1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Kemalizm'in "şiddeti" hala azalmış değil!
Kemalizm'in "şiddeti" hala azalmış değil!

Kemalizm'in "şiddeti" hala azalmış değil!

Yaşar Değirmenci, laiklik dayatmasının ne anlama geldiğini analiz ediyor.

09 Kasım 2022 Çarşamba 13:30A+A-

Yaşar Değirmenci / Yeni Akit

Laiklik ve dinsizlik!

Türkiye’de yaşayan bu ülkenin ekmeğini yiyen, suyunu içen, her türlü imkanını kullanan entel, dantelinden tutun iş güç sahibi olanına varıncaya kadar çeşitli kelimeler veya kavramlar yahut ezberletilen dokunulmayan/dokundurtulmayan ‘laiklik’ ile din düşmanlığı yapıyorlar. 

Eğer Allah’ın emri laiklikle bağdaşmıyorsa, laiklik bir tür İslam karşıtı bir başka din haline gelmiş oluyor. Bizde devletin laik olması demek, İslam’a karşıt olması anlamını taşıyor. 

Yani laikliğin, ‘din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması’ biçiminde tanımlanması fasarya olmuş oluyor. Aslında İslâm dininin yerini laiklik dini almış oluyor. 

Adı ‘laiklik’ olan bir ‘din devleti’nde yaşadığımız ortaya çıkıyor. Zaten ‘değiştirilemez’ bırakın onu ‘değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ maddelere sahip olmak ne demek? 

Basbayağı ‘dogma’ demektir, laiklik adı verilen siyasal bir metodu ilahi kitaplarda yazan dini kurallara benzetmek, kutsal hale getirmek demektir. Buna Kemalizm de ilave edilebilir. Şunca yıldır bütün devlet imkânlarına ve kafa yıkamalara, Batı’nın uşağı haline getirilme, eğitim sisteminden kendi değerlerini kovma, ‘irtica’ adı altında İslâm düşmanlığı yapma ile nasıl normalleşeceğiz? ‘Laik olmadan insan olmaz’ diyecek kadar alçalan entelektüel geçinenler, ihtilalleri bu milletin başına bela edenler, TV’lerde arzı endam edenler, muhatap bile alınamaz! Hele bu güruha ‘düşüncenize saygı gösteriyorum’ diyenlere şunu öğretmek ihtiyacındayım: Saygı göstermeyecek, haddini uygun üslûp ve usulle bildireceksin. Sadece saygısızlık etmeyeceksin! İslam böylesi durumlarda çok özgürlükçü. Devlet zoruyla din dayatmaz insana. Çünkü din özgür seçim işidir. Kur’an-ı Kerim, Müslümana şöyle emir verir: “De ki: Ey inkârcılar! Tapmam sizin taptıklarınıza, siz de benim taptığıma tapmazsınız. Asla tapmayacağım sizin taptıklarınıza, siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana!” 

Kemalizm ile de Müslüman insanımızı dinden, imandan çıkarıyorlar. Şu yazdıklarına bakın: 

“1921 ve 1924 anayasalarında şeriat hükümleri vardı. Devletin dini İslam’dır da yazıyordu. Atatürk bunlardan hoşnut değildi ama şartlar bunu gerektiriyordu.  İlk müsait zamanda bu fazlalıkları kaldırdı.” (Sözcü) “Laiklik layık olmakmış ama biz ona layık olamadık. Oysa laiklik, bugün de tam gereksinimimiz olan temel ilke. Bir ülkeyi, bir toplumu inanç kökenli ayrımların çatışmasından koruyan uygarlık ilkesi. LAİKLİK, Cumhuriyetin de demokrasinin de çağdaş uygarlığın da temel taşıdır.” (Cumhuriyet gazetesinin dinsiz yazarlarının yazılarındaki cümlelerden) Şehirlerarası yolculuk yapan bir vatandaşın öğle ve akşam namazları için mola süresi talebine sosyal medyada gündem olan tepkilere firma (Öz Erciş Seyahat) adına şirketin avukatı “laiklik”e dayanarak talebi uygun bulmadı ve olumsuz cevap verdi. Hangi birinin rezilliklerini yazalım. Bu güruha cevap vermeye değmez. Sekülerizmin, Kemalizmin, putlaştırmanın, cehalet döneminde olanların farklı maske ve makyajlarla kendi aidiyetimizden uzaklaşmanın/uzaklaştırmanın yansımalarını görüyoruz. “Laiklik zihinlerimize vurulan prangadır” diyen entelektüelimiz haksız mı? Bütün bunlara dertli insanlarımızın derdini dile getiren ve üstad Sezai KARAKOÇ’un şiirinin başlığını değiştirerek yazan şuurlu kardeşlerimizin yazdıklarıyla bitiriyorum. 

Kemalizm bu milletin içinden büyük bir kesimi başkalaştırmış ve dini, dili, hayat tarzı ile başka bir kavim haline getirebilmiştir. Bugün çektiğimiz en büyük sıkıntı budur. Kemalizm’in bu şiddeti bitmiş de değildir. Eğitim çarkı milletimizi dönüştürmeye devam etmektedir. Sezai Karakoç merhum aşağıdaki şiiri bu şiddeti hissederek yazmış olmalıdır:  

BENİ DEĞİŞTİRMEYİN! 

... 

Yedinci oğul büyümüştü baka baka ağaçlara 

Baharın yazın güzün kışın sırrına ermişti ağaçlarda 

Bir alınyazısı gibiydi kuruyan yapraklar onda 

Bir de o talihini denemek istedi 

Bir şafak vakti Batı’ya erdi 

En büyük Batı kentinin en büyük meydanında 

Durdu ve Tanrı’ya yakardı önce 

Kendisini değiştiremesinler diye 

Sonra ansızın ona bir ilham geldi 

Ve başladı oymaya olduğu yeri 

Başına toplandı ve baktılar Batılılar 

O aldırmadı bakışlara 

Kazdı durmadan kazdı 

Sonra yarı beline kadar girdi çukura 

Kalabalık büyümüş çok büyümüştü 

O zaman dönüp konuştu: 

Batılılar! 

Bilmeden 

Altı oğlunu yuttuğunuz 

Bir babanın yedinci oğluyum ben 

Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden 

Babam öldü acılarından kardeşlerimin 

Ruhunu üzmek istemem babamın 

Gömün beni değiştirmeden 

Doğulu olarak ölmek istiyorum ben 

Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var: 

Karşınızdakini değiştirmek 

Beni öldürseniz de çıkmam buradan 

Kemiklerim değişecek toz ve toprak olacak belki 

Fakat değişmeyecek ruhum 

Onu kandırmak için boşuna çok dil döktüler 

Açlıktan dolayı çıkar diye günlerce beklediler 

O gün gün eridi ama çıkmadı dayandı 

Bu acıdan yer yarıldı gök yandı 

O nurdan bir sütuna döndü göğe uzandı 

Batı bu sütunu ortadan kaldırmaktan âciz kaldı 

Hâlâ onu ziyaret ederler şifa bulurlar 

En onulmaz yarası olanlar 

Ta kalblerinden vurulmuş olanlar 

Yüreğinde insanlıktan bir iz taşıyanlar 

(1969 Gün Doğmadan, Gül Muştusu, Masal, s. 409)

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

1 Yorum