1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. İslam dünyasında Katar’ın konumu üzerine….
İslam dünyasında Katar’ın konumu üzerine….

İslam dünyasında Katar’ın konumu üzerine….

​​​​​​​Katar’ın elinde iki koz var: El Cezîre televizyonu ve 1960’larda Doha’ya yerleşen Yûsuf el Karadâvî’nin Arap kamuoyu üzerindeki derin tesiri.

19 Eylül 2020 Cumartesi 13:42A+A-

Taha Kılınç, Yeni Şafak gazetesindeki yazısında Taliban-ABD görüşmelerine evsahipliği yapan Katar’ın İslam dünyasında üstlendiği rolü yorumladı:

Afganistan’da bugün geniş kitlelerce “millî kahraman” olarak görülen Ahmed Şah Mesud’un siyasî ve askerî serüveni, tarihteki figürlerin birbirinden nasıl çok farklı biçimlerde okunabileceğinin de ilginç bir örneğidir. Mesud’un taraftarları onu Afganistan’ın bağımsızlığının ve birliğinin sembolü olarak görür. Yer yer epey abartılarla süslü bu portrede Mesud, “yerli bir direniş” organize etmeye çalışırken “kökü dışarıda” Taliban’ın karşı koyması nedeniyle başarısızlığa uğramıştır. Taliban’ın kullandığı yöntemler ve El Kaide ile dirsek teması, ABD’nin Afganistan’ı işgaline giden yolu açmış, böylece bir imkân heba edilmiştir. Taliban taraftarları ise, Mesud’u bir “vatan haini” ve “Batılı güçlerden medet uman bir korkak” olarak değerlendirerek, onun özellikle ömrünün son aylarında Batı ile yakınlaşmasını, Avrupa Parlamentosu’ndaki temaslarını ve uluslararası camiayı “Usame Bin Ladin tehlikesi”ne karşı uyarmış olmasını kanıt olarak ortaya sürerler. Taraflar arasındaki keskin ve derin “dünya görüşü farklılığı” sebebiyle, tanımlar ve tarifler üzerinde bir anlaşma mümkün görünmüyor.

Katar’ın başkenti Doha’da geçtiğimiz hafta başlayan “barış müzakereleri”, işte bu “dünya görüşü farklılığı” yüzünden yıllardan beri devam eden iç çekişmelerin bir uzantısı. 29 Şubat 2020’de yine Doha’da imzalanan ABD-Taliban Anlaşması çerçevesinde gerçekleştirilen müzakerelerde, uluslararası kamuoyunun desteğine sahip merkezî Kâbil hükümetinin temsilcileriyle, Afganistan’da hâlâ ciddi tabanı bulunan Taliban’ın temsilcileri karşı karşıya geldi. Esir takası gibi teknik konular yüzünden sürekli pürüzlerin çıktığı müzakerelerin kapsamlı bir barış anlaşmasıyla sonuçlanıp sonuçlanmayacağı meçhul. Böyle bir barış yapılsa bile, esas problemin, uygulama noktasında çıkacağı kesin. Çatışmaların ve diyalog sürecinin şimdiye kadarki seyri göz önüne alındığında, “Afgan dosyası”nı kapatıvermenin kolay bir yolu da yok. Yakın ve uzak tarihi boyunca sürekli dış güçlerin müdahalelerine maruz kalan Afganistan’da, yerel aktörlerin “ortak bir payda” üzerinde uzlaşamadığı düşünülürse, siyasî sahnenin düzene konması daha uzun yıllar alacak gibi görünüyor.

***

Afganistan barış müzakerelerinin zamanlaması, Katar açısından oldukça ilginç. 2017’den beri komşuları Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Suudi Arabistan tarafından havadan, karadan ve denizden abluka altında tutulan Katar, ödemek zorunda kaldığı ciddi siyasî ve ekonomik bedellere rağmen, Afganistan gibi zor bir ülkede tarafları buluşturabilecek bir kudrete sahip. Nitekim, Taliban temsilcileri, “Katar olmasaydı, bu noktaya gelemezdik” açıklamasında bulundu.

Coğrafi olarak küçücük bir ülkenin böylesine kritik bir konuma gelebilmesinin altında, geçmiş on yıllara dayalı uzun bir diplomatik tecrübe yatıyor. Bundan önceki ABD yönetimlerinin de yönlendirmesiyle, Körfez’de bir “müzakere vahası”na dönüştürülen Katar, İsrail-Filistin meselesinde de inisiyatif sahibi. Hem Filistinli tarafların uzlaştırılması hem de Gazze’ye ekonomik yardımlar yoluyla “bölgenin patlama noktasına sürüklenmesinin geciktirilmesi” noktasında, Katar’ın rolü oldukça önemli. 2011’den sonra, Şam’dan ayrılmak durumunda kalan Hamas liderliğinin ikamet için Doha’yı tercih etmesi de yine aynı rol sebebiyle. Katar’ın elinde iki koz daha var: El Cezîre televizyonu ve 1960’larda Doha’ya yerleşen Yûsuf el Karadâvî’nin Arap kamuoyu üzerindeki derin tesiri. Bu iki güçlü enstrüman da, Katar’ın dış siyasetinin şekillenmesinde ve dünyaya aktarımında aktif biçimde kullanıldı, kullanılıyor.

BAE ve Bahreyn’in İsrail’le ilişkileri normalleştirme adımlarının Filistin’e bakan tarafında, Katar’ı (ve Türkiye’yi) sahneden tamamen indirme hedefi ilk sırada. İsrail de, Hamas ve Türkiye ile yakın ilişkilerinden dolayı “şüphe duyduğu” Katar yerine, BAE’yi partner olarak yanında istiyor. BAE, buna dünden hazır. BAE’nin siyaset yapma biçimde Katar’ın gözettiği bazı hassasiyetlerin bulunmayışı, Arap kamuoyunun “normalleşme”ye gösterdiği tepkinin de temelini oluşturuyor. Yoksa, Katar’ın (veya Türkiye’nin) İsrail’le ilişkileri, herkesin malumu zaten. BAE’nin, İsrail’le kurduğu ilişkiyi Filistin lehine kullanmayacağı yönündeki güçlü kuşku, “normalleşme”nin “hıyanet” olarak adlandırılmasına yol açıyor.

***

Uluslararası arenanın karmaşık teorileri bir yana, Ortadoğu’nun günümüzdeki manzarasını ülkeler arasındaki kıskançlıkların, öne geçme arzusunun ve ideolojik kinlerin domine etmesi, bölgemiz adına ne büyük fırsatları kaçırdığımızın bir göstergesi. Ne var ki, bazı şeyler yaşanmadan, kaybedilenler de fark edilmeyecek.

 

HABERE YORUM KAT

1 Yorum