1. YAZARLAR

  2. ABDULHAKİM BEYAZYÜZ

  3. İnsanın Zalim Olması Ne Demektir?
ABDULHAKİM BEYAZYÜZ

ABDULHAKİM BEYAZYÜZ

Yazarın Tüm Yazıları >

İnsanın Zalim Olması Ne Demektir?

23 Ocak 2017 Pazartesi 11:07A+A-

Allah’a hamd, resulüne selam olsun. İnsan kavramı ile ilgili yazı serimizi sürdürüyoruz. Kur’an’ı merkeze alarak, çeşitli sorularla konuyu irdelemeye devam edelim.

İnsanın yaratılışı süreci nasıl gerçekleşmiştir?

İnsan da tıpkı, içinde yaşadığımız evren gibi belli bir süreç içinde yaratılmıştır. Kur’an’da insanın yaratılış süreciyle ilgili en temel bilgilerden oldukça sınırlı bir biçimde bahsedilmektedir. Örneğin insanın balçıktan yaratıldığı ifade edilmekte ancak bu sürecin detaylarıyla ilgili bilgi verilmemektedir. Başka bir ayette de yeryüzündeki genel yaratma ile ilgili çeşitli bilgiler verilmekte ve her şeyin sudan yaratıldığı ifade buyrulmaktadır; “Peki, hakkı inkâra şartlanmış olan bu insanlar, göklerin ve yerin (başlangıçta) bir tek bütün olduğunu ve Bizim sonradan onu ikiye ayırdığımızı ve yaşayan her şeyi sudan yarattığımızı görmüyorlar mı?” (21/30) Bu nedenle yaratılış süreciyle ilgili ayetlere aykırı olmamak kaydıyla, diğer varlıklarda olduğu gibi insanoğlunun yaratılış sürecine ilişkin iddialar da çeşitli açılardan araştırılmaya açıktır. Nitekim insanoğlunun topraktan yaratılmasının hangi anlamda olabileceği, bunun ne şekilde ve ne kadarlık bir sürede gerçekleştiği, bilimsel veriler ışığında incelenebilir. Tıpkı evrenin altı günde yaratılması bilgisinin, ne şekilde anlaşılabileceğinin araştırmaya ve müzakereye açık olduğu gibi. Aynı husus indirildiği cennettin kavramsal anlamda ve içinde bal, süt, şarap ve su nehirlerin akıtıldığı, vaat edilen mükâfat yurdu olan cennet mi, yoksa normal ve yoğun ağaçlıklı bir bahçe mi olduğu hususu için de geçerlidir. Bazı ayetlerde (7/11—25) cennetten ve bir nüzulden bahsedilir. Bu cennetin ve nüzûlun mahiyeti ayetlerin verdiği temel çerçeveler içinde kalmak koşuluyla, müzakerelere açıktır. Zira diğer bazı ayetlerde insanın yeryüzünde yaratıldığına dönük açık bir delil vardır; “Yeryüzünü sizin için bir döşek yapan, orada size yollar açan ve gökten bir su indiren O'dur.” dedi. İşte Biz, bu su sayesinde çeşitli bitkilerden çiftler çıkarmaktayız. Hem yiyiniz, hem de hayvanlarınızı güdünüz; gerçekten bunda doğruya kılavuzluk eden akıl sahipleri için birçok deliller vardır. Sizi yerden (topraktan) yarattık, yine (ölümünüzden sonra) ona döndüreceğiz. Hem de ondan sizi bir kere daha çıkaracağız.” (20/53—55)

Tartışılamayacak olan husus ise, insanoğlunun bir amaca binaen, akıl ve irade sahibi olarak, Yüce Allah tarafından yaratıldığı ve tekrar ona hesap vermek üzere döneceği gerçeğidir. Şimdi konuyla ilgili bazı ayetlere bakalım;

Gerçekten insan üzerinden öyle uzun bir süre gelip geçti ki o anılmaya değer bir şey bile değildi?! (76/1)

O ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı. İnsanı yaratmaya da çamurdan başladı. Sonra onun neslini bir sülaleden (değersiz bir sudan) yaptı. Sonra ona (yaratılış) amacına uygun bir şekil verip Kendi ruhundan üfledi; ve (böylece, ey insanoğlu,) sizi hem işitme ve görme (melekeleri) hem de düşünce ve duygularla donattı, (Buna rağmen) ne kadar da az şükrediyorsunuz!”(32/7—9)

“Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.”(15/2829)

“Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık. Onu az bir su (meni) hâlinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik. Sonra nutfeyi alaka(embriyo)ya çevirdik, alaka(embriyo)yı bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik; sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli Allâh, ne yücedir!” (23/12—14)) “ Gerçekten de biz, insanı, en güzel bir biçimde olarak yarattık.” (95/4)

“Şüphesiz biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden yarattık da onu işitici, görücü yaptık. Biz ona(doğru) yolu gösterdik. Artık ister şükreder isterse nankör olur.” (76/1,2)

“Peki, hakkı inkâra şartlanmış olan bu insanlar, göklerin ve yerin (başlangıçta) bir tek bütün olduğunu ve Bizim sonradan onu ikiye ayırdığımızı ve yaşayan her şeyi sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Hala inanmayacaklar mı? Ve (görmüyorlar mı ki,) onları sarsmasın diye arz üzerine sapasağlam dağlar yerleştirdik; ve kolayca yollarını bulabilsinler diye orada vadiler açtık; ve göğü güvenli bir kubbe, bir çatı olarak yükselttik? Ve yine de onlar (yaratılışın) bu açık işaretlerine inatla sırt çeviriyor ve (görmüyorlar ki,) geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı -hepsi de uzayda dolaşan (o gök cisimlerini)- yaratan O'dur!” (21/30—33)

İnsan zalim, nankör ve cahil midir?

İnsanın cahil, azgın, zalim, nankör, cimri, kâfir v.s olduğuna dair birçok ayet Kur’an’da geçmektedir. (14/34, 17/11,67,100, 18/34, 70/19—35 vs.) Ama aynı zamanda bu ayetlerin devamında müminler (ve müminliğin görünür yansımaları içinde olan; müttakiler, Muhsinler, münipler, muslihunlar, musselinler ) bu hallerden istisna edilmektedirler. (örneğin;70/19—35) Nitekim Kur’an müminleri cahiller değil, âlimler, nankörler değil, şekkurlar, aceleci değil sabırlılar olarak nitelendirmekte ve onlar ne güzel kullardır, diye de övmektedir. Zaten önceki yazılarımız ifade ettiğimiz gibi, Allah insanı İslam fıtratı üzere (30/30) ve en güzel bir şekilde (23/12—14) yaratmış ve kulluk sınırları içinde, özgür iradeleriyle yüce Allah’ın isimlerinin güzelliğini yansıtacak bir donanıma sahip kılmış (91/7—9), bunun için de her zaman ona destek vermiş, işlerini kolaylaştırmış ve kendilerine karşılıksız lütuflarda bulunmuştur.

Bu nedenle kâfir, zalim ya da cahil nitelemeleri küfrü seçen insanlar için yapılmış nitelemelerdir. Zira insanları çoğu, maalesef kendi tercihleri ile dosdoğru yolu bırakıp aşağıların aşağısına yuvarlanmışlardır. “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır. (Ey insan!) Böyle iken, hangi şey sana hesap ve cezayı yalanlatıyor? Allah, hükmedenlerin en iyi hükmedeni değil midir?”(95/4—8)

Unutulmamalıdır ki Allah ilk yaratılışta tüm insanlara iyilik yapmayı, sonrasında da sadece iyiliği tercih edenlere (müminlere) rahmet etmeyi kendisi için bir yasaya dönüştürmüştür. “De ki: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" "Allâh'ındır" de. O, rahmet etmeyi kendi üstüne yazmış(acımayı kendisine prensip edinmiş)tir. Sizi elbette varlığında şüphe olmayan kıyâmet gününde toplayacaktır. Ama kendilerini ziyana sokanlar, inanmazlar.”(6/12)

İnsan eşrefül mahlukat mıdır?

İnsana yönelik böyle bir algı olmasına rağmen, Kur’an’da insanın herkesten değil, yaratılmışların pek çoğundan üstün kılındığı ifade edilmektedir:  “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” (17/70)

Ancak bununla beraber insanoğluna çok büyük bir şerefin bahşedildiği de açıktır. Nitekim insan en güzel şekilde yaratılmış (fiziken, ruhen ve çeşitli donanımlar açısından), meleklere kendisine saygı göstermeleri emredilmiş, kendisine isimler öğretilmiş, beyan (düşünüp ifade etme yeteneği) lütfedilmiş, karada ve denizde kolayca hareket etmesine imkân veren bilgi, yetenek ve kolaylaştırmalara nail kılınmıştır.

İnsana üflenilen ruh nedir? Üflenilen bu ruh insanı mutlak olarak değerli kılar mı?

Ruh Kur’anda, İsa (a.s.), vahiy, Allah’tan bir destek ve yardım, Allah’ın emri anlamlarında kullanılmakla beraber, kavramsal olarak Cebrail(a.s.) anlamında kullanılmaktadır. Yani ruh denildiğinde Kur’an’da ilk akla gelmesi gereken varlık Cebrail (a.s)dır. (2/87,253, 5/110,16/102, 17/85, 26/193, 70/4, 78/38, 97/4, 19/17)

İnsana üflenilen ruha gelince, bu mahiyetini idrakten yoksun olduğumuz, Allah’tan gelen bir emirdir ki kişiye hayat/can vermektedir. Zaten dikkat edilirse ruh diye isimlendirilen vahiy de, mecazi anlamda olmakla beraber, insanlara hayat/can verdiği bildirilmektedir. Ey iman edenler, sizi kendinize hayat verecek şeylere davet ettiği zaman Peygamberi ile Allah'a icabet edin! Ve bilin ki, Allah gerçekten kişi ile onun kalbi arasını gerer ve siz, kesinlikle O'nun huzurunda toplanacaksınız!” (8/24) Bu nedenle vahiy aynı zamanda gökten rahmet olarak inen yağmura da benzetilmektedir. Diğer yandan Cebrail (a.s.) da vahyin indirilişinden sorumlu olduğunu ve İsa (a.s)a ruh vermek için annemiz Meryem (a.s.)a düzgün bir beşer olarak gelenin de o olduğunu, İsa (a.s.) ölüleri dirilmesi sırasında onu destekleyenin de Cebrail (a.s.) olduğunu (5/110) hatırlamamızda fayda vardır. Dolayısıyla insana üflenilen ruh, insanı, insan yapan, ona hayat veren Allah’ın emridir. Bu insana elbette çok ciddi bir değer katmakta, onu donanımlı kılmakta ve yüce ufuklara yükselme imkânını bahşetmektedir. Ama bu lütfün değerini takdir etmemesi ve kendisine sunulan dosdoğru yoldan sapması durumunda ise, aşağıların aşağısına yuvarlanmaktadır. (95/4,5,6) Nitekim insanın cahil, azgın, zalim ve kafir olduğuna dair ayetlere yukarıda yer vermiştik. Dolayısıyla insana üflenilen ruh, insana büyük bir değer ve imkân sunmakta ama onu mutlak anlamda kurtuluşa erme ve yüce olma imkânını vermemekte ve onu Allah’ın bir parçasına ise (haşa)  asla dönüştürmemektedir. Zaten “O'nun benzeri olan hiçbir şey yoktur.”(42/11) İnsanı dünya ve ahirette yüceltecek olan şey, onun özgür iradesiyle, Allah’ın boyasıyla boyanması ve Allah’ın yeryüzündeki iradesinin tecellisi olması olacaktır.

Sözlerimizin sonu Allah’a hamdtır. Rabbimiz bizi ve tüm müminleri ilmi, ameli ve ihlasıyla sabikunlardan olmayı başaran bahtiyar kullarından eyle bizi. Amin…

YAZIYA YORUM KAT

5 Yorum