığ, heyelan, yangın veya insani kriz durumlarında süratle harekete geçebilecek bir sistemi ve örgütü var. Rabbim bizi her türlü afetten korusun.” 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 yıl önce göreve geldiklerinde Türkiye’nin donörler toplantısında verebildiği desteğin 45 milyon dolar, bugün ise bu rakamın 4,5 milyar dolara ulaştığına dikkati çekerek, “Veren el, alan elden üstündür’ dedik ve hiçbir zaman kaybetmedik, her zaman daha da güçlenerek yola devam ettik. Bu tür felaketlerle karşılaştığımızda da uzanacak yardım elinden Rabbim bizi mahrum bırakmasın. Bu merkezler, bize uzanacak yardım ellerini destekleyecek, gerekli imkanları sağlayacak, hazırlıklı olmamızı temin edecek yerlerdir” değerlendirmesinde bulundu.

Açılışı yapılan lojistik merkezlerinden çadır, battaniye, yatak, mutfak seti, ısıtma gibi ihtiyaçların içinde yer aldığı konteynerlerin hazır bekletildiğini, bunların bilişim teknolojisiyle desteklendiğini, ayrıca takip mekanizmasıyla takibinin yapılmasının önemli olduğunu anlatan Erdoğan, bu konteynerlerin gerektiğinde dünyanın her yerindeki mağdurlara ulaşacak şekilde küresel dolaşım sistemine uygun üretildiğini belirtti.

Erdoğan, “Depo deyince aklınıza eskinin, içindeki her şeyin kısa sürede çürüdüğü, farelerin cirit attığı yerler gelmesin. Bunlar içlerindeki nemin daha sürekli kontrol altında tutulduğu, transferlerinin uydu üzerinden izlenebilen konteynerler. Biz bu işi görüntü olsun, göz boyansın diye kesinlikle düşünmüyoruz. Ülkemizin ve milletimizin boşa harcanacak ne tek kuruşu ne de bir dakika vakti vardır. Amacımız; afet anında en çok ve en etkin şekilde insanımızın yardımına koşabilmek” diye konuştu.

Açılışı yapılan merkezleri Türk medeniyeti ve tarihinde güçlü şekilde var olan dayanışma ve yardımlaşma kültürünün kurumsallaşmış biçimi olarak gördüklerini dile getiren Erdoğan, AFAD’ı kendi alanında vakıf mantığıyla çalışan, işlev gören bir kurum olarak görmek gerektiğini söyledi. 

Muhtarlarla yapılan görüşme

Erdoğan,  AFAD lojistik depolarının ATO Congresium'daki açılış töreninde yaptığı konuşmada, 10 ilden gelen 400'e yakın muhtarla dün bir araya geldiğini hatırlattı. 

Oradaki konuşmasında 'mahalle kültürümüzde kimin evinin bacası tütüyor, kiminki tütmüyor, bunu bilme ve gereğini yerine getirme hasleti vardır' ifadesini kullandığını anımsatan Erdoğan, muhtarlardan bunu beklediğini ifade etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, nüfusun arttığına, şehirlerin büyüdüğüne, hayatın günlük işleyişinin karmaşıklaştığına dikkati çekerek, "Bizim de buna uygun şekilde, tarihimizde, kültürümüzde var olan hasletleri geliştirmemiz, belirli bir işleyişe, yapıya kavuşturmamız gerekiyor" diye konuştu.

Evi sele, depreme, yangına, heyelana maruz kalanın yardımına dün komşularının kendi aralarında organize olarak koştuğunu belirten Erdoğan, "Bugün onlarla birlikte hatta onlardan önce AFAD bu işi yapıyor, yapacak, bundan hiç endişeniz olmasın" dedi.

Erdoğan, başı herhangi bir şekilde dara düşen, evsiz, barksız kalanların dün yakın akrabalarının hatta komşularının evine sığındığını, yıllarca orada barındığını vurgulayarak, "Bugün onların bu ihtiyaçlarını akrabaları ve komşularından önce AFAD karşılıyor. Çünkü hepimiz bu büyük ailenin, milletin birer evladıyız, ferdiyiz. Vatandaşında kara gününde sahip çıkmayan devletin varlığı sorgulanır hale gelir. Bizim anlayışımıza göre devlet insan için, hizmet için vardır. Ne diyoruz, 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın'. Evet, bizim tüm derdimiz insanımızı yaşatmak. Hasta olduğunda ona doktor, ilaç sağlayarak yaşatmak" ifadelerini kullandı. 

Türkiye'de 12 yıl önce, doktorların verdiği reçetedeki ilaçların bulunamadığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:

"Ama şimdi istediğin eczaneden gidip ilaçlarını alabilen bir Türkiye'ye geldik. Bakınız, nereden nereye. Yoksulluğa düştüğünde başını sokacak ev, yiyecek ekmek, giyecek kıyafet, yakacak odun vererek onu yaşatmak, devletimizin görevidir. Eğitim, çalışma, konut, inancını yaşama imkanı sağlayarak onu yaşatmak. Bunca okulu, sağlık kuruluşunu, yolu, barajı, sosyal yardım hizmetini işte bunun için yapıyoruz. Biz istiyoruz ki 78 milyon vatandaşımızın her biri refah, insan hakları, demokrasi, hak, hukuk bakımından en iyi hizmetleri alsın. Benim vatandaşımın ABD'deki, Avrupa'daki insanlardan neyi eksik? Niçin onların sahip olduğu imkanlar daha fazlasıyla bizde olmasın? Hamd olsun, artık bu konuda çok ciddi mesafeler katettik. Artık geri dönüş başladı. Artık Türkiye'den gidenler şimdi Türkiye'ye dönüyor. Bakıyorsunuz en yaşlısı dahi 6 ayını Avrupa'da geçiriyorsa, 6 ayını gelip Türkiye'de geçiriyor. Geçtiğimiz 12 yılda Türkiye'yi üç kat büyüterek bu konudaki iddiamızı, kararlılığımızı ortaya koyduk."

"Bir kez daha 'ülkemize hoşgeldiniz' diyorum"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2023 hedeflerine adım adım ilerlendiğini, daha çok çalışarak, üreterek, mücadele ederek, bunlara ulaşılacağına yönelik inancını paylaştı. Erdoğan, törene Mardin, Malatya, Şanlıurfa'daki kamplardan gelerek katılan misafirlerin de bulunduğunu vurguladı.

"Hepsine tüm milletim adına bir kez daha 'ülkemize hoşgeldiniz' diyorum" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

"Suriye'de, Filistin'de, Mısır'da, Irak'ta içlerinde çocukların da olduğu masumları katleden herkesi, huzurlarınızda, lanetliyorum. Bizim için zulümden kaçarak hayatlarını ve onurlarını kurtarmak için Türkiye'ye gelen herkes öz kardeşimizle aynı mesafededir, hükümdedir. Esasen tarihin her döneminde zulümden kaçan herkes için bu coğrafya bir sığınak, güvenli bir çatı olmuştur. İspanya'dan sürülen Yahudilerin istikametleri burası olmuştur. Kafkasya'da dinleri, kültürleri, inançları ne olursa olsun, zulme uğrayan herkese bu topraklar kucağını açmıştır. Balkanlar'dan Türkistan'a kadar başı dara düşen her kardeşimizin bu topraklar vatanları, yurtları olmuştur."

"Size güvenerek bu adımları atmadık"

Suriye'de Esed rejimi zulmünün başlamasının ardından da oradan gelenleri aynı anlayışla, muhabbetle ve samimiyetle bağırlarına bastıklarını ifade eden Erdoğan, Irak'ta yaşanan zulmünün ardından ayrılanlara da aynı şekilde kollarını açtıklarını belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Biz ensar bilincine sahip bir milletiz. Ülkemize gelen her kardeşimizi muhacir olarak görür, muhabbetle karşılarız. Onlara evimizi açar, ekmeğimizi bölüşürüz. Bugün sınırlarımız içinde Suriye ve Irak'taki olaylardan kaçarak ülkemize gelen yaklaşık 2 milyon civarında kardeşimiz bulunuyor. Bu misafirlerimiz için 10 ilde 25 barınma merkezi kurduk. Barınma merkezleri dışında yaşayan misafirlerimiz için de sağlıktan gıdaya, eğitime, konuta kadar pek çok destek hizmeti veriyoruz. Bu çalışmalar için harcadığımız kaynak yaklaşık 5,5 milyar doları buldu. Bunun 256 milyon dolar gibi çok cüzi bir kısmı dışarıdan geldi. Şu anda Avrupa'da yaşayan Suriyeli mülteci sayısı ne biliyor musunuz? 130 bin. Burada 2 milyon, Avrupa'nın tamamında 130 bin. Hani insan hakları, hani İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, hani siz mazlum insanlara sahip çıkıyordunuz, hani Avrupa Birliği müktesebatı, neredesiniz? Bir araya geldiğimiz zaman bizi pohpohluyorlar, 'Yaptıklarınız her türlü takdirin üzerindedir. Gerçekten bu kadar insana bakıyorsunuz, her türlü övgünün üzerindedir'. Paradan bahset, paradan. Hiç paradan bahsetmiyorsun, 'Bizden de bu kadar destek olsun' demiyorsun. Bu ifadelere bizim karnımız tok. Zaten size güvenerek bu adımları da atmadık. Biz öyle bir medeniyetin varisleriyiz ki bizim medeniyetimizde bu var. Ta buradan Hint yarımadasına kadar uzanan eller yatıyor bizim medeniyetimizde. Onların torunları olarak biz de ta Açe'ye kadar uzandık, gittik Açe'yi, Sri Lanka'yı imar ettik. 'Bu Müslüman'dır, bu Budist'tir' demedik, onlara konutlar yaptık. Niye? İnsani, vicdani, İslami görevimiz buydu da onun için."

"Kimseyi geri gönderemezler"

Erdoğan, Türkiye'nin, Suriyeli ve Iraklı kardeşlerine bu sıkıntılı günlerinde kucak açmasının önemine değindi.

"Biz, bugün bu sıkıntılı zamanlarında Suriyeli, Iraklı kardeşlerimize kucak açmazsak yarın onların yüzüne nasıl bakarız? Daha da önemlisi kendi milletimizin yüzüne nasıl bakarız" diyen Erdoğan, aksi yöndeki davranışların Türkiye'nin tarihine, kültürüne ve inancına ihanet olacağını ifade etti. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Siz bakmayın Suriyeli, Iraklı kardeşlerimizi ülkemizde misafir etmemize 'ihanet' diyenlere, siz bakmayın başbakan olduklarında Suriyelileri ülkelerine göndereceklerini söyleyenlere. Onlar 'ensar, muhacir' ne demektir bilmezler. Onlar milletimizin gönül kapısının ne kadar açık olduğunu bilmezler. Bunları bilmedikleri için de aslında hiçbir zaman bu ülkede bunlar başbakan olamazlar ve asla kimseyi ülkelerine geri gönderemezler" değerlendirmesinde bulundu. 

Suriye'de yaşayan ve rejimin bombardımanı sonucu anne ve babalarını kaybeden 13, 10 ve 8 yaşındaki üç kardeşin Türkiye'ye sığınma hikayesini anlatan Erdoğan, yanlarında kimse olmadan yola çıkan çocukların Şam'dan bindikleri bir araçla sınıra yakın bir bölgeye geldiklerini, 10 saatlik yürüşün ardından da ayakları kan revan içinde, perişan bir halde Türkiye'ye girdiklerini söyledi. Görevlilerin çocuklara sahip çıkarak Hatay'daki kampa yerleştirdiklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kimsesizlerin kimsesi olmak işte budur ve bizim için şereftir" diye konuştu.

Atalardan alınan bu mirasın şan ve şerefle torunlara devredileceğini dile getiren Erdoğan, sadece Türkiye sınırlarına gelenler için değil tüm mağdur ve mazlumların sesinin dünyaya duyurulması için gayret gösterdiklerini aktardı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'de öldürülen üç Müslüman genci de hatırlatarak, şöyle devam etti:

"Ses çıkmadı. Ses çıkmayınca biz de sessiz kalamazdık. Biz de Meksika'dan seslendik, 'Ne zaman sesiniz çıkacak? Bunlar sizin ülkenizin vatandaşı değil mi? Bunlar terörist mi? Anne babası doktor, kendileri de diş hekimliği ve mimarlık tahsili gören üç genç. Bunlara sahip çıkmayacak mısınız? Failini arayıp bulmayacak mısınız' dedik. Üç saat sonra ses çıktı. Vaka bu."

"Her anne babanın böyle bir tavrı takınabilmesi mümkün değil"

Konuşmasında, üniversite öğrencisi Özgecan Aslan'ın öldürülmesine de değinen Erdoğan, olayın hemen ardından jandarma ve polisin seferber olduğunu, failin anında bulunduğunu ancak bunun da yeterli olmadığını belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:

"Şimdi yargı burada üzerine düşen görevi yapacak, yapması gerekir. Bunun fail ve faillerine gereken cezayı en üst düzeyde vermek durumundadır. Çünkü bu milletin vicdanının böyle bir olaydan sonra rahatlaması söz konusu değil ama hiç olmazsa 'Bunlar da layığını buldu' derler. Ben, gerek annenin gerekse babanın olaylar karşısında takındıkları tavrı milletim, şahsım, ailem adına hakikaten çok çok duyguyla izlerken, bir diğer taraftan da hayranlıkla izledim. Çünkü her annenin her babanın böyle bir tavrı takınabilmesi mümkün değil. Verdikleri mesajlar sadece milletimize değil tüm insanlık için çok çok duyarlı mesajlardı. Temenni ederim ki terör estirenler de bundan nasibini alır. Sokaklara çıkıp da Özgecanımızı istismar edenler, önce kendilerine bir baksınlar. Mehmet Bey'in ve eşinin verdiği mesajlardan onlar da nasibini alsınlar. Terör estirerek savunmasız insanları öldürmenin ne denli bu ülkede bir felaket, bir denaet, bir cinayet olduğunu anlasınlar. Mesele bu.

Onun için 'Çözüm Süreci' dediğimiz olay çok çok önemli. Çözüm Süreci'nde de işte biz bu huzuru, bu refahı arıyoruz. Bu milletin evlatlarının birbirine sevgisini, saygısını barış içinde yaşamaları zeminini arıyoruz. Bunu yakaladığımız anda bu ülkede madden ve manen nasıl bir sıçramanın olacağını tahayyül edin, düşünün. Ben, tekrar Özgecanımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Ailesine tekrar sabırlar diliyorum ve bugün gönderdikleri o siyah başörtülerini de aldım, bunun mesajını da vermek istiyorum. İnşallah o mesaj beyaz başörtüleriyle devam eder."

"Batılı ölen insan da bir can, buralarda ölenler de birer can"

Gittiği her yerde Suriye'de ölen 350 bin insanın vebalinin bu zulme ses çıkarmayanlara, zalimi destekleyenlere ait olduğunu söylediğine işaret eden Erdoğan, "Dünya beşten büyüktür" derken de uluslararası sistemin bu konudaki aymazlığını, duyarsızlığını ve yetersizliğini ortaya koyduğunu belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bölgede yaşanan hadiselerin dinamiklerini gayet iyi biliyoruz. Ortadoğu kimsenin hesaplaşma yeri değildir, olmamalıdır. Kuzey Afrika, Afrika kıtası kimsenin hesaplaşma yeri olarak kullanılamaz. Buralarda yaşayan insanların kendi tarihi, kendi kültürü, kendi sosyolojisi hesaba katılmadan bölgede hiçbir proje tutmaz, kalıcı olarak hayata geçirilemez. Batılı ölen insan da bir can, buralarda ölenler de birer can. Paris'te ölen 12 kişi için dünyayı ayağı kaldıranların Suriye'de katledilen 350 bin kişiyi görmezden gelmesi ne insani ne vicdani ne de ahlakidir.

Kamplaşmalar, bölünmeler, ayrılıklar üzerinden yapılan siyasi ve ekonomik hesapların, bu uğurda fitili ateşlenen çatışmaların mahşeri vicdanda açtığı yaralar ölümcül bir hale gelmiştir. Etnik ve mezhep esaslı ayrışmalar etrafında yakılan bu ateş, eninde sonunda herkese değecektir. Sırça köşkler bu yüke dayanamaz. Biz diyoruz ki 'gelin dünyayı ve insanlığı bu ayıptan kurtaralım. Ayrışmalar ve çatışmalar değil, müşterekler ve ortak gelecek tasavvurları etrafında bir zemin oluşturalım, ortak bir dil geliştirelim.' İnanın buna herkesin ihtiyacı var. Biz, bu doğrultuda çalışmaya, muhataplarımızı ikaz etmeye, dostlarımız teşvik etmeye devam edeceğiz. Ülkemizde misafir ettiğimiz kardeşlerimizin felahı için bunu yapacağız. Kendi evlatlarımızın huzurlu, güvenli, müreffeh geleceği için bunu yapacağız. Topyekun insanlığın aydınlık geleceği için bunu yapacağız. Bu çağrımızın eninde sonunda karşılık bulacağına inanıyorum. Buradaki evlatlarımız ve anne babalarını kaybedip ülkemize sığınan yavrularımız başta olmak üzere tüm çocukların masumiyetinin hürmetine dualar elbet kabul görecektir." 

HABERE YORUM KAT

3 Yorum