1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Katar’ın 15 Temmuz’u
Katar’ın 15 Temmuz’u

Katar’ın 15 Temmuz’u

Yazısında krizin iki tarafı olduğunu ve bunlardan birinin Suudi Arabistan diğerinin ise Katar olduğunu belirten Feyza Gümüşlüoğlu, Katar’ın Suudi Arabistan’a karşı 1995 yılından bu yana bir tür bağımsızlık mücadelesi verdiğini söylüyor.

13 Haziran 2017 Salı 17:42A+A-

Feyza Gümüşlüoğlu’nun konuyla ilgili yazısını ilginize sunuyoruz:

Katar’ın 15 Temmuz’u

Çok değil, altı-yedi sene öncesine kadar adını pek duymadığımız, haber bültenlerine, gazete manşetlerine fazla konu olmayan Körfez’in küçük ülkesi Katar, bugün bölgesel hatta uluslararası bir krizle gündeme oturdu. ABD’nin çiçeği burnunda başkanı Trump’ın Riyad ziyaretinin hemen ardından patlak veren ve “Katar’ın İran ile yakın ilişki içinde olduğu ve teröre destek verdiği” gerekçesine dayanan kriz, çok geçmeden Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başını çektiği bir grup Arap ülkesinin Katar’ı ablukaya almasına kadar ilerledi.

Körfez’de çıkan her kriz, “Körfez tarihindeki en ciddi kriz” olarak anılsa da durum bu sefer gerçekten kaygı verici boyutlara ulaştı. Benzer bir kriz son olarak 2014 yılında yine İran ile yakınlık, Müslüman Kardeşler’e destek, El Cezire’nin yayın politikası gibi klasik gerekçelerle çıkmış, o dönem Suud, BAE ve Bahreyn’in büyükelçilerini Katar’dan çekmesine kadar varmıştı. Bugün ise Katar çok daha ciddi yaptırımlarla karşı karşıya bırakıldı. Peki gerekçeler ve aktörler hemen hemen aynı olmasına karşın, krizi bugün çok daha ciddi hale getiren faktörler neydi?

‘Katar’ı hizaya getirme’ anlaşması

ABD’nin öngörülemeyen, ne zaman ne yapacağı belli olmayan fevri başkanı Trump’ın krizden hemen önce yaptığı Suud ziyareti, ortalığı karıştıran ve yangını başlatan ilk kıvılcım gibi görünüyor. Katar’ın takip ettiği politikalardan uzun süredir rahatsız olan Suud yönetiminin, söz konusu ziyaret esnasında özellikle ticari ve savunma alanlarında yakın işbirliği içinde olduğu Trump’a Katar’ı şikâyet ettiği, Katar’ın terör gruplarına destek verdiği ve “hizaya getirilmesi” gerektiği konusunda başkanı ikna etmeyi başardığı anlaşılıyor. Körfez’i daha ziyade “para kaynağı” olarak gören, bölgesel ve ülkelerarası dengelere fazla vakıf olmayan tecrübeli işadamı tecrübesiz siyasetçi Trump’ın, Suud gibi önemli bir müttefikin etkisi altında kalması ve Katar’ı hizaya getirme konusunda yeşil ışık yakmış olması hayli olası. Trump’tan umduğu desteği -en azından sözlü olarak- aldığı anlaşılan Suud, arkasına BAE ve Bahreyn gibi ülkeleri de alarak Katar’a karşı öncekine kıyasla çok daha sert bir savaş başlattı. 2014 krizinde buna benzer bir denklem yoktu, ancak bu defa Trump’ın fevri mizacı ve Suud ile olan güçlü bağları, krizin Katar aleyhine şekillenmesine yardım etti.

Lobiciliğin gücü

Suud ve BAE’nin Washington DC’de uzun yıllardır başarılı bir şekilde yürüttüğü lobicilik faaliyetleri de burada bu iki ülkenin elini güçlendiren önemli bir etken oldu. Zira Suud da BAE de ABD politikasına yön veren Washington merkezli birçok düşünce kuruluşuna kendi lehine propaganda yaptırmak için ciddi kaynaklar harcıyor, Katar ise bu alanda oldukça geride. Trump ekibine erişimi çok daha fazla olan bu grup, başkanı Katar’a karşı doldurma konusunda çok daha avantajlı konumdaydı; zira Trump Katar’ı Katarlılardan çok, ABD başkentinde yoğun lobi yapan Suud ve BAE yetkililerinden dinledi. Anlatılanlar ise tahmin edileceği üzere, Katar’ın -Türkiye ile birlikte- bölgedeki çeşitli radikal gruplara destek verdiği yönünde iddiaları içeriyordu. Burada Washington’daki lobicilik konusunda Türkiye’nin de Katar gibi yetersiz olduğunu üzülerek not düşmek gerekiyor.

Suud’un arka bahçesiydiler

Krizin bu kadar büyümesine katkıda bulunan faktörleri kısaca özetledikten sonra, temelinde yatan sebeplere de değinmek gerek. Katar krizine Körfez ve dışında birçok aktör dâhil olsa da bu krizde asıl karşı karşıya olan iki taraf var: Suud ve Katar. Çok basit olarak “Katar’ın bağımsızlık mücadelesi” olarak özetlenebilecek bu mücadele, aslında yakın tarihte kısa bir yolculuğa çıkıldığında daha net anlaşılabilir. Aslında hâlihazırdaki Katar Emirinin babası Şeyh Hamad’ın, öz babası Şeyh Halife’ye darbe yaparak göreve geldiği 1995 yılından beri Katar, Suud ve etkisi altındaki ülkeler için adeta bir “problem çocuk”tu. Bunun en temel nedeni, gerek Şeyh Halife, gerekse ondan önceki bütün el Sani emirlerinin, Katar’ı Suud un “arka bahçesi” gibi idare etmesiydi. Söz konusu liderler Katar’ın dış politikasını neredeyse tamamen Riyad’a teslim etmişti.

Öte yandan, Şeyh Hamad’ın babasına yaptığı darbe, Körfez’de ilerisi için tehlikeli bir örnek teşkil edebilirdi. Her ne kadar Körfez tarihi babalar ve oğulları, amcalar ve yeğenleri arasındaki iktidar mücadelelerine sık sık şahit olmuşsa da özellikle petrolün keşfinden ve bölgenin zenginleşmesinden sonra aile için birlik ve beraberlik büyük ölçüde sağlanmıştı. Şeyh Hamad, babasına yaptığı darbeyle diğer Körfez ülkelerindeki yaşıtlarına ilham verebilir ve monarşilerin siyasi birliklerine darbe vurabilirdi. Bu ve benzeri diğer sebepler neticesinde Şeyh Hamad, iktidarının ilk yıllarında, bugün oğlu Şeyh Temim’in karşı karşıya kaldığına benzer bir yalnızlaştırma operasyonunun muhatabı oldu.

Şeyh Hamad iktidarı

Suudi Arabistan, o dönem yaşanan krize sonraki yılları şekillendirebilecek bazı kritik müdahalelerde bulundu. Oğlunun darbesini kabul etmeyen baba Şeyh Halife, diğer Körfez ülkelerini gezerek karşı-darbe için destek topladı. Suud’dan silah desteği alan Halife’nin adına Katar’da bir karşı darbe girişimi oldu. Darbeyi daha da tehlikeli kılan, Katar’ın en büyük bedevi kabilesi El Marri’lerin bir bölümünün de darbeye destek vermesiydi. Neyse ki darbe başarılı olamadı ve Hamad beş bine yakın el Marri’yi vatandaşlıktan attı. İçerideki konumunu güvence altına alan ancak komşularına olan güveni sarsılan Şeyh Hamad, çareyi farklı ittifak arayışlarına gitmekte buldu. Bu arayışların götürdüğü yerlerden biri de İran oldu. Bunun yanı sıra Katar, İran ile ortak bir doğalgaz sahasını paylaşıyordu ve Hamad bu sahayı işletmek arzusundaydı. Nitekim Şeyh Hamad iktidara geldikten üç yıl sonra Katar doğal gaz ihracatına başlayacak ve kendini dünyanın en zengin ülkelerinden biri haline getirecek sürece girecekti.

İhvan-Katar ilişkisinde El Cezire faktörü

Şeyh Hamad’ın kritik yatırımlarından biri de bugün Körfez’deki krizin başlıca sebeplerinden olan El Cezire televizyonu idi. Şeyh Hamad devlet hazinesinden finanse ettiği ve ilk kadrosunu BBC Arapça’dan transfer ettiği bu kanala hemen hemen tam bir yayın özgürlüğü verdi ve Arap dünyasının en iyi gazetecilerine kapısını açtı. Arap dünyasında iyi gazeteci olmak ise var olan rejimlere muhalif olmak anlamına geldiğinden, El Cezire’nin zaman içinde Arap rejimlerine muhalif bir kanal haline gelmesi zor olmadı. İslamcılar, özellikle İhvan mensupları da bu sayede Katar’a adeta akın etti. İhvan mensupları kendi dost ve tanıdıklarının Katar’a gelip yerleşmesinde büyük rol oynadı.

Darbeyle başlayan süreç, Suud’un gözünde Katar’ı kontrolü gittikçe zorlaşan ve hakimiyetinden git gide uzaklaşan bir ülke konumuna getiriyordu. Şeyh Hamad dönemi boyunca Suud ile ilişkiler çok ciddi bir krizin eşiğine bir daha gelmedi, ancak modernist ve reformist bir lider olan Hamad’ın, ülkesini bağımsız bir bölgesel güç haline getirme çabası Suud’un hiçbir zaman hoşuna gitmedi.

Şeyh Temim babasının izinde

Yönetimi babasından 2013 yazında, Mısır darbesinden hemen önce devralan Şeyh Temim de babasının izinden gitmek istedi. Zira genç Emir, artık kendi ayakları üzerinde duran, uluslararası ölçekte söz sahibi, küçük ama etki alanı El Cezire kanalının da yardımıyla ciddi bir şekilde genişlemiş bir ülke devralmıştı. O da tıpkı babası gibi, ülkesini Suud’un arka bahçesine döndürmemeye kararlıydı.

Ancak Şeyh Temim’in henüz kısa sayılabilecek iktidar tecrübesi boyunca içeride ve dışarıda baskı sık sık kendini hissettirdi. Gerek 2014’teki büyükelçi krizi, gerekse sonrasında yaşanan ve ülke dışında fazla dikkat çekmeyen daha ufak çaplı krizlerde Emir Temim, Suudi Arabistan’ın “büyük abilik” arzusunu sık sık ensesinde hissetti. Bu arzu, el Sani ailesi içindeki Suud yanlısı Selefi/Vahhabi grubun varlığıyla daha da yakından hissediliyordu. Söz konusu grup, gerek Katar’ın Şeyh Hamad ve eşi Şeyha Moza tarafından başlatılan modernleşme sürecinden, gerekse dış politikada attığı adımlardan rahatsızdı. Genç Emir yer yer bazı ufak tavizler vererek içerideki rahatsızlığı mümkün olduğu kadar yatıştırma ve kendisine olan bağlılığı güçlendirme yoluna gitti.

En güvenilir müttefik Türkiye

Şeyh Temim döneminde Katar’ın Türkiye ile özel bir ilişki geliştirmesi de temelinde hem bölgede hem de içeride karşılaştığı baskılara karşı dengeyi kendi lehine çevirme arayışının sonucuydu. Türkiye’nin Mısır’daki darbe sonrası yaşadığı bölgesel yalnızlaştırmanın bir benzerini yakın tarihi boyunca sık sık yaşayan Katar için Türkiye en yakın ve güvenilir müttefikti.

Şeyh Temim’in Mısır darbesi sonrası Katar’ın karşı karşıya kaldığı iç ve dış sorunlar karşısında başarılı bir performans çıkardığı söylenebilir. Katar, Yemen’de Husilerin, Irak ve Suriye’de DEAŞ’ın yükselişi gibi bölgesel gelişmelerin rüzgârıyla 2014 krizini bir şekilde atlatmayı başardı. Ancak bugün daha iyi anlaşıldığı üzere, aslında olan bu krizin tümden atlatılması değil, sadece bir süreliğine rafa kaldırılmasıydı. Nitekim Yemen’de Suudi liderliğindeki askeri operasyonun uzaması, kısmen başarısızlığı ve DEAŞ sorununun şiddetinin azalması gibi sebeplere Trump da eklenince kriz tekrar patlak verdi.

Katar geri adım atmayacak

Krizin nasıl ve ne zaman çözüleceği hâlâ büyük bir soru işareti olarak duruyor. Aslında Suudi Arabistan bu denli düşmanca bir tutum içine girmeseydi, arabuluculuk çabaları ve Katar’ın atacağı birkaç geri adım ile bir kez daha -en azından bir süre için- orta yol bulunabilirdi; ancak şu noktadan sonra atılacak en ufak bir geri adım Katar için hem içeride hem dışarıda acziyet ve boyun eğme anlamına gelecek. Türkiye’nin desteğini de arkasına alan Doha yönetimi, bu sefer sembolik dahi olsa herhangi bir taviz vermeye ve Suudi Arabistan’ın istediği yönde politika değiştirmeye yanaşacak gibi görünmüyor. Sürecin, Katar’ın Körfez İşbirliği Konseyi’nden (KİK) atılmasına kadar gitmesi hiç şaşırtıcı olmaz.

Gerçek Hayat / 12 Haziran 2017

HABERE YORUM KAT