1. YAZARLAR

  2. Hüseyin Hatemi

  3. İslâm düşmanlığı Anayasa'ya aykırıdır
Hüseyin Hatemi

Hüseyin Hatemi

Yazarın Tüm Yazıları >

İslâm düşmanlığı Anayasa'ya aykırıdır

25 Şubat 2008 Pazartesi 03:58A+A-

Lâiklik ilkesinin ardına sığınarak “ırkçılık” yapmak Anayasa'ya aykırıdır ve suçtur. 1994 yılında Ahmet Altan ve Neş'e Düzel'in yönettikleri bir programda söylemiştim: İstiklâl Marşı, Anayasa'nın 3. maddesinde belirtilir ve 3. madde de “değiştirilemez” maddelerdendir. Şu halde İstiklâl Marşı'nın “Hakkıdır Hakk'a Tapan Milletimin İstiklâl” mısra'ı da -İstiklâl Marşı'nın okunan son mısra'ı olarak- “dağda da davar izi var” mısra'ından farklıdır, önce İstiklâl Marşı'nda yer alır ve İstiklâl Marşı değiştirilemez. İşlerine geldiğinde, “İ'damı göze alırsınız” tehdidini savuranlar, işlerine gelmediğinde İstiklâl Marşı'na yönelen hücumlarda niçin sessiz kalıyorlar? Sonra: bu mısra, yukarıda zikredilen: “Dağda da davar izi var” mısraından farklı olarak, asıl söylenmek istenen “...gözü var” mısra'ına kafiye olsun diye söylenmiş gelişi-güzel bir mısra değildir, ikinci kıt'anın sonunda, “maksûd”u belirten mısradır. Bu mısra, Anayasa'nın 3. maddesi dolayısıyla, Tabiî Hukuk ile Anayasa arasında “boru hattı” kuran mısradır, bu boru hattını döşeyen Mehmed Âkif; bu mısra'ı içtenlikle söylediği için, inşaallah nur içinde yatmaktadır. Anayasa'nın Başlangıç bölümüne sokulan çok sakıncalı: “menfaatin Hakk'a üstünlüğü” kuralı; bu mısra bereketiyle giderilmelidir. Hakk yücelir ve O'nun üzerine yükselinemez.

Bu mısra'ın öneminin bilincinde olmayan bazı müteşairler; kendi yazdıkları karamelâ kağıdı beyitlerini İstiklâl Marşı yerine ikame etmek istediler. Allah'ın bu Millet'e rahmeti devam etmekte imiş ki emellerine ulaşamadılar. Merhum Âkif de “Allah bu Millet'e bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın!” demişti. Âmin!

1994 de söylediğim söz; birçok gerçek vatanseverin gözlerini yaşartmıştı. Üç yıl sonra 28 Şubat gelince -benim bu sözümü mü hatırladılar bilmem- İstiklâl Marşı bir süre fiilen terk edilip yerine başka bir marş birçok toplantıda fiilen ikame edildi. Çok şükür 28 Şubat coşkusu dağılınca İstiklâl Marşı'nın itibarı da iade edildi. Ne var ki bazılarının içinde yer eden İstiklâl Marşı sevgisizliği; yeni bir (28) Şubat sevdasına düşülen bugünlerde yeniden patlak verdi. Allah bu Millet'i “Hakkıdır Hakk'a Tapan Milletimin İstiklâl!” mısra'ından mahrum etmesin! Bu bilince sahip olan -yetmiş milyon kişi içinde- “yedi” kişi de olsa ve onlar da sığındıkları mağarada derin bir uykuya daldırılmış olsalar, yine de Allah'ın bu ülkeyi koruyacağı ümid edilir. Bütün toplum uyur-gezer gafillerden ibaret olursa, ozaman halimiz gerçekten yamandır ey Azizan! Uyur-gezer olmaktansa, Ashâb-ı Kehf gibi uyumak hayırlıdır!

Hakk, Allah'ın sıfat (isim)larından biridir. Allah'ın bütün isimleri güzeldir ve biribirinden ayrılmazlar. Mehmed Âkif Merhum, bugün bazı kişilerce övülmeye “hak” kazanmak için ne demeli idi? “Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin izmihlâl mi? Yoksa: “Hakkıdır ırka tapan milletimin istikbâr!” mı?

İmansız Sevgi; sevgisiz iman olmaz, çünkü Allah'ın hiçbir sıfatı zatından soyutlanamaz. Böyle olunca da bilinçli bir ateistin sevgi iddiası, zalimin de iman iddiası saydam bir nikab (maske) altında sırıtan bir yalandan ibarettir. Bir kimse yırtıcı hayvana parmak ısırtan bir canavarlık tezahürleri gösteriyorsa, “-ossun, ne var yani? Adam Müslüman, helâl olsun ona bu yollar!” diyen ya ahmaktır, yahut zalimin şerîk-i zulmüdür. Aynı şey bir zalim için aksi gerekçelerle söyleniyorsa, yine aynı hüküm değişmez: -Adam jakoben, helâl olsun ona giyotinde düşen kelleler! Zulüm yardakçılığından kurtulup Sevgi ehli olmak isteyenleri sindiren ve yıldıran, daha da kötüsü: Sapmalarına ve sapıtmalarına sebep olan Vesvâs-ul- Hannâs vesveseleri vardır: -Benden söylemesi, Allah sevdiğini -hâşâ- yerden yere vurur! Kelime-i Şahadeti söyle, ne var ki içinden o kadar da ciddiye alma, yoksa Kerbelâ imtihanını kabul etmiş olursun! -Allah bize “âdil olun!” demiştir emme, “adalet”in ne olduğunun belirlenmesini de bize bırakmıştır buna dört yüz dirhem “ilâhiyyat Ekolü” derler, adaletin değişmez ölçütü olduğu görünüşü Şi'a, dolayısıyla Abdullah İbn Sebe' adlı bir kurgu-kişilik, uydurma bir adam uydurmuştur, İslâm yönetimle ilgilenmez, sadece İşletmelerin kârlı yönetimiyle ilgilenir.

Bu vartayı atlatmak için, Resûl-i Ekrem'i (S.A.) tam bir güvenle sevmek ve O'na tâbi olmak gerekir. Bu sevgiye sahip olan, ondört ma'sûm-i pâk'ın her ferdini sever. Kerbelâ şehitlerini, Zeyneb'i, Ebul-Fazl Abbas'ı, Ondört Ma'sûm-i pâk sevgisinde fâni olan bütün suedâ'yı (said ve saideleri ebedi mutluluğa liyakat kazananları) sever.

Allah bu ülkeyi sevgisiz İslâm müddeilerinden korusun. “Şehitliği göze alamazsın, şu halde üç kağıtçı ol!” vesvesinden yakasını kurtarmak isteyen de şöyle düşünsün: - Herkes Huseyn olamaz, ancak herkes Huseyn'i içten sevebilir. Kerbelâ'ya güç yetiremeyene oradan firâr izni verilmiştir, ne var ki ayrılırken ağlamayana yazıklar olsun!

Zulm ile iman aslâ bağdaşamaz. Zalimin övülmesinden Arş titrer. Bu idrâk seviyesine yükselen birisi de şöyle bir vesvese ile karşılaşabilir: - Haklısın, ancak, zulmün anlamı başkasına zulm söz konusu olmadıkça yoktur, insanın kendine zulmetmesi ise Allah'ın rızâsına uygundur, buna “keffâret” denir. Ferdi alanda, cinsel alanda, toplumsal alanda zulme boyun eğme ve nefsini aşağılama en büyük erdemdir! -Aslâ! Bu da şeytani bir vesvesedir!- Vesvâs-ul- Hannâs'ı da Allah yarattığına göre, sen Şerr'e karşı çıkmakla Allah'dan daha iyisini mi biliyorsun? - Şu halde Allah niçin Vesvâs-ul- Hannâs'dan kendisine sığınmamızı buyuruyor?

Yeni Şafak gazetesi

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum