1. YAZARLAR

  2. Serdar Demirel

  3. İnançta kişinin beyanı esastır
Serdar Demirel

Serdar Demirel

Yazarın Tüm Yazıları >

İnançta kişinin beyanı esastır

07 Haziran 2012 Perşembe 14:17A+A-

Bir Müslüman olarak başka din mensuplarının, farklı fikir takipçilerinin, İslâm içi farklı fırkaların beni, benim kendimi tanıttığım gibi tanımalarını ve beni onlara hoş gelsin ya da gelmesin öyle kabûl etmelerini isterim. Subjektif anlam yüklemeler anlamsız kırgınlıkları ve ihtilafları kaçınılmaz kılıyor çünkü. Bu neticede âdil de değildir.

Kendim için esas aldığım bu prensibi benim de onlar için kabûl etmem gerekir elbette. Biz başkalarını, genelde onların muhalifi kişilerin kitap ve tanıtımlarından öğrenir, öyle kabûl ederiz. Bu da bizi zaman zaman başkaları hakkında haksız fikir ve kanat sahibi olmaya götürür. Bu zeminde nice haksızlıklar ve zulümler yaşanmıştır tarihte. Böyle olmaması için bu prensip önemlidir diye düşünüyorum.

Bu meyanda bir anekdot paylaşmak istiyorum. Bizim üniversitedeki sınıflar genelde küçük çaplı bir Birleşmiş Müslüman Milletler hüvviyetine sahiptir; her ırktan ve farklı mezhepten öğrenci vardır.

Bir defasında yüksek lisans öğrencilerine okuttuğum bir derste Şâfi, Hanefi, Maliki ve Hanbeli mezheplerine mensup Ehli Sünnet öğrencileri bulunduğu gibi bir de İbadiye mezhebine mensup bir öğrencim vardı. Adı Süleyman, Ummanlı. İbadiye fırkası Haricilerin mütedil kolu kabûl edilir.

Bu derste bir gün farklı ekollerin sahabe yaklaşımlarını ve bunun hadis kabûlüne etkisini tartışıyorduk. O da kendi farklılığını gâyet edep dairesi içinde ortaya koymaya çalışıyordu. Azınlık psikolojisinin çoğunluk karşısında kendisini hep isbat çabasında olduğunu iyi bildiğimden en fazla konuşma hakkını ona veriyordum.

Haricilerle Ehli Sünnet arasındaki en temel ihtilaflı meselelerden biri olarak onların sahabelere karşı tekfirci yaklaşımı bilinir. Bu da tekfir edilen sahabelerin rivâyetlerinin reddedildiği anlamına gelir. Bu rivâyetlerin reddinin din algısında iki ekol arasında büyük bir çatlağa yol açacağı da muhakkaktır.

Farklı ülkelerden ve farklı mezheplerden Ehli Sünnet öğrenciler, sahabenin adâleti meselesinde müttefik olduklarını, Haricilerin ise tekfir bataklığına saplandığını iddia ettiler. Süleyman ise, bu önkabûllerin yanlış olduğunu, bu bilgilerin onların muhaliflerinin kitaplarından aşırıldığını falan söyledi.

Kendisine bu konuda bir araştırma ödevi hazırlamasını, meseleyi; bağlı bulunduğu mezhebin perspektifinden yine mezhebin kaynaklarına dayanarak çalışmasını ve ortaya çıkan sonucu sınıfta öğrencilerle paylaşmasını istedim. Kendisine hiçbir müdahalede bulunmayacağımı da özellikle belirttim. Anlam yüklemeye karşı olduğumu, kendini nasıl tanıtıyorsa onu esas alacağımı söyledim. Tabiî bunu öğrencilere de tasviye ettim.

Çok sevindi. Bir ay sonra hazırlıklarını tamamlayıp sunumunu yaptı. Mutluydu. Ama neticede ne kadar yumuşak bir uslûp kullanırsa kullansın ve fakat tekfir çizgisine sapmadan, onlar hakkında söylenen sahabe karşıtlığına yakın şeyler söyledi.

Önemli olan şuydu; o kendisiyle yüzleşti, diğer öğrenciler de farklı kabûl ettikleri birisini objektif standartlarda onların kendilerini tanıttıkları gibi tanıma fırsatı yakaladı. Önce bazı öğrenciler bir mezhep propagandasından çekinmişlerdi ama sonunda onlar da bunun daha âdil olduğuna kanaat getirdiler.

Bunu yaparken bir şeye dikkat etmek gerektiğinin altını çizmek isterim, o da; farklı din, mezhep ve fikir ekollerini olduğu gibi tanımaya çalışırken onların dayandıkları temel kaynakları esas almak gerekir. Önce objektif bilgi sahibi olmak gerekir ki buna mebnî olarak sahih yorumlar yapılabilsin.

YENİ AKİT 

YAZIYA YORUM KAT